İsteklerden Tahmine!
Ülkemizde çoğumuz çevremizdeki insanların ertesi sabah doların ne olacağını tahmin etmeye çalıştığına şahit oluyoruz. Bazıları ertesi günün kurunu ondalık değil bindelik değerlerine kadar söyleyecek neredeyse ya da milletvekili sayılarını kabaca değil tam tamına tahmin edebiliyorlar.
Nereden bildiğini sorduğun zaman da bin türlü açıklama geliyor arkasından. Aslında buna benzer davranışları sadece onlar değil hepimiz yapıyoruz. Bu yapılan çok insani bir hata. Tahminlerimiz ile isteklerimizi karıştırıyoruz çoğu zaman. İşin kötüsü gerçekleşmesini istediğimiz durumu tahminimiz haline getirince, bize oyun oynamak için bekleyen zihnimiz devreye girerek işleri daha da karıştırıyor.
Her şeyden önce yanlı doğrulama dediğimiz yanılsama işin içine giriyor. Yani, çevremizdeki bilgilerden sadece bizim tahminlerimizi doğrulayanları dikkate almaya başlıyoruz. Çok kısa bir süre sonra, bu yanlı bilgileri de kullanarak isteğimizi, kendimizce akılcı bir şekilde kanıtlıyoruz. İlk başta istek olan, artık ayakları yere basan bir gerçeklik haline geliyor bizim için. Yani her şeyden ve herkesten çok inanıyoruz o "tahminimizin" gerçekleşeceğine.
Daha da ileri gider ve çevrenizde sizi destekleyen insanların olduğunu da kabul edersek, iş iyice çıkmaza girer. Kahneman, "Hızlı ve Yavaş Düşünme" isimli kitabında "insanların benzer düşünceli bir inananlar topluluğu tarafından desteklendiklerinde, ne kadar saçma olursa olsun, herhangi bir önermeye olan sarsılmaz inançlarını sürdürebildiklerini biliriz" diye özetlemiş bu durumu.
Aynı kitapta Kahneman, Taleb'in "Siyah Kuğu"sundan alıntı yaparak, geçmişe dönüp gerçekleşenleri belirli bir kalıba oturtabildikçe geleceği tahmin edebilme yeteneğimizin sınırlarını algılamamızın zorlaştırdığını da belirtiyor. Hatta, "En fazla bilgiye sahip olanlar çoğu zaman daha az güvenilir kişilerdir.
Bunun nedeniyse, daha fazla bilgi edinen kişinin, becerisi konusunda daha fazla yanılsamaya kapılıp, gerçekçi olamayacak kadar kendinden emin birisine dönüşmesi" diye de ekleme yapıyor. Ekonomik dalgalanma veya seçim dönemlerinde televizyonlarda uzman kişi olarak bizleri bilgilendiren kişileri dinlerken biraz daha dikkatli olmakta fayda var sanırım.
Kendi kontrolümüz dışındaki değişkenleri dikkate alma konusunda birimiz diğerinden belirgin bir biçimde daha iyi değil anlamına gelmekte yukarıda söyledikleri Kahneman'ın. Kontrol edemediğimiz değişkenlerden bahsederken (isterseniz buna şans da diyebilirsiniz) Hitler, Stalin ve Mao'yu örnek olarak veriyor. 20. yüzyılı baştan aşağı değiştiren bu üç kişinin birden, kız doğma olasılığının 1/8 olduğunu belirterek.
Adını hatta yaşadığını bilmediğimiz bir kadıncağızın, dünyanın bir köşesinde bir erkek çocuk doğurmasının dünyaya etkisini kim tahmin edebilir.
https://www.youtube.com/watch?v=kWVMf4rdYYc&feature=youtu.be
Yukarıdaki videoda seyrettiğiniz müzik parçası da "kontrol edilemeyen değişkenlerin" etkisini göstermesi açısından çok farklı değil aslında. Beethoven'ın duyma yetisi, kendi deyimiyle fiziksel ve zihinsel gücünün çok iyi olduğu bir dönemde, kayboluyor olmasaydı, "kadere başkaldırı" olarak nitelendirilen bu senfoni hayata geçebilir miydi acaba?
