Bursa OSB’de bir tekstil fabrikası. İsmi X Tekstil. 150 kişi çalışıyor, üretim 24 saat, siparişler Almanya’dan. Patronun tek derdi şu: Hammaddeyi zamanında alıp üretimi aksatmamak. Yani aslında mesele sadece para değil, zamanı satın alabilmek.
Tam bu noktada gazetelere bir manşet düşüyor: “İmalatçı KOBİ’lere 30 milyar TL destek paketi geldi!” Ülkenin dört bir yanındaki patronlar gibi X Tekstil’in sahibi de sevinerek bankasına gidiyor. Heyecanlı çünkü nakit ihtiyacı artık çözülecek sanıyor. Ama her zamanki gibi gerçek hayat, manşetlerden biraz daha karmaşık.
Bankada ilk duyduğu şey şu: “Paket KGF kefaletli.” Yani Kredi Garanti Fonu, devletin KOBİ’ye kefil olduğu yapı. 25 milyar lirası kefalet olarak ayrılmış. Banka size kredi verecek ama riskin yüzde 85’ini KGF üstlenecek. Buraya kadar güzel.
Devamı biraz tanıdık: Bankacı, masaya iki belge koyuyor. “Vergi borcu yoktur” ve “SGK borcu yoktur” kağıtları olmadan işlem yapılmıyor. “Ama ben zaten bu borçları ödeyebilmek için krediye başvurdum” diyen patrona verilecek cevap yok. Sistem şöyle çalışıyor: Eğer devlete borcun varsa, devlet sana kefil olmuyor.
Yetmiyor. Kredi kullanılsa bile bankalar KGF için komisyon alıyor. Üzerine kendileri için tahsis ücreti koyuyor. Faiz? Politika faizi %50, bankalar marjla birlikte krediyi %53-55 bandında fiyatlıyor. Bu arada üretici, aldığı krediden bu kesintiler sonrası tam tutarı da alamıyor. 15 milyon TL’lik kredinin eline geçen hali yaklaşık 14,5 milyon. Kısacası: “Kredi var ama nakit tam değil.”
Çekilen parayla bir yandan hammadde alacak, bir yandan eski borçları ödeyecek, bir yandan da üretim dönecek. Ama patronun kafasında tek soru dönüyor: “Bu parayla sadece günü kurtarabiliyorsam, bu destek mi oluyor?”
Aslında bu filmi daha önce izlemiştik. 2017 yılında KGF devreye alındığında piyasaya 250 milyar TL kredi pompalanmıştı. Bir anda çarklar hızlandı, üretim yükseldi. Ama o dönem alınan kredilerin büyük kısmı üretime değil borç kapamaya gitti. 2020’de pandemi döneminde yine benzer destek paketleri açıklandı, bu defa hacim 600 milyarları aştı. Sonuç? Enflasyon fırladı, borç yükü katlandı, bankaların kredi iştahı düştü.
Bugün geldiğimiz noktada 1 trilyon TL’ye yaklaşan KGF destekli kredi stoku var. Ama KOBİ’lerin krediye erişimi hâlâ sınırlı. Neden? Çünkü paket var ama filtreler kalın. Devlete borcun varsa başvuramıyorsun. Teminat mektubu istenirse o da ayrı sorun. Bir teminat mektubu almak için bankanın genel müdürlüğüyle, EXIMBANK limitleriyle, onay sırasıyla uğraşıyorsun. Onay süresi bazen haftaları aşıyor. Kredi onaylanmış ama para hâlâ yolda.
Bu kredilerin bilançoya etkisi de ayrı mesele. Kredi tutarı kadar borç görünürken, aynı zamanda teminat mektubu kadar da gayrinakdi risk yazılıyor. Yani nakdi kredi görünürde 15 milyon olsa da, şirketin toplam finansal yükü 30 milyona yakın. Banka için problem yok çünkü devlet kefil. Ama KOBİ’nin bilançosu şişiyor, kredi notu düşüyor, yeni kredi alma ihtimali azalıyor.
Şimdi düşünün. Siz 15 milyonluk kredi alıyorsunuz. Elinize 14,5 milyon geçiyor. 12 ay boyunca %3,9 civarında faiz ödüyorsunuz. Vade sonunda toplam geri ödeme yaklaşık 19 milyon. Bu sırada döviz artıyor, enerji maliyetleri yükseliyor, ham madde fiyatları zamlanıyor. Aldığınız kredi, sizi büyütmüyor, sadece bir önceki borcu çevirmeye yetiyor. Üstelik bu krediyi almak için bile sıraya giriyorsunuz.
Gerçek şu: Bu destek paketleri yapısal sorunları çözmüyor. Sadece ertelemeye yarıyor. Üretici için zaman en kıymetli sermaye ama sistem onun zamanını satın almasına izin vermiyor. Desteklerin çoğu, iyi durumdaki KOBİ’lere gidiyor; asıl ihtiyacı olanlar dışarıda kalıyor.
Daha da kötüsü, bu destekler hem KOBİ’nin borcunu artırıyor hem ülkenin genel borçluluk oranını. Enflasyonist baskı büyüyor, kredi maliyeti artıyor, reel sektör çaresizleşiyor.
Belki de artık şu gerçekle yüzleşmemiz gerekiyor: Sorun kredi vermek değil, krediyi gerçekten kullanabilir hale getirmek. KOBİ’nin borcunu değil, yatırımını sübvanse eden modele geçmediğimiz sürece bu destekler sadece “paket” olmaya devam edecek. İçinden çıkan ise hâlâ boş.
Ve işte o nedenle X Tekstil’in patronu hâlâ bekliyor. Bir kredi paketi daha duyuruldu. Ama vitrine konan destek, içeride hâlâ gerçek bir çözüm sunmuyor.
Yani mesele sadece parayı vermek değil.
Mesele parayı gerçekten kullandırabilmek.
Not: Bu yazı, ilgili ekonomi politikaları hakkında kamusal nitelikte yorum ve değerlendirmeler içermektedir. Tüm değerlendirmeler, kamuya açık kaynaklardan edinilen bilgi ve ekonomik verilere dayanmakta olup, herhangi bir kişi, kurum ya da kuruluşu hedef alma, karalama veya itibar zedeleme amacı taşımamaktadır.
Yazıda geçen şirket ve kişi isimleri kurgusaldır; gerçek kişi veya kurumlarla örtüşmesi tamamen tesadüfidir.
Bu metin, Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında ifade özgürlüğü sınırları içerisinde, kişisel bir köşe yazısı olarak kaleme alınmıştır. Ek olarak, bu yazı yatırım tavsiyesi değildir; yalnızca eleştirel değerlendirme ve kamusal politika yorumları amacıyla hazırlanmıştır.