EKOSİSTEM VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
Sürdürülebilirlik, daimî olma kabiliyetidir.
Doğal kaynakları gereğinden fazla tüketmeden insan ve doğa arasında bir denge kurularak gelecek nesillerin gereksinmeleri de esas alınarak bugünün ve geleceğin yaşamı düzenlenmektedir.
Doğal kaynakların korunması ve bozulmadan gelecek nesillere aktarılması sürdürülebilirlikte hedeflenen en önemli amaçlardandır.
Sürdürülebilirliğin bir boyutu olan çevresel (ekolojik) sürdürülebilirlikte yaşamın ana kaynağı olan doğa ve insan ilişkisi ile doğal kaynakların verimli kullanımı, atıkların azalımı ve gelecek nesiller için çevrenin sürekli korunması esas alınmaktadır. Çevresel sürdürülebilirlik sağlandığında ekosistemin yaşama sunduğu hizmetler sürekli hale gelecek böylelikle insanın yaşam kalitesi de artarak devam edecektir.
Çevresel sürdürülebilirlik içinde; insan sağlığının korunması, hava, su, toprak kalitesini koruma ve devam ettirme ile mevcut biyolojik çeşitliliğe müdahale etmeden koruyarak devamlılığı sağlama, bitki ve hayvan yaşam alanlarını korunması gibi amaçlar hem insan hem diğer canlılar hem de dünyamız için hayati önem taşımaktadır.
Dünya nüfusunun hızla artması ile istek ve ihtiyaçların da karşılanabilmesi için kaynaklar aşırı tüketilmiş dolayısıyla yerel ve küresel düzeyde çevre sorunları ortaya çıkmıştır. Doğal kaynaklar kendini yenileme hızının üzerinde kullanılmış buna bağlı olarak meydana gelen atıklar ortama bırakılmıştır. Bu da doğal kaynakların tükenmesine sebep olmuş ve yenilenmesini güçleştirmiştir. Bu bağlamda çevresel sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için birey ve toplumlarda farkındalığı sağlamak oldukça önemlidir.
Genel anlamıyla çevre; canlı ve cansız varlıkların bulunduğu ortamlar olarak tanımlanmakta ve bu varlıklar bizim çevremizi oluşturmaktadır. Bu bağlamda çevreyi; insanların ve diğer canlıların yaşamları ve yaşamları boyunca etkileşim içinde olduğu fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortam olarak tanımlayabiliriz.
Ekosistem, doğadaki canlı organizmaların ve yaşadıkları çevrenin birlikte nasıl çalıştığını anlamak için kullanılır. Bunlar arasında, çeşitlilik, geri dönüşüm, enerji akışı ve denge gibi prensipler bulunmaktadır. Ancak bu ilkeleri anlayarak, insan etkileşimlerini doğayla uyumlu hale getirerek yaşanılabilir bir dünya mümkün olabilir. Bu ilkeler aynı zamanda çevrenin sürdürülebilirliği ile yakından ilişkilidir.
Doğada bütünlük; ekosistemin içindeki tüm unsurlar ile sürekliliğin birbiriyle bağlantılı ve etkileşim halinde olmasıdır.
Doğada bulunan kaynaklar sınırlıdır; su, hava, toprak, mineraller ve diğer doğal kaynakların belli bir kapasitesi olup insanların kullanımındadır. Bu kaynakların sınırlı olması, onları verimli, dengeli kullanmayı ve korumayı gerektirmektedir. Doğanın, sınırlarını zorlayan bu atıkları yok edebilmesi sınırlıdır. Bu sınırın aşılması çevrenin kirlenmesine ve çevre sorunlarına yol açmaktadır.
Doğa kendi kendini korumakta; bir ekosistem içindeki organizmaların popülasyonlarını kontrol ederek kendi içerisinde doğal mekanizmalar geliştirmektedir. Doğa, canlı ve cansız milyonlarca çeşitlilik içermektedir. Bu çeşitlilik insanların yaşaması ve doğal dengenin korunması için insan müdahalesinin en aza indirilmesi çevrenin korunmasında çok önemlidir.
İnsan müdahalesiyle yapılanlar nedeniyle iklim değişiklikleri, orman tahribi, kirlilik gibi durumlar doğal sistemleri etkilemektedir. Dünyamızın bu müdahalelere verdiği tepkiler bazen doğal afetler, ekosistem dengesizlikleri veya biyolojik çeşitlilik kaybına neden olmaktadır. Kısacası, doğa olumlu veya olumsuz tüm müdahalelere tepki vermektedir. Ayrıca, doğanın üzerindeki insan etkisi bazen ekosistemlerde dengesizliklere yol açabilmekte ve bunun sonucunda birçok bedel ödenmesi gerekebilmektedir.
Doğadaki canlılar, doğayla uyum içerisinde hareket etmektedir. Mevsimlere göre kuşların göçmesi veya bazı hayvanların kış uykusuna yatması bu uyumun bir parçasıdır. Özellikle insan faaliyetlerinin (tarım, endüstri, inşaat vb) doğayla uyumlu olması ekolojik dengeyi bozmayacaktır. Aksi davranışlar ise tüm dünyada ve ülkemizde olduğu gibi çevre sorunları oluşacaktır.
Teknolojinin gelişmesiyle insanoğlu, üzerinde yaşadığı, etkileşimde bulunduğu çevresel unsurları kontrol ve doğal yaşamı kendi menfaatleri doğrultusunda değiştirme yoluna gitmiştir. İnsanların çevreyi sonsuz bir kaynak olarak düşüncesi, ekolojik dengenin bozulmasına, çevre sorunlarının oluşmasına neden olmuştur. Çevresel sorunlar geçtiğimiz yüzyılın ortalarında yerel düzeylerde gözlemlenirken, artarak devam etmesi küresel çevre sorunu olarak değerlendirmeyi zorunlu hale getirmiştir. Ekolojik dengenin bozulması sadece günümüzün sorunu değildir, kaynakların çoğu tüketildiğinden ve ekosistem de bunu yeniden oluşturamadığından gelecek nesillerin gereksinimlerini de ipotek altına alınmaktadır.
Canlılar için gerekli olan su ve toprak gibi maddeler kullanılıp tekrar ekosisteme geri dönmesi “madde döngüleri” olarak tanımlanmaktadır. Canlı ve cansız varlıklar arasındaki madde alışverişi ve dolaşımı ile ekosistemler yenilenmekte ve sürdürülebilirlik sağlanmakta dolayısıyla canlı yaşamının devamlılığı mümkün hale gelmektedir. Ekosistemin dengede kalarak canlı yaşamının sürekliliği için karbon, su, oksijen, azot, fosfor, kükürt gibi maddeleri tekrar tekrar kullanmaktadır.
Böylece söz konusu maddeler canlılar tarafından tüketildikçe dönüşüm yapmakta ve yenilenmektedir. Bu döngülerin başlangıç kaynağı güneştir. Doğanın tüm işlevleri döngüler halinde gerçekleşmesi, bu yapılan işlevlerin de sonsuza dek yinelenmesini sağlamaktadır.