BİLİNÇLİ CEHALETİN GÜCÜ
İlkokul yıllarında bazı derslerde atasözleri işlenirdi. Umarım halen ilkokul müfredatlarında yer alıyordur.
Yaşın ilerlemesinden midir bilmiyorum ama son yıllarda atasözlerimiz, bana daha da anlamlı gelmeye başladı. Çok bildik atasözlerimizden olan “bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp” sözü de gün geçtikçe benim için değeri artan atasözlerinden birisidir.
İnsan bilgiyle doğmaz, zaman içinde ihtiyacı oldukça yeni bilgiler edinerek yaşamını sürdürür. Dolayısıyla öğrenme zorunlu bir ihtiyaç olarak algılanabilir. Başka bir deyişle, insan doğduğu zaman cahildir, ama bu cehalet zararlı veya ayıplanacak bir cehalet değildir. Hatta çocuklar, bilmediklerinin farkındadır ve ebeveynlerini bazen bunaltacak kadar çok soru sorarak öğrenmeye çalışırlar. Zararlı veya ayıplanması gereken cehalet ise, bildiğini zannederek, öğrenme faaliyetini tamamen bırakanlara ait olan cehalettir.
Tayfun Uzbay“Cehalet Bilimi” isimli kitabında cehaleti “insanın bilmesi gerekenleri bilmemesi, bilgisiz olması veya bilmesi gerekenlerin farkında olmaması” olarak tanımlamaktadır. Yani bir kişi, bilgisiz olduğu için veya bilmesi gerektiğinin farkında olmadığı için cahildir.
Ömer Mahir Alper’in “İbnSînâ’nınCehâlet Teorisi,” (İÜİFD, Aralık 2017) başlıklı makalesinde İbn Sina’nın cehaleti basit cehalet ve mürekkep cehalet olarak ayırdığını anlatmaktadır.
“ İbnSînâ düşüncesinde insanî nefis, ilk yaratılışındaki bilgisizliği yönünden ‘hasta’ olarak telakki edilmez. Zira bu durumdaki nefis, henüz bilgisiz olsa da bilgiyi elde etmeye yönelik bir istidada sahiptir.
Cehâleti çeşitli türlere ayıran İbnSînâ, hastalık olarak gördüğü cehâleti, ‘kazanılmış cehâlet’e hasreder ki, yukarıdaki pasajda aktarıldığı üzere, o; buna cehl‐i mürekkep adını verir.”
Tehlikeli, işe yaramaz cehalet bilgi ihtiyacının farkında olmayan veya bunu yok sayanın sahip olduğu cehalettir. NatGreene“Stop Guessing” adlı kitabında iyi bir sorun çözücü olabilmek için takip edilmesi gereken stratejilerden birinin cahilliğin kabullenilmesi olduğunu söylemektedir. Yazara göre, iyi problem çözücüler yeni bir durum ile karşılaştıklarında, bildiklerini göstermekten ziyade neyi bilmediklerini
öğrenmeye odaklanmaktadırlar.
NatGreene tarafından cahilliğin kabullenilmesi diye tanımlanan yaklaşım, İbn Sina tarafından mürekkep cehalet olarak belirlenen durumun, bir hastalık olmaktan çıkıp bir güç haline dönüşmesini ifade etmektedir. Bireyin bilmediğinin farkında olması ve bu eksikliğini giderme konusundaki isteği bir hastalığı veya zayıflığı alıp, onun yerine bir güç yaratmaktadır. Bu öylesine etkili bir güçtür ki, HBR’daki “Power of Ignorance” makalesine Anthony K. Tjan “inovasyonun anası çaresizlikse, babası da cahillik olabilir” diye başlamaktadır. İnovasyonu doğurtan cahillik, kişinin farkında olduğu bilgi eksikliğidir.
Benim deyişimle, bilinçli cehalettir.
Cehaletinin farkında ve öğrenme isteğiyle dolu olan, yeni öğrenen bir çocuk gibi, çevresine merakla bakıp, soru sormaktan çekinmeyen kişinin bu tavrı yeniliğin tetikleyicisi olacaktır. Farkında olunan cehalet, kalıplaşmış düşüncelerden, terk edilemeyen önceki tecrübelerden sıyrılmayı, olaylara yeni ve farklı bir şekilde bakabilmeyi sağlayacaktır.
Olaylara, durumlara ve sorunlara açık bir kafa yapısıyla bakabilmek, çoğu zaman çok basit çözüm veya yeniliklerin doğmasına yardımcı olacaktır.
Günümüz dünyasında insanın bilmediklerinin sayısı her geçen gün biraz daha fazlalaşıyor.
Deyim yerindeyse bilgi eksikliğimiz sürekli artıyor. Dolayısıyla, her uyandığımız güne basit cehaletle uyanıyoruz. Kabul edilebilir bu cehaletimizin, mürekkep cehalete, bir hastalığa mı yoksa bir güce mi dönüşeceği tamamen bizim kararımıza ve çabamıza bağlı.
