FOTOĞRAFLARDA DOĞRU FİLTREYİ SEÇMEK BİZE NASIL YARDIMCI OLUR?
Zaman hızla geçerken, kendinden de hızlı değişimleri de beraberinde getiriyor. Farkına varamadan değişenlerden biri de fotoğraf çekmek. Fotoğraf çekmenin nedeni, anlamı, şekli son 30-40 yıl içerisinde çok ciddi değişimlere uğradı.
Benim çocukluğumda çok önemli bir gün söz konusu olduğunda, o günü ölümsüzleştirmek için, fotoğrafçıya gidilerek fotoğraf çektirilirdi. Bireylerin fotoğraf makinesi sahipliği yok denecek kadar azdı. Daha sonra amatörlerin de sahip olabileceği fotoğraf makineleri yavaş yavaş evlere girmeye başladı. Ben de çocukluktan çıkmış, gençliğimi yaşamaya başlamıştım.
Bu makinelerde kullanılan rulo filmler genelde 24 veya 36 pozluk olurlar, fotoğrafları yaptırmak için makineye takılan filmin bitmesi beklenirdi. Doğal olarak fotoğraflar yaptırılmadan ne çektiğimizi bilmezdik ve çoğu zaman çok önemli anları ölümsüzleştirmek için çekilen fotoğraflar ortaya çıktığı zaman bulanık, ne olduğu belli olmayan bir görüntü ile karşı karşıya kalanlarımız da olurdu. Fotoğraf çekmek, tüketilen bir film rulosu söz konusu olduğu için belki de, ciddi bir olaydı. Bugün olduğu gibi bir çocuğu eğlendirmek için eline fotoğraf makinası verilerek ortaya salınamazdı mesela. Her bir poz dikkatle planlanır, kimin çekeceği tartışılır ve genelde fotoğraf çekebilme yeteneği herkes tarafından kabul görmüş bir büyük görevlendirilirdi.
Daha sonra dijital makineler ortaya çıkmaya başladılar. İlk başlarda neredeyse üzerlerine dantel örtülecek kadar özenle saklanan makinelerin çoğalması ve satınalınabilirliklerinin yükselmesi ile çocukların eline kadar düştüler. Bu makinelerin saltanatı ise akıllı telefonlar ile son buldu. Bir dönem bozulmasın diye saklanan makineler, atılmadılarsa bile evin kullanılmayan eşyalarının depolandığı çekmecelerin içinde kaldılar.
Gelişim sadece fotoğraf çekme şeklini değiştirmekle kalmadı, bunun yanında çekilen fotoğrafların kaderi de değişti. Eskiden albümler içerisinde bir meraklının gelip de görmesini bekleyen fotoğraflar, günümüzde sosyal medyanın en önemli malzemelerinden biri haline geldi.
Teknolojideki gelişmeler sadece fotoğrafların çekilme şekillerini ve sıklıklarını değiştirmekle kalmadı. Akıllı telefonları kullanarak çektiğimiz fotoğrafları başkalarıyla paylaşmadan önce, görünümünü değiştirecek şekilde filtreler uygulama olanağı da verdi bize. Bu sayede bazen çektiğimiz fotoğrafı görenler bizim gördüğümüzden daha parlak, daha canlı bir görüntü ile karşı karşıya kalırken, bazen de olandan çok daha iç sıkıcı, daha karanlık bir fotoğrafa bakmak zorunda kalır hale geldiler.
Tam da bu noktada, Nicky Howe ve Alicia Curtis’in yazdığı “Difference Makers” kitabında yer alan ruh hali tanımı insanın aklına geliyor. Ruh halini yazarlar, olayları nasıl göreceğimizi belirleyen filtre olarak tanımlıyorlar. Kitapta, duygularımızın aldığımız kararlar üzerine etkilerinden bahsediliyor ve doğru kararlar alabilmek için yapılması gerekenin duygularımızı bastırmak değil, ruh halimizi gözlemlemeyi ve yönetmeyi öğrenmemiz olduğu belirtiliyor.
Her ne kadar günlük hayatımızda neredeyse sonsuz sayıda karar durumu ile karşı karşıya kalsak bile almamız gereken en önemli kararı çoğu zaman atladığımızı söylemek doğru olur. En önemli kararımız “mutlu olmak” olmalı. Çevresel etkenleri kontrol etmek her zaman mümkün olmadığına göre, gerçekleşen veya gerçekleşecek olaylara bu amaca hizmet eden filtreleri uygulayarak bakmak bu konuda bize oldukça yardımcı olacaktır. Bunu yapmayıp, sadece dış faktörlerin bizi mutlu etmesini beklediğimiz sürece “mutluluk” deyim yerindeyse şansa kalacaktır.
Benim çocukluğumda çok önemli bir gün söz konusu olduğunda, o günü ölümsüzleştirmek için, fotoğrafçıya gidilