PİZZA TESLİMATINDAN KONTEYNER’A
Bugünlerde televizyonları açınca veya internet haber sitelerine girince Amerika Birleşik Devletlerinin bazı limanlarında lego oyuncakları gibi sıralanmış değişik renklerdeki konteynerleri veya İngiltere’de benzin istasyonları önünde oluşan kuyrukları görmeyi kanıksadık.
Yine bu dönemde, “tedarik zincirinin en önemli parçalarından biri olan çip üretimindeki kriz nedeniyle” ifadesini veya “konteyner krizi” tanımlamasını hiç ilgisi olmayan kişiler bile duymaya başladı. Bütün bunlar bizi, en azından yaşını almış olan erkeklerin muhtemelen ilk defa askerlik görevi sırasında duydukları bir kelime olan, lojistik kavramına götürüyor.
İşletme bölümlerinde kalite konusu anlatılırken ilk iş olarak yapılan tanımı genellikle şu şekildedir; “kalite, bir ürün veya hizmetin belirlenen veya olabilecek ihtiyaçları karşılama kabiliyetine dayanan özelliklere sahip olmasıdır”. Bu tanımdan çıkan sonuç, müşterinin ürün veya hizmete, istediği özellik ve maliyette, istediği zaman ve yerde ulaşabilmesidir.
Sanayi toplumu döneminde kalitenin belirleyici unsurunun ürün veya hizmetin var olması olduğunu söylemek çok iddialı olmaz sanırım. Bir başka deyişle asıl sorun üretim kabiliyetidir. Üretebilmek, genelde de lokal olarak devam eden hayatta, yeterlidir. Hatta sorun da üretim kabiliyeti olunca, kalitenin belirleyici özelliği de buna göre belirleniyordu.
En iyi, en sağlam ürün en kaliteli olarak tanımlanabilirdi. Halbuki küreselleşen ve karmaşıklaşan dünyamızda, üretim bir kabiliyet olmaktan çıktığı için bu kalite kavramı da ister istemez geçerliliğini kaybetmiştir. Günümüzde tüketiciye istediği zaman ve yerde ürün veya hizmeti ulaştırabilmek, belki de en önemli sorun haline gelmiştir. Bu nedenle de kalite tanımında ve anlayışında lojistik kavramı her zamankinden öne çıkmıştır.
Anlatmak istediğim durumu, pandemi döneminde yaşadıklarımızla biraz daha somutlaştırabilmek olanaklı. Pandemi döneminde hep birlikte elektronik ticarete yüklendik. Dayanıklı mallarda veya mahallemizdeki markette satılmayan ürünlerde elektronik ticaret sitelerinde yoğunlaşan taleplerimizin sonucunda, satın aldığımız malların bize ulaşmasını sağlayan nihai hizmetten beklentimiz, ürünün kendisinden olan beklentimizin önüne geçti. Sosyal medyada üreticiler hakkında değil kargo şirketleri hakkında paylaşımlar yapılması da bundan dolayıydı. Benzer şekilde tamamen bir lojistik operasyonu olarak hayata geçen, “dijital mahalle bakkalı” projelerinin sayısındaki artış ve bu girişimlerin başarısı da tüketicilerin ürün veya hizmete istediği zaman ulaşabilme talebinden başka bir şey değildir.
Hane halkının bu beklentilerini şirketler için devam ettirmek mantıklı olacaktır. Sonuçta yukarıda çipler için örneklediğimiz cümle içinde yer alan tedarik zincirindeki bir aksama nihai tüketiciye kadar ulaşmaktadır. Hani klasik söyleyişle, zincirin dayanıklılığı en zayıf halkasının dayanıklılığı kadardır. Buradan yola çıktığımız zaman, günümüz ve gelecek dünyamızda rekabet gücünün temel bileşenlerinden birinin lojistik kabiliyeti olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Türkiye coğrafi konum olarak bu açıdan da özel önem taşıyan bir ülke. Potansiyelimizi etkin bir biçimde kullanmamız durumunda bu dönemden beklenenden çok daha fazla fayda elde etmemiz içten bile değil. Bu potansiyeli çok daha büyük faydaya dönüştürmek mevzuattan teknolojiye, alt yapıdan insana kadar tüm bileşenlerin ve anlayışın hazır hale getirilmesi ile olanaklı olacaktır. Bu sektörün ve sunduğu hizmetin, artık üretim kadar hatta zaman zaman üretimden bile değerli olduğunu kabul etmek iyi bir başlangıç noktası olur.
