İHRACATTAN ÜNİVERSİTEYE DÜŞÜNCELER
Çok sık, ihraç ettiğimiz malların bir kilogramının değerini eleştiren yazı ve konuşmalar karşımıza çıkıyor. Tonlarla satarak elde ettiğimiz geliri kilolarla ithal ettiğimiz malları alabilmek için kullandığımız anlamına geliyor aslında bu ifade.
Bu sorundan kurtulmanın yolu ise, yine çok sık tekrar edilen bir klişe olarak, katma değeri yüksek mal ve hizmetlerin ihracattaki payını artırmak olarak karşımıza çıkıyor. Sorun ortada, çözüm net ama halen önemli bir gelişme kaydedilemiyor olması ise üzücü.
Sorunu ve çözümü bilmek tek başına sorunun çözülmesini sağlamıyor. Katma değeri yüksek ürünler ihraç eden bir ekonomi haline gelebilmenin temelinde yapısal bazı değişimlerin gerçekleşmesi yatıyor. Böylesine güçlü ve temelden fark yaratabilecek değişimleri gerçekleştirebilmenin ilk adımı ise geleceği öngörerek hareket etmekten geçiyor.
Şirketler kesimi açısından baktığınız zaman geleceği öngörerek hareket etmek oldukça zor. Ülkemizin bulunduğu coğrafyadan, ekonominin temellerine kadar farklı nedenler ile belirli aralıklarla ekonomide çeşitli çalkantılar yaşanıyor. Neredeyse Cumhuriyet döneminin bütününde bu böyle olagelmiştir. Bu durum şirketlerin ileriye dönük hareket etmek yerine günü kurtarma çabası içine girmelerine neden olmaktadır. Durum böyle olunca, geleceği öngörerek şirketlerin de bu doğrultuda hareket etmelerini sağlayacak bir üst akla ihtiyaç vardır.
* * * * * * * * * * *
Bugünün doğruları ile geleceği tasarlamak, değişimin insanlık tarihinde en yüksek düzeye çıktığı bu dönemde, mümkün değil. Diğer yandan geleceği tahmin etmek de gittikçe zorlaşmaktadır. Ama net olarak tahminler yapamasak bile gelecekte, hatta bugün bile, üretim kabiliyetinin bir sorun olmaktan çıktığını söylemek olanaklı. Üretebilmek değil hangi özelliklere sahip ürünleri üretebileceğimizi belirlemek daha önemli hale geldi.
Bu bizi üretebilen insan kavramından alıp ürün tasarlayabilen insan kavramına götürecek.
Bir diğer genel kabul gören tahmin ise mesleklerin kaybolacağı ve yeni mesleklerin ortaya çıkacağı konusunda. Bu konuda adım atmak, geleceğin mesleklerine göre insan yetiştirmek ise eğitim kurumlarının boynuna asılan kocaman bir davula benziyor.
Herkesin fikri var bu konuda, tahmin edebileceğiniz gibi. Arada bir bu konuda yazılar çıkıyor, arada bir çalıştaylar yapılıyor. Benim bu konudaki düşüncem ise geleceğin mesleklerini tahmin etme gayretinin boşa kürek çekmek olduğu yönünde. İki nedenle böyle düşünüyorum.
Öncelikle geleceği tahmin edebilmek çok zor. Geleceği tahmin edemeden gelecekte ihtiyaç duyacağımız meslekleri tahmin etmeye çalışmak daha da zor olacaktır. İkincisi, diyelim gelecekte çok önemli olacağını düşündüğüm X diye bir meslek olduğuna inanıyoruz. Bu konuda bir eğitim programı oluştursam, o programa katılmaya istekli öğrenciler bulabilir miyim?
O zaman yapılması gereken, her şeyi bir kenara bırakıp rüzgara kendimizi bırakmak değil kuşkusuz. Biz eğitimi baştan tasarlamalıyız. Eğitimdeki amacımız bilgi yüklemek olmaktan, meslek kazandırmak olmaktan çıkmalı. Öğrenmeyi öğrenen, öğrendiğini uygulayabilen, farklı düşünebilen ve farklı düşünmekten korkmayan nesiller yetiştirmeye odaklanmamız lazım.
* * * * * * * * * * *
Eğitimin amacını meslek kazandırmanın ötesine geçirmekten bahsedince başka bir konu ister istemez açılıyor. Üniversitelerin amacı ne olmalı? Üniversiteler öğrencilerine meslek kazandıran kurumlar mı olmalı? Geçenlerde bir siyasetçinin üniversite eğitiminin gençlere iş bulmasında yardımcı olmadığını, sadece işsiz kalacakları tarihi ötelediğini söylediğine şahit oldum.
Bu ifadenin arkasında yatan temel mantık, üniversite eğitimi alan öğrencinin daha kolay ve hızlı iş bulabileceğidir. Üniversiteden beklenti bu olursa ve üniversiteler de bu beklentiye cevap verirse, o zaman biz gelecekte başarılı olabilecek insanlar yetiştirmekten gittikçe uzaklaşıyor olacağız demektir.
Üniversitelerdeki eğitimin içine teknolojiyi, birlikte çalışmayı, özgün düşünmeyi, kendini düzgün ifade edebilmeyi, analiz yeteneğini, karar vermeyi tam anlamıyla yedirdiğimiz zaman geleceğe uygun insanlar yetiştirebiliriz.