Şirketlerin 2024 Vizyonu
Teknolojik gelişmelerin hızla ilerlemesi, yapay zeka gibi dönüştürücü teknolojilerin hayatımıza ve iş süreçlerine hızla entegre edilmesi günümüz dünyasında belirsizliklerle dolu yepyeni bir dönemi de beraberinde getiriyor.
Yapay zeka devrimiyle birlikte hızlanan teknolojik dönüşüm, bir dizi ekonomik ve politik çalkantı ile birleştiğinde iş dünyası üzerinde oldukça zorlu ve yüksek yatırımlı bir operasyon oluşturuyor. Peki, şirketler bu belirsizliklerle dolu dönemde 2024 yılına girerken kendi sektörleri açısından, Türkiye ve dünyanın sosyoekonomik, kültürel ve politik konularını da değerlendirerek nasıl bir bakış açısıyla strateji yapacak ve ilerleyecekler? Teknoloji alanında üretici ve girişimci olarak çalışan bir insan olarak benim bakış açımla 2024 yılını iş dünyası perspektifinde değerlendirmek ve sizlerle paylaşmak istedim.
2024’e Girerken Dünya Perspektifinde Türkiye’nin Sosyal, Politik ve Ekonomik Arka Planı
2021-2023 arası dünya açısından pek çok kalıpların ve pek çok modelin değiştiği, dönüştüğü bir yıl oldu. COVID-19 salgını ile birlikte zaten teknoloji çağının geçirdiği belirsizlikler ve karışıklıklar içerisinde dönüşümünü tam olarak tamamlayamayan ülkeler, insanlar ve şirketler pandeminin getirdiği zorunluluklar nedeniyle isteselerde istemeseler de, kuralları müsade etse de etmese de çok hızlı bir şekilde işlerini, iletişimlerini, iş modellerini dijitale ve mobile taşımak, stratejilerini bu yönde değiştirmek, insan kaynağı yönünde çok radikal yatırımlara girmek zorunda kaldılar. Dünya bir anda fizikselden sanal bir ortama taşınarak ticaret, politika ve iletişim birbirine bağlantılı ağlar üzerinden yeni bir düzende gerçekleşmeye başladı.
Bu düzenin getirdiği pozitif ve negatif birçok çıktı oldu. 2023 itibarıyla pandeminin insan hayatı üzerindeki etkisinin azalması ile fiziksel ortamlara dönüş başladı. Fakat pandeminin oluşturduğu yeni imkanlar dahilinde çalışanlar fiziksele dönüşte hibrit modellere ve hatta sanal ortama doğru kayış biraz daha kalıcı bir hale gelmeye başlıyor. Bu değişim ile birlikte şirketlerin sıralamaları, ekonomik büyüklükleri, ülkelerin kendi içerisinde politik, sosyal ve finansal dengeleri değişmeye başlıyor.
Sizin anlayacağınız alıştığımız tüm dengeler değişmiş durumda. Dünyayı yöneten büyük şirketler artık üç beş kişi olarak kurulmuş ama bir anda dijitalde küresel çapta ve hızda ticari olarak yükselmiş, hatta öyle ki halka arz edilebilecek konuma gelmiş şirketlerle rekabet etmeye başladılar. Ülkeler teknolojinin gücünü fark ettikçe yatırımlarını bu alana kaydırmaya, teknolojiyi ve insanı güçlendirme odaklandılar. Özellikle veri toplayabilecekleri ürünleri, servisleri, kanalları güçlendirme ve bu alanlarda inovasyonlara öncülük yapacak yatırımları artırmaya başladılar. Teknoloji devi olan kurumlar yenilikçi servis ve ürünleri hayata geçirip bunların gücüyle dünyanın yöneten lider grupları olma konusunda daha hızlı adım atma yoluna gittiler.
2023 yılına dönüp baktığımızda Microsoft ve Google gibi teknoloji devleri arasında yapay zeka savaşları ortaya çıktı. Avrupa Parlamentosu gibi karar vericiler yapay zekayı en iyi şekilde regüle edebilmek için kısıtlayıcı önlemler almaya çalışırken şirketler bir yandan yeni inovatif çözümler geliştirmeye çalıştı. Threads uygulaması ile dünya tarihinin en büyük dijital kullanıcı patlamasını yaşarken bir yandan da Elon Musk ve Mark Zuckerberg arasındaki gerilimlere şahit olduk.
Bununla birlikte Türkiye olarak ekonomik ve politik olarak çalkantılı dönemlerden geçtik. Pandemi’den sonra yeni normale alışmaya devam ettiğimiz bir zamanda Rusya-Ukrayna savaşı, 6 Şubat depremleri ile başlayan ve hala devam eden deprem felaketi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yarattığı belirsizlik, küresel ve ulusal enflasyon ve son haftalarda ülkece yakın takip ettiğimiz Filistin-İsrail savaşı içinde yaşadığımız sosyal, politik ve ekonomik gerçekliği oldukça etkiledi. Bunun gibi küresel ve bölgesel gerçekler geleceğe yönelik görüş açımızı kısa mesafeye indirirken 2024 stratejilerimizi yeniden kalibre etmemize neden oldu.
Ekonomik Düzensizlik ve Teknolojik Altyapı Yetersizlikleri 2024’te Sektörlerin Büyümesini Yavaşlatabilir
Teknoloji sektöründeki gelişmelerin de bu ekonomik ve politik durumlarla ele ele vererek artırdığı belirsizlik bugün birçok şirketin yönetim kademesinde aynı soruyu uyandırıyor: 2024’te ne yapmamız gerekiyor?
Yapılan tahminlere göre 2024 yılında enflasyon Türkiye’nin gündeminde olmaya devam edecek. ABD merkezli yatırım bankası ve finansal hizmetler şirketi JPMorgan, enflasyonun Mayıs 2024’te tavan yapmasını ve %73 civarında olacağını öngörüyor. Yerel seçimlerin Mart 2024 yılında gerçekleşmesini planladığımızda fiyatların artacağı ve belirsizliklerin olacağı bir birinci çeyrek bekleyebiliriz. İkinci çeyrek enflasyonun Mayıs’ta tavan yapmasıyla birlikte daha da zor bir dönem olabilir ancak bu konuda yorum yapmak için henüz erken. Ancak seçimlerin bitmesiyle birlikte ekonomiyi dengesizleştirecek farklı bir durum olmazsa yaz aylarının başında pandemi sonrasında turizmin de artmasıyla birlikte verimli bir üçüncü çeyrek bekleyebiliriz.
Ernst & Young (EY)’ın 2023 yılının ortasında “Türkiye’de Endüstrilerin Geleceği” Raporu’nda yayınladığı çıktılar Türkiye’de şirketlerin en fazla yatırım yaptığı yeni nesil teknolojinin robotik ve otomasyon olduğunu gözler önüne serdi. Robotik ve otomasyonu sırasıyla yapay zekâ, uç bilişim ve IoT teknolojileri izliyor. Tabi ki özellikle nesnelerin internetinin Türkiye içerisinde yaygınlaşması için Türkiye’de 5G altyapısının da gelişmesi gerekiyor. Bununla beraber, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı 2023 yılı sonu ve 2024 yılı başında Türkiye’nin 5G’ye geçmesi yönünde bir plan olmadığını belirtti. Halbuki 5G teknolojisinin bir yıl gecikmesinin bile 120 milyar TL civarında bir fırsat maliyeti olacak ve bu kayıp Türkiye’nin teknolojik ve ekonomik büyüme hızını ciddi anlamda azaltacak.
Özellikle küresel olarak sürdürülebilirlik alanında farkındalığın ve bilgi birikiminin artması 2024’te Türkiye’de enerji sektörüne olan ilgiyi artıracak gibi görünüyor. Bununla birlikte e-ticaret ve oyun sektörlerinin Türkiye’de yatırım almaya devam ederek ve inovasyona öncülük ederek yıldızlarını parlatmaya ve küresel pazarlara açılmaya devam edeceklerini söyleyebiliriz.
Diğer bir taraftan bu yıl pek çok çok uluslu şirketin Türkiye bütçelerine ciddi kısıtlamalar getirdiğini, insan kaynaklarında küçülmeye gittiğini ve yönetim merkezi Türkiye olan operasyonlarını Dubai veya Avrupa’ya kaydırdığını görüyoruz. Bu oldukça umut kırıcı bir görüntü olmakla birlikte 2024’ün de bu anlamda çok parlak bir yıl olmayacağını düşünüyorum. Ekonomideki stabilizasyonun belirsizliği, TL-döviz dengesinde gittikçe artan açıklık 2024’de de Türkiye’deki şirketlerin operasyonel karlılığını oldukça etkileyecek gibi gözüküyor.
Dönüştürücü Teknolojiler 2024 Yılında En Çok Kişiselleştirilmiş Müşteri Hizmeti Veren Sektörleri Dönüştürecek
Teknolojide yapay zekanın gelişmesiyle birlikte önümüzdeki yıl finans, sağlık ve turizm sektörlerinde yapay zeka entegrasyonunun arttığını ve inovasyonun hızlandığını göreceğiz. Bunun en önemli nedenlerinden biri bu sektörlerin farklı olmasına rağmen hepsinin müşteri hizmetleri konusunda kişiselleştirilmiş bir deneyime gereksinim duymasından kaynaklanıyor. OpenAI’ın 2022 yılının Kasım ayında piyasaya sürdüğü ChatGPT uygulamasından önce bu kişiselleştirme sağlanamazken yapay zekanın elindeki verilerden öğrenme yeteneği sayesinde bu kişiselleştirmeyi sağlamamız mümkün hale geldi. Bu da finans, sağlık ve turizm gibi, yani kişiselleştirilmiş müşteri hizmeti verilen sektörlerde köklü değişikliklerin olacağına işaret ediyor.
Bununla birlikte hayatımızın her alanına girmeye başlayan blok zincir teknolojisi de finans sektörünü oldukça dönüştürecek. Merkeziyetsiz bir veritabanı niteliğinde olan blok zincir teknolojisi 2022 yılında yatırım sayısı en çok artan sektör oldu. 2024 yılı içerisinde de blok zincir çözümlerine yapılan yatırımların 19 milyar dolar değere ulaşması bekleniyor.
Şirketler özellikle müşteri deneyimi tarafında yapay zeka kullanan çözümleri iş sistemlerine entegre etmeye başladı. Özellikle doğal dil işleme (NLP) kullanan üretken yapay zeka modellerinin iş süreçlerine entegre edilmesi kişiselleştirmeyi ön plana çıkarırken pazarlama ve satış departmanları için iş gücünü minimumda tutarak müşterilere kaliteli hizmet verilmesinin önünü açıyor. Türk e-ticaret şirketi hepsiburada yapay zeka uygulamalarını şirket süreçlerine verimli bir şekilde entegre eden örnekler arasında. 2023’te Webrazzi’de yayınlanan bir habere göre hepsiburada “kullanıcı yorumlarından reklam çözümlerine; kargodan alışveriş listesi oluşturmaya kadar pek çok aşamada yapay zekâ ve makina öğrenmesi gibi teknolojileri çözümlerine dahil ediyor.”
Doğal dil işleme kullanan yapay zeka sistemleri sadece müşteri deneyiminde değil aynı zamanda pazarlama departmanlarına farklı görevler üzerinde harcadıkları zamanı azaltarak yaratıcılık gerektiren işlerde destek verebiliyor. Bu teknolojinin iş süreçlerine entegre edilmesiyle birlikte yaratıcılığın daha da ön plana çıktığı pazarlama kampanyaları görmemiz oldukça olası. Angarya işlerin ortadan kalkacağı bir iş dünyasında yaratıcılığın ve inovasyonunun artacağı ve reklam ve pazarlama kampanyalarında kalite çıtasının yükseleceği yeni bir döneme giriyoruz.
Bu noktada metaverse, artırılmış gerçeklik ve sanal gerçekliğin faydalarını da unutmamak gerek. Pandemi sonrasında hızlanan dijitalleşme ile birlikte bu dönüştürücü teknolojiler yapay zeka, karma gerçeklik uygulamaları, daha hafif cihazların geliştirilmesi, düşen üretim maliyetleri nedeniyle özellikle eğlence, eğitim, perakende ve hızlı tüketim ürünleri sektörü için farklı kişiselleştirilmiş stratejilerin gelişmesine olanak sağlayacak.