İlkokul yıllarında bazı derslerde atasözleri işlenirdi. Umarım halen ilkokul müfredatlarında yer alıyordur.
Yaşın ilerlemesinden midir bilmiyorum ama son yıllarda atasözlerimiz, bana daha da anlamlı gelmeye başladı. Çok bildik atasözlerimizden olan “bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp” sözü de gün geçtikçe benim için değeri artan atasözlerinden birisidir.
İnsan bilgiyle doğmaz, zaman içinde ihtiyacı oldukça yeni bilgiler edinerek yaşamını sürdürür. Dolayısıyla öğrenme zorunlu bir ihtiyaç olarak algılanabilir. Başka bir deyişle, insan doğduğu zaman cahildir, ama bu cehalet zararlı veya ayıplanacak bir cehalet değildir. Hatta çocuklar, bilmediklerinin farkındadır ve ebeveynlerini bazen bunaltacak kadar çok soru sorarak öğrenmeye çalışırlar. Zararlı veya ayıplanması gereken cehalet ise, bildiğini zannederek, öğrenme faaliyetini tamamen bırakanlara ait olan cehalettir.
Tayfun Uzbay“Cehalet Bilimi” isimli kitabında cehaleti “insanın bilmesi gerekenleri bilmemesi, bilgisiz olması veya bilmesi gerekenlerin farkında olmaması” olarak tanımlamaktadır. Yani bir kişi, bilgisiz olduğu için veya bilmesi gerektiğinin farkında olmadığı için cahildir.
Ömer Mahir Alper’in “İbnSînâ’nınCehâlet Teorisi,” (İÜİFD, Aralık 2017) başlıklı makalesinde İbn Sina’nın cehaleti basit cehalet ve mürekkep cehalet olarak ayırdığını anlatmaktadır.
“ İbnSînâ düşüncesinde insanî nefis, ilk yaratılışındaki bilgisizliği yönünden ‘hasta’ olarak telakki edilmez. Zira bu durumdaki nefis, henüz bilgisiz olsa da bilgiyi elde etmeye yönelik bir istidada sahiptir.
Cehâleti çeşitli türlere ayıran İbnSînâ, hastalık olarak gördüğü cehâleti, ‘kazanılmış cehâlet’e hasreder ki, yukarıdaki pasajda aktarıldığı üzere, o; buna cehl‐i mürekkep adını verir.”
Tehlikeli, işe yaramaz cehalet bilgi ihtiyacının farkında olmayan veya bunu yok sayanın sahip olduğu cehalettir. NatGreene“Stop Guessing” adlı kitabında iyi bir sorun çözücü olabilmek için takip edilmesi gereken stratejilerden birinin cahilliğin kabullenilmesi olduğunu söylemektedir. Yazara göre, iyi problem çözücüler yeni bir durum ile karşılaştıklarında, bildiklerini göstermekten ziyade neyi bilmediklerini
öğrenmeye odaklanmaktadırlar.
NatGreene tarafından cahilliğin kabullenilmesi diye tanımlanan yaklaşım, İbn Sina tarafından mürekkep cehalet olarak belirlenen durumun, bir hastalık olmaktan çıkıp bir güç haline dönüşmesini ifade etmektedir. Bireyin bilmediğinin farkında olması ve bu eksikliğini giderme konusundaki isteği bir hastalığı veya zayıflığı alıp, onun yerine bir güç yaratmaktadır. Bu öylesine etkili bir güçtür ki, HBR’daki “Power of Ignorance” makalesine Anthony K. Tjan “inovasyonun anası çaresizlikse, babası da cahillik olabilir” diye başlamaktadır. İnovasyonu doğurtan cahillik, kişinin farkında olduğu bilgi eksikliğidir.
Benim deyişimle, bilinçli cehalettir.
Cehaletinin farkında ve öğrenme isteğiyle dolu olan, yeni öğrenen bir çocuk gibi, çevresine merakla bakıp, soru sormaktan çekinmeyen kişinin bu tavrı yeniliğin tetikleyicisi olacaktır. Farkında olunan cehalet, kalıplaşmış düşüncelerden, terk edilemeyen önceki tecrübelerden sıyrılmayı, olaylara yeni ve farklı bir şekilde bakabilmeyi sağlayacaktır.
Olaylara, durumlara ve sorunlara açık bir kafa yapısıyla bakabilmek, çoğu zaman çok basit çözüm veya yeniliklerin doğmasına yardımcı olacaktır.
Günümüz dünyasında insanın bilmediklerinin sayısı her geçen gün biraz daha fazlalaşıyor.
Deyim yerindeyse bilgi eksikliğimiz sürekli artıyor. Dolayısıyla, her uyandığımız güne basit cehaletle uyanıyoruz. Kabul edilebilir bu cehaletimizin, mürekkep cehalete, bir hastalığa mı yoksa bir güce mi dönüşeceği tamamen bizim kararımıza ve çabamıza bağlı.