PAYLAŞIM EKONOMİSİ
Yeni dönemin en ihtişamlı ifadelerinden biri paylaşım ekonomisi. İfadenin kendisinin etkileyiciliği bir yana, hayatımıza girdiğinden beri birçok alışkanlığımızın değişmesine neden olması da bir diğer etkileyici yanı. Bu yeni yaklaşım insanların sahiplenme duygusuna karşı bir saldırı bir açıdan.
Sahip olmak yerine, zaten benzer bir ürüne sahip olanın elindeki boş, atıl kapasiteyi kullanma olanağı veren bir yaklaşım.
Örneğin, bir yazlığınız var ve yılda 20 gün kullanabiliyorsunuz. Kullanmadığınız dönemlerde evinizi ihtiyacı olanlara kiralamanız bu yapının basit bir örneği. Sıradan kiralama faaliyetlerinden farkı ise nihai tüketiciler arasında da bu işin gerçekleşmesine olanak sağlaması. Yani asıl işi bu olmayan, deyim yerindeyse hayatını başka bir kaynaktan elde ettiği gelir ile geçiren bir kişinin, süreklilik arz etmeyen bir gelir elde etmesine olanak sağlıyor bu model.
Paylaşım ekonomisi uygulamaları, araba alma, başkasının arabasını ihtiyacın kadar kullan; ev alma, boş evi ihtiyacına göre esnek bir şekilde kirala biçiminde hayatımızı etki altına almıştı ancak her geçen gün farklı uygulamalar ile karşımıza çıkmaya devam ediyor.
Tatile çıkarken valizindeki boş alanları fazla yükü olana kiralamaktan, yurt dışı seyahate gidenlerin gidemeyenler için ürün alıp getirmesine kadar değişik fikirler ürüne dönmeye başladı. Şahsen heyecanla izlemeye çalıştığım bu gibi yeni fikirlerin, bir iş modeline dönüşmesini sağlayan temel faktör teknolojide yaşanan gelişimler. Fikirler önemli ama bu fikirlerin hayata geçirilebilmesi ve yaygınlaştırılması ancak teknoloji sayesinde oluyor.
Baktığınız zaman bu modelin hayatımızı etki altına almasını sağlayan en önemli bileşen teknoloji tabanlı yeni aracılık modelleri. Yemek siparişinden, ev kiralamaya, evdeki gereksiz eşyaları satmaktan etkinlikleri paylaşmaya kadar farklı alanlarda karşımıza çıkan bu yeni aracılık modelleri paylaşım ekonomisinin gün geçtikçe hayatımızdaki öneminin artmasına neden oluyor.
Millet olarak biz bu paylaşım ekonomisine sanırım biraz ihtiyatla bakıyoruz. Kültürümüzden gelen bir çekingenlik diye düşünecekler vardır mutlaka ama hemen söyleyeyim, paylaşım ekonomisi bizim genlerimizde var aslında.
70’li ve 80’li yılları yaşayanlar bilirler. O yıllarda koca bir apartmanda bazen bir bazen iki evde telefon olurdu. Evin en ulaşılabilir yerinde, bir sehpanın veya kütüphanenin bir köşesinde, altında üstüne konulan mobilyayı çizmesin diye genellikle halı tarzı küçük bir altlık olan, birçoğunun üstünde ise dantel örtü bulunan çevirmeli telefonlarımız olurdu. Genelde komşular tarafından da kullanılırdı bu telefonlar.
İlk başlarda sıkılarak telefonunuzu kullanabilir miyim diye gelen komşular, tekrara geçtiklerinde telefonun altına çaktırmadan bir telefon ücreti kadar para koyarlardı. Hatta bu telefon paylaşımı o kadar ilerlerdi ki, bazen komşular sizin telefon numaranızı tanıdıklarına verir ve kendilerine gelen telefonlar için evlerinden çağırmanız bile gerekebilirdi. İşte, o yılları hatırlayanların gözünün önüne geleceğinden emin olduğum bir başka cihaz, telefonların altına koyulan bir kumbaradır.
Madeni bir para koyulup, para sürülmedikçe telefonun çalışmasını engelleyen basit bir mekanizması olan bir kumbara. Bu kumbara, evinde telefonu olanların, telefonu kullanmadıkları atıl zamanlarının bir gelire dönüştürmesini sağlayan bir araç olmuştu. Bugünkü uygulamalara baktığımız, zaman paylaşım ekonomisinin temellerini biz o yıllarda atmıştık diyebilirim.
Aslında tek öncülüğümüz paylaşım ekonomisi değil. Bir diğer öncülüğümüz ise, daha kimse bunun mümkün olabileceğine inanmazken, otonom araçlara giden ilk adımı atmış olmamızdır. Bir efsane gibi anlatılırdı eski zamanlarda; Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde işçi olarak çalışanların memlekete dönüşleri esnasında uzun araba yolculuklarında araç gaz pedalının üstüne koydukları tuğla ile Avrupa otobanlarında minimum gayret ile maksimum fayda elde etme çabaları.
Okurken bu satırlar bazılarınıza şaka gibi gelebilir ancak söylemek istediğim şaka değil. Toplum olarak, boşlukları görebilme, boşlukları nasıl daha kolay doldurabileceğimizi bulma yeteneğimiz var. Bu yeteneğin sonucunda ortaya çıkan fikirlerin pazarlanabilir ürün veya hizmete dönüşmesini sağlayacak sistemlerin etkin çalıştırılması ile yeni dünyada çok daha büyük bir pay almamız içten bile değil.
Yeni dönemin en ihtişamlı ifadelerinden biri paylaşım ekonomisi. İfadenin kendisinin etkileyiciliği bir yana, hayatımıza girdiğinden beri birçok alışkanlığımızın değişmesine neden olması da bir diğer etkileyici yanı. Bu yeni yaklaşım insanların sahiplenme duygusuna karşı bir saldırı bir açıdan.
Sahip olmak yerine, zaten benzer bir ürüne sahip olanın elindeki boş, atıl kapasiteyi kullanma olanağı veren bir yaklaşım.
Örneğin, bir yazlığınız var ve yılda 20 gün kullanabiliyorsunuz. Kullanmadığınız dönemlerde evinizi ihtiyacı olanlara kiralamanız bu yapının basit bir örneği. Sıradan kiralama faaliyetlerinden farkı ise nihai tüketiciler arasında da bu işin gerçekleşmesine olanak sağlaması. Yani asıl işi bu olmayan, deyim yerindeyse hayatını başka bir kaynaktan elde ettiği gelir ile geçiren bir kişinin, süreklilik arz etmeyen bir gelir elde etmesine olanak sağlıyor bu model.
Paylaşım ekonomisi uygulamaları, araba alma, başkasının arabasını ihtiyacın kadar kullan; ev alma, boş evi ihtiyacına göre esnek bir şekilde kirala biçiminde hayatımızı etki altına almıştı ancak her geçen gün farklı uygulamalar ile karşımıza çıkmaya devam ediyor.
Tatile çıkarken valizindeki boş alanları fazla yükü olana kiralamaktan, yurt dışı seyahate gidenlerin gidemeyenler için ürün alıp getirmesine kadar değişik fikirler ürüne dönmeye başladı. Şahsen heyecanla izlemeye çalıştığım bu gibi yeni fikirlerin, bir iş modeline dönüşmesini sağlayan temel faktör teknolojide yaşanan gelişimler. Fikirler önemli ama bu fikirlerin hayata geçirilebilmesi ve yaygınlaştırılması ancak teknoloji sayesinde oluyor.
Baktığınız zaman bu modelin hayatımızı etki altına almasını sağlayan en önemli bileşen teknoloji tabanlı yeni aracılık modelleri. Yemek siparişinden, ev kiralamaya, evdeki gereksiz eşyaları satmaktan etkinlikleri paylaşmaya kadar farklı alanlarda karşımıza çıkan bu yeni aracılık modelleri paylaşım ekonomisinin gün geçtikçe hayatımızdaki öneminin artmasına neden oluyor.
Millet olarak biz bu paylaşım ekonomisine sanırım biraz ihtiyatla bakıyoruz. Kültürümüzden gelen bir çekingenlik diye düşünecekler vardır mutlaka ama hemen söyleyeyim, paylaşım ekonomisi bizim genlerimizde var aslında.
70’li ve 80’li yılları yaşayanlar bilirler. O yıllarda koca bir apartmanda bazen bir bazen iki evde telefon olurdu. Evin en ulaşılabilir yerinde, bir sehpanın veya kütüphanenin bir köşesinde, altında üstüne konulan mobilyayı çizmesin diye genellikle halı tarzı küçük bir altlık olan, birçoğunun üstünde ise dantel örtü bulunan çevirmeli telefonlarımız olurdu. Genelde komşular tarafından da kullanılırdı bu telefonlar.
İlk başlarda sıkılarak telefonunuzu kullanabilir miyim diye gelen komşular, tekrara geçtiklerinde telefonun altına çaktırmadan bir telefon ücreti kadar para koyarlardı. Hatta bu telefon paylaşımı o kadar ilerlerdi ki, bazen komşular sizin telefon numaranızı tanıdıklarına verir ve kendilerine gelen telefonlar için evlerinden çağırmanız bile gerekebilirdi. İşte, o yılları hatırlayanların gözünün önüne geleceğinden emin olduğum bir başka cihaz, telefonların altına koyulan bir kumbaradır.
Madeni bir para koyulup, para sürülmedikçe telefonun çalışmasını engelleyen basit bir mekanizması olan bir kumbara. Bu kumbara, evinde telefonu olanların, telefonu kullanmadıkları atıl zamanlarının bir gelire dönüştürmesini sağlayan bir araç olmuştu. Bugünkü uygulamalara baktığımız, zaman paylaşım ekonomisinin temellerini biz o yıllarda atmıştık diyebilirim.
Aslında tek öncülüğümüz paylaşım ekonomisi değil. Bir diğer öncülüğümüz ise, daha kimse bunun mümkün olabileceğine inanmazken, otonom araçlara giden ilk adımı atmış olmamızdır. Bir efsane gibi anlatılırdı eski zamanlarda; Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde işçi olarak çalışanların memlekete dönüşleri esnasında uzun araba yolculuklarında araç gaz pedalının üstüne koydukları tuğla ile Avrupa otobanlarında minimum gayret ile maksimum fayda elde etme çabaları.
Okurken bu satırlar bazılarınıza şaka gibi gelebilir ancak söylemek istediğim şaka değil. Toplum olarak, boşlukları görebilme, boşlukları nasıl daha kolay doldurabileceğimizi bulma yeteneğimiz var. Bu yeteneğin sonucunda ortaya çıkan fikirlerin pazarlanabilir ürün veya hizmete dönüşmesini sağlayacak sistemlerin etkin çalıştırılması ile yeni dünyada çok daha büyük bir pay almamız içten bile değil.