2023 yılında devrim niteliğinde Apple’ın yeni karma gerçeklik gözlüğü ve dünyanın ilk uzamsal bilgisayarı Apple Vision Pro’nun tanıtılmasıyla beraber içerisine adım atmaya başladığımız “fijital” gerçeklik daha somut bir hale geldi. Bu fijital gerçekliğin 2024 yılında giderek herkesi içine çekmeye başladığını göreceğiz.
2024 Yılında Karbon Ayak İzini Azaltamayan Şirketler Yarışı Kaybetmeye Başlayacak
Şirketlerin 2024 vizyonuna baktığımızda daha sürdürülebilir bir dünya için adapte edilen süreçler ön plana çıkıyor. 2035 yılına kadar Avrupa’da tesislerinin, lojistiğin ve tedarikçilerinin ayak izinin karbon nötr olmasını hedefleyen Ford Otosan önümüzdeki yıl da yoğun bir şekilde ticari ve binek araçlarda elektrifikasyon ya da hibrit modellerin yayılmasını sağlamak için çalışmalarına devam ediyor. Ford, Puma modelini 2024 yılında tamamen elektrikli olarak piyasaya sunarken 2040’a kadar sıfır emisyonu hedefleyen şirket 2024 yılında %100 elektrikle çalışan e-truck’larını üretmeye başlayacak.
Elektrikli araç üretimi şu anda birçok araba markasının da gündeminde. Alman otomotiv devi Mercedes Benz de 2030 yılına kadar bütün araçlarının elektrikli olmasını ve ‘Ambition 2039 planı’ ile birlikte “2039 yılından itibaren tüm değer zinciri ve yaşam döngüsünün yanı sıra, kısmi olarak karbon telafisi de dahil olmak üzere CO₂-nötr olan yeni otomobil ve hafif ticari araçlardan oluşan bir filo” sunmayı hedefliyor. Bu hedefler doğrultusunda Mercedes Benz 2025 yılından itibaren sadece elektrikli araç mimarileri tasarlamaya başlarken 2027 yılına kadar kendi yaptığı açıklamaya göre Kuzey Amerika, Avrupa, Çin ve diğer ana pazarlarında 2.000 farklı lokasyon ve 10.000'den fazla şarj noktasıyla kendi küresel yüksek güçlü şarj ağını kuracak.
Bu doğrultuda, ihracatta uzun dönemde rekabet avantajı kazanmak isteyen şirketlerin 2024 yılında daha sürdürülebilir ve karbon ayak izi düşük üretime odaklanmaları gerektiğini söyleyebiliriz. Bununla birlikte elektrifikasyon sadece otomotiv sektörü değil, aynı zamanda ulaşımın dokunduğu diğer sektörleri de etkileyecek. Örneğin, dünya devi e-ticaret şirketi Amazon, 2025 yılına kadar 100.000'den fazla elektrikli teslimat aracını hizmete sokmayı hedefliyor.
Otomotiv ile birlikte lojistik ve taşımacılık da bahsetmemiz gereken sektörler arasında. Lojistik ve taşımacılık sektörü pandemi ve pandeminin yarattığı ekonomik krizler nedeniyle küresel olarak en çok etkilenen sektörler arasına girdi. Her ne kadar pandeminin yarattığı beklenmedik durumlar üretim zincirini derinden etkilese bile, pandemi sonrasında özellikle dijitalleşme ve e-ticarete duyulan ilgilinin artmasıyla birlikte lojistik ve taşımacılık daha esnek bir yapıya bürünüyor. Bu yeni yapının nesnelerin interneti, yapay zeka, robotik süreç otomasyonu ve blok zincir gibi dönüştürücü teknolojilerle desteklenmesi ise lojistik ve taşımacılık süreçlerinin daha akıllı ve verimli bir yapıya bürünmesine, fiziksel ve özellikle finansal süreçlerin daha sorunsuz ve güvenli bir biçimde ilerlemesine olanak sağlıyor. Optimize edilen süreçler de maliyetleri azaltıp karı artırırken hem israfın önüne geçerek daha sürdürülebilir operasyonlara sebebiyet veriyor, hem de sektöründe hızla toparlamasına ve büyümesine yardımcı oluyor.
Her Zaman Olduğu Gibi 2024 Yılında da Gençlerimizi STEM Eğitimleri ile Desteklememiz Gerekiyor
Tabi ki sorununun çözümünde yine insan var. Bütün bu değişikliklere esnek bir şekilde uyum sağlayabilmek ve yeni teknolojileri başarılı bir şekilde hayatımıza ve iş süreçlerimize entegre etmek için insan ve veri odaklı yaklaşımlar sergilememiz gerekiyor. Bunun nedeni oldukça basit: geçtiğimiz yüzyılda kullandığımız veriler çok daha az iken, bugün çok büyük bir veri havuzu içerisinde yüzüyoruz.
Bu veri havuzu içerisinde hem artan dünya nüfusu nedeniyle daha büyük bir işgücü içerisinde bir adım öne çıkmaya çalışıyor hem de yapay zeka ile bizim öğrenme yeteneklerimizi taklit edebilen ve çok hızlı bir şekilde çıktı üretebilen makinelerle rekabet ediyoruz. Dolayısıyla, toplumsal olarak hızına yetişemediğimiz teknolojik gelişmeleri yönetebilecek uzman bir insan gücüne ihtiyacımız var. Bu uzman gücünü de şu anda bilim ve teknolojide yoğun olarak çalışan erkeklerle değil, cinsiyet paritesine ulaşarak yapmamız gerekiyor. Aksi takdirde bu sektörlerdeki uzman açığı kapatamamakla beraber teknolojik olarak gelişmemiş, siber güvenlik saldırılarına açık, üretkenliği düşük toplumlar haline gelmemiz tehlikesi ile karşı karşıyayız.
Bu nedenle, Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı olduğum Teknolojide Kadın Derneği’nde geçtiğimiz yıldan bu yana TürkTraktör ile birlikte çalışarak bir yıl içerisinde 4.0000 kadın üniversite öğrencimize ulaşıp onların teknoloji okuryazarlığını artırmak için Türkiye’nin farklı illerinde ve online olarak vizyon eğitimleri düzenliyoruz. Aynı zamanda Cumhuriyetimizin 100. yılında hayata geçirdiğimiz “Cumhuriyetin Yüzüncü Yılında Teknolojide Yüz Lider Kadın” projesi ile 100 kadın ve 80-20 kotamızı koruyarak 25 erkek öğrenci olmak üzere toplamda Türkiye’deki en yetenekli 125 öğrenciyi robotik süreç otomasyonu, verim bilimi, süreç analisti, yapay zeka, veri analitiği ve siber güvenlik gibi alanlarda geliştirerek Türkiye’nin teknolojide lider şirketleriyle bir araya getiriyor ve eğitimleri sonrasında öğrencilerimizi bu şirketlerde istihdama katmak üzere faaliyetlerimize devam ediyoruz.
Türkiye’de bunun gibi birçok şirket, program ve proje bulunuyor. Ancak teknolojinin gelişme hızını da göz önüne aldığımızda önümüzdeki yıllarda yaşayacağımız uzman açığının önüne geçmek ve toplumsal cinsiyet eşitliğini desteklemek için daha fazla uzman yetiştirmemiz ve bu dönüştürücü teknolojileri eğitim sistemimiz içerisine entegre etmemiz gerekiyor.
Belirsizliklerin giderek arttığı bu dönemde, şirketler rekabet avantajı elde etmek için ekonomik ve politik konjonktürü göz önünde bulundurarak ve dünyanın sürdürülebilirliğini destekleyen politikalar geliştirerek dönüştürücü teknolojilerin entegrasyonunu sağlamak zorundalar.
Şüphesiz ki ekonomik, politik ve sosyal güçlüklere rağmen esnek politikalar üreterek zorluklara göğüs geren, teknoloji alanında sağlam adımlar atmaya devam eden, inovasyona yatırım yapıp yön vermeye devam eden şirketler 2024’te karlılık anlamında çok aradıklarını bulamasalar bile ilerleyen dönemin lider şirketleri olma konusunda çok şanslı olacaklar.