İNSANIN EN BÜYÜK İMTİHANI
1890 yılında Hostinne şehrinde dünyaya gelmişti.Çok zekiydi. İngilizce, Fransızca, Almanca ve İtalyanca’yı akıcı olarak konuşabiliyordu.Zekası, etkileyici konuşması ile karşısındaki insanları kendisine hayran bırakıyordu.
1925 yılında gazetede okuduğu bir haber ile yaptığı kurgu bütün dünyaya ismini duyurmasına neden oldu.Normal insanlar için sıradan bir haberde bakımı önemli ölçüde masraf gerektiren Eyfel Kulesi’nin o dönemdeki kötü durumunu ve sökülmesi yönündeki tartışmaları anlatıyordu.Pek çok kişi haberi okumadan geçmişti.Kim böyle bir haberi önemser ki?
Victor Lustig bu haberi çok güzel bir plana dönüştürdü. Paris’e birlikte geldiği küçük çaplı bir Amerikan sabıkalısı olan Daniel Collins ile beraber, şehrin en lüks oteli olan Krillon Oteli’nde bir oda tuttu.
Bir resmi bir görevli sıfatıyla, metal alım-satım işleriyle uğraşan beş tüccarı mektupla görüşme yapmak üzere otele davet etti ve satış senetleri hazırladı. Victor Lustig, bakım ve onarımı yüksek maliyet sebebiyle yapılamayan ve o günlerde sökülerek satılması gündemde olan Eyfel Kulesi’nin demirleri için gelen tüccarlardan teklif istedi. Her birine, bu görüşme ve sözlerinin gizli kalacağı konusunda yemin ettirerek, kamuoyu tepkisinden çekinildiği için resmi makamların böyle bir gizli bir toplantı ve yeminlere başvurduğunu açıkladı.
Görüşmeye gelen tüccarlar çok etkilendi.Bu akıcı konuşan , son derece profesyonel adama güvenmemek imkansızdı. Bir hafta içinde teklifler alındı ve Victor Lustig, tüccarlardan Andre Poisson’unkini kabul etti. Daniel Collins’in de sekreter olarak tanıştırıldığı son toplantıda, Eyfel Kulesi’nin senetleri, oldukça yüksek bir meblağ ile bir banka çeki karşılığında Andre Poisson’a satıldı. Bunun ardından ustaca bir darbe daha indirdiler. İşi kolaylaştırmak için rüşvet vermeleri gerekeceğini söylediler. Andre Possion buna da razı oldu ve bu kez rüşveti nakit olarak verdi. İçinde bir parça kuşku varsa, o da giderilmişti artık. Rüşvet, adamların gerçekten resmi görevli olduklarının kanıtıydı. Elindeki çeki nakde çeviren Victor Lustig, hemen Fransa’yı terk ederek Viyana’ya kaçtı.
Tüccar Andre Poisson, dolandırıldığını anladığında ise artık çok geçti ve utancından durumu resmi makamlara veya polise bildirmedi. Victor Lustig, yaptığı sahtekârlığın ortaya çıkmaması üzerine tekrar Fransa’ya dönerek aynı senaryoyu bir kez daha uygulamaya koydu. Eyfel Kulesi’ni yeniden hurdacılara satmaya çalıştı. Fakat durumun polise bildirilmesi üzerine Avrupa’nın en çok aranan kaçaklarından biri haline gelen Victor Lustig, yakalanmadan Amerika’ya geçmeyi başardı. Birçok kez hapse girip-çıkan ve en bilinen dolandırıcılık numaralarından biri de 30 dolara sattığı dolar basma makinesi olan Victor Lustig, 1934 yılında ABD ve Avrupa’da yaptığı dolandırıcılık ve sahtekârlık suçlarından dolayı tutuklanıp ünlü Amerikan hapishanesi Alcatraz’a gönderildi, 1947 yılında da orada öldü.
İletişim araçlarının sınırlı olduğu o günlerde , basit bir haberi bir dolandırıcılık hikayesine dönüştüren Victor Lustig aslında karşısındakini kendine inandırmayı başarmış, son derece güvenilir bir kişi görünümündeydi.
1938 yılında New York'ta dünyaya gelen Madoff, lisede sıradan bir öğrenciydi. Üniversitede okurken, cep harçlığı için yaptığı cankurtaranlık ve bahçe bakıcılığı gibi işlerden biriktirdiği 5.000 dolarla 1960 yılında kendi adıyla bir yatırım şirketi kurdu. 1980'lere gelindiğinde şirketi Madoff Investment Securities sektörün en büyüklerinden birisi olmuştu. 1989 yılında, şirketinin ticaret hacmi New York Borsası'nın yüzde beşi kadardı. Wall Street'in en zenginleri arasına giren Madoff, 1990'da finans sektörünün geleceği olarak gördüğü elektronik borsa Nasdaq'ın başkanlığına getirildi. 2000 yılına gelindiğinde şirketinin toplam varlığı 300 milyon doları buluyordu. Bu arada kurduğu Wall Street imparatorluğu sayesinde lise aşkı eşi Ruth Madoff ile birlikte New York'un en tanınmış hayırseverleri arasına girebildi. Madoff Ailesi Vakfı aracılığıyla hem birçok Musevi vakfına destek veriyor hem de diğer eğitim ve tiyatro vakıflarına yardımlar yapıyorlardı.
Hayırsever Madoff son derece güvenilir, bir o kadar da etkileyici bir kişiydi.
İlk defa 1992 yılında, emektar muhasebecisi Avellino ve ortağının oluşturduğu bir Ponzi mekanizması ortaya çıkınca kafalarda Madoff hakkında da soru işaretleri oluştu; ama Madoff o zaman tek sorguyla paçayı kurtardı. Yine de o tarihten itibaren hakkında sekiz soruşturma açılacaktı. 1999'dan itibaren Madoff'un saadet zincirinin izini süren Boston'lı özel dedektif Harry Makropoulos, Amerikan Sermaye Piyasası Kurulu'nun Wall Street'in mülayim kralı hakkında soruşturma başlatmasını 2005 yılında başardı; ama Madoff yine aklandı. Madoff'un sonunu ekonomik kriz hazırladı. Krizin etkisiyle Ponzi Şeması'na taze para akışı yavaşlayıp, yatırımcılar sistemden bir anda 7 milyar dolara yakın miktarda nakit çekince Madoff'un saadet zinciri çöktü. Artan baskıya dayanamayan Madoff, önce 9 Aralık 2008'de kardeşi Peter Madoff'a ertesi gün oğulları Andy ve Mark'a "İşim büyük bir yalan ve basitçe dev bir Ponzi Şeması," sözleriyle suçunu itiraf edince oğulları da onu polise teslim ettiler. 11 Aralık'ta Manhattan'daki evinde tutuklandıysa da 10 milyon dolarlık kefalet karşılığı serbest bırakıldı. Ancak hakkında soruşturmalar devam etti ve nihayet 29 haziran'da mehkama kapısında bekleyen mağdurlarının coşkusunu yol açan bir şekilde, 150 yıla makum oldu. Madoff, sırrını itiraf ettiğinden beri ABD'de tartışılan sorunun cevabı tam anlamıyla verilebilmiş değil. Önce ABD'yi sonra Avrupa ülkeleri ve giderek dünyayı finansal krize sürükleyen gelişmeler, saadet zincirlerinden fazlasıyla etkilenmiş görünüyor.
Madoff'un kaybedenler ordusundaki en büyük 'Madoffzede' 3.2 milyar dolarlık yatırımla İspanyol Santander Bankası oldu. 1 milyar dolar yatıran HSBC ve Madoff'un pek çok müşteriyi bulduğu Palm Beach Kulübü'nün yanı sıra miktarı bilinmeyen yatırımlarıyla Steven Spilberg'in Wunderkinder Vakfı, CNN'in 'sohbet yüzü' Larry King, aktörler John Malkovich ve Kevin Bacon da dikkat çekiyor. 11 Aralık 2009'de Madoff'u polise ihbar eden Andrew ve Mark Madoff, o tarihten beri babalarıyla konuşmuyorlar. Madoff, çocuklarının olayla hiçbir ilgisi olmadığını ısrarla ifade etse de bu ısrarlı tutumu 1999'dan beri Madoff'un izini süren savcı Harry Markopolos'u ikna etmedi: "Bu tür işlerde, en güvendiğiniz insanlarla birlikte hareket etmek zorundasınız." Karar verilene kadar hiç açıklama yapmayan Madoff'un karısı da dava sona erince konuştu: "İtirafıyla hepimiz şoke olduk," diye başladığı sözlerine eşinin suçunu, kendisine, tutuklanmasına kısa bir süre kala anlattığını açıklayarak sürdürdü.
Yüzyıllar boyu , özel hayatta da , iş hayatında da , sermaye piyasalarında da insanın en büyük imtihanı ‘insanla’ oldu.İnsanın inanmaya, güvenmeye olan ihtiyacını bilenler ise insanları güven vererek kazanmayı başardılar.Kimi zaman çok güzel konuştular, kimi zaman hayır işleri yaptılar, kimi zaman dini unsurlarını öne çıkarttılar kimi zaman duymak istediklerini söylediler….İnsanı ‘güvenle’ kazanan insanların ise hırsı dizginlenemedi.
Eyfel kulesini tüccarlara satan Victor Lustigler, Hayırsever Madofflar hayatımızdan hiç azalmadı.Kimi zaman borsada tüyo veren Panda Ayhan oldu kimi zaman devremülklere ortak eden Jet oldu kimi zaman Kombasan oldu…..
Bütün bu adamlar eksilmeden, belki farklı yöntemlerle hayatımızın içine girmeyi, bizleri güvenle imtihan etmeyi başardı.Onlara inanmayanlar ise geri kafalılıkla kimi zaman aptallıkla suçlandı….
Sonuçta insanın ‘insanla’ imtihanı güvenmeyle başladı….
Ponçik: John Law’ın anlatıldığı Bir Yanlış Binlerce Doğruyu Götürür etkileyici hikayesi Acemi Finansçının Günlüğünde son derece çarpıcı bir şekilde anlatılmıştı.Yüzyıllar boyunca yeni ürünler, yeni hikayelerle , güven veren yeni kişilerle bu oyunlar oynanmaya devam edecektir.Bu hikayelerden bize kalan ise özel hayatta güven duyulan insan nedeniyle yaşanan hayal kırıklığı ağır olsa da sermaye piyasalarında güven duyulan ürün/insan nedeniyle yaşanan hayal kırıklığının faturasının kayıp tutardan daha ağır olduğudur.