Ülkemizde çoğumuz çevremizdeki insanların ertesi sabah doların ne olacağını tahmin etmeye çalıştığına şahit oluyoruz. Bazıları ertesi günün kurunu ondalık değil bindelik değerlerine kadar söyleyecek neredeyse ya da milletvekili sayılarını kabaca değil tam tamına tahmin edebiliyorlar.
Nereden bildiğini sorduğun zaman da bin türlü açıklama geliyor arkasından. Aslında buna benzer davranışları sadece onlar değil hepimiz yapıyoruz. Bu yapılan çok insani bir hata. Tahminlerimiz ile isteklerimizi karıştırıyoruz çoğu zaman. İşin kötüsü gerçekleşmesini istediğimiz durumu tahminimiz haline getirince, bize oyun oynamak için bekleyen zihnimiz devreye girerek işleri daha da karıştırıyor.
Her şeyden önce yanlı doğrulama dediğimiz yanılsama işin içine giriyor. Yani, çevremizdeki bilgilerden sadece bizim tahminlerimizi doğrulayanları dikkate almaya başlıyoruz. Çok kısa bir süre sonra, bu yanlı bilgileri de kullanarak isteğimizi, kendimizce akılcı bir şekilde kanıtlıyoruz. İlk başta istek olan, artık ayakları yere basan bir gerçeklik haline geliyor bizim için. Yani her şeyden ve herkesten çok inanıyoruz o "tahminimizin" gerçekleşeceğine.
Daha da ileri gider ve çevrenizde sizi destekleyen insanların olduğunu da kabul edersek, iş iyice çıkmaza girer. Kahneman, "Hızlı ve Yavaş Düşünme" isimli kitabında "insanların benzer düşünceli bir inananlar topluluğu tarafından desteklendiklerinde, ne kadar saçma olursa olsun, herhangi bir önermeye olan sarsılmaz inançlarını sürdürebildiklerini biliriz" diye özetlemiş bu durumu.
Aynı kitapta Kahneman, Taleb'in "Siyah Kuğu"sundan alıntı yaparak, geçmişe dönüp gerçekleşenleri belirli bir kalıba oturtabildikçe geleceği tahmin edebilme yeteneğimizin sınırlarını algılamamızın zorlaştırdığını da belirtiyor. Hatta, "En fazla bilgiye sahip olanlar çoğu zaman daha az güvenilir kişilerdir.
Bunun nedeniyse, daha fazla bilgi edinen kişinin, becerisi konusunda daha fazla yanılsamaya kapılıp, gerçekçi olamayacak kadar kendinden emin birisine dönüşmesi" diye de ekleme yapıyor. Ekonomik dalgalanma veya seçim dönemlerinde televizyonlarda uzman kişi olarak bizleri bilgilendiren kişileri dinlerken biraz daha dikkatli olmakta fayda var sanırım.
Kendi kontrolümüz dışındaki değişkenleri dikkate alma konusunda birimiz diğerinden belirgin bir biçimde daha iyi değil anlamına gelmekte yukarıda söyledikleri Kahneman'ın. Kontrol edemediğimiz değişkenlerden bahsederken (isterseniz buna şans da diyebilirsiniz) Hitler, Stalin ve Mao'yu örnek olarak veriyor. 20. yüzyılı baştan aşağı değiştiren bu üç kişinin birden, kız doğma olasılığının 1/8 olduğunu belirterek.
Adını hatta yaşadığını bilmediğimiz bir kadıncağızın, dünyanın bir köşesinde bir erkek çocuk doğurmasının dünyaya etkisini kim tahmin edebilir.
https://www.youtube.com/watch?v=kWVMf4rdYYc&feature=youtu.be
Yukarıdaki videoda seyrettiğiniz müzik parçası da "kontrol edilemeyen değişkenlerin" etkisini göstermesi açısından çok farklı değil aslında. Beethoven'ın duyma yetisi, kendi deyimiyle fiziksel ve zihinsel gücünün çok iyi olduğu bir dönemde, kayboluyor olmasaydı, "kadere başkaldırı" olarak nitelendirilen bu senfoni hayata geçebilir miydi acaba?