Bugünlerde televizyonları açınca veya internet haber sitelerine girince Amerika Birleşik Devletlerinin bazı limanlarında lego oyuncakları gibi sıralanmış değişik renklerdeki konteynerleri veya İngiltere’de benzin istasyonları önünde oluşan kuyrukları görmeyi kanıksadık.
Yine bu dönemde, “tedarik zincirinin en önemli parçalarından biri olan çip üretimindeki kriz nedeniyle” ifadesini veya “konteyner krizi” tanımlamasını hiç ilgisi olmayan kişiler bile duymaya başladı. Bütün bunlar bizi, en azından yaşını almış olan erkeklerin muhtemelen ilk defa askerlik görevi sırasında duydukları bir kelime olan, lojistik kavramına götürüyor.
İşletme bölümlerinde kalite konusu anlatılırken ilk iş olarak yapılan tanımı genellikle şu şekildedir; “kalite, bir ürün veya hizmetin belirlenen veya olabilecek ihtiyaçları karşılama kabiliyetine dayanan özelliklere sahip olmasıdır”. Bu tanımdan çıkan sonuç, müşterinin ürün veya hizmete, istediği özellik ve maliyette, istediği zaman ve yerde ulaşabilmesidir.
Sanayi toplumu döneminde kalitenin belirleyici unsurunun ürün veya hizmetin var olması olduğunu söylemek çok iddialı olmaz sanırım. Bir başka deyişle asıl sorun üretim kabiliyetidir. Üretebilmek, genelde de lokal olarak devam eden hayatta, yeterlidir. Hatta sorun da üretim kabiliyeti olunca, kalitenin belirleyici özelliği de buna göre belirleniyordu.
En iyi, en sağlam ürün en kaliteli olarak tanımlanabilirdi. Halbuki küreselleşen ve karmaşıklaşan dünyamızda, üretim bir kabiliyet olmaktan çıktığı için bu kalite kavramı da ister istemez geçerliliğini kaybetmiştir. Günümüzde tüketiciye istediği zaman ve yerde ürün veya hizmeti ulaştırabilmek, belki de en önemli sorun haline gelmiştir. Bu nedenle de kalite tanımında ve anlayışında lojistik kavramı her zamankinden öne çıkmıştır.
Anlatmak istediğim durumu, pandemi döneminde yaşadıklarımızla biraz daha somutlaştırabilmek olanaklı. Pandemi döneminde hep birlikte elektronik ticarete yüklendik. Dayanıklı mallarda veya mahallemizdeki markette satılmayan ürünlerde elektronik ticaret sitelerinde yoğunlaşan taleplerimizin sonucunda, satın aldığımız malların bize ulaşmasını sağlayan nihai hizmetten beklentimiz, ürünün kendisinden olan beklentimizin önüne geçti. Sosyal medyada üreticiler hakkında değil kargo şirketleri hakkında paylaşımlar yapılması da bundan dolayıydı. Benzer şekilde tamamen bir lojistik operasyonu olarak hayata geçen, “dijital mahalle bakkalı” projelerinin sayısındaki artış ve bu girişimlerin başarısı da tüketicilerin ürün veya hizmete istediği zaman ulaşabilme talebinden başka bir şey değildir.
Hane halkının bu beklentilerini şirketler için devam ettirmek mantıklı olacaktır. Sonuçta yukarıda çipler için örneklediğimiz cümle içinde yer alan tedarik zincirindeki bir aksama nihai tüketiciye kadar ulaşmaktadır. Hani klasik söyleyişle, zincirin dayanıklılığı en zayıf halkasının dayanıklılığı kadardır. Buradan yola çıktığımız zaman, günümüz ve gelecek dünyamızda rekabet gücünün temel bileşenlerinden birinin lojistik kabiliyeti olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Türkiye coğrafi konum olarak bu açıdan da özel önem taşıyan bir ülke. Potansiyelimizi etkin bir biçimde kullanmamız durumunda bu dönemden beklenenden çok daha fazla fayda elde etmemiz içten bile değil. Bu potansiyeli çok daha büyük faydaya dönüştürmek mevzuattan teknolojiye, alt yapıdan insana kadar tüm bileşenlerin ve anlayışın hazır hale getirilmesi ile olanaklı olacaktır. Bu sektörün ve sunduğu hizmetin, artık üretim kadar hatta zaman zaman üretimden bile değerli olduğunu kabul etmek iyi bir başlangıç noktası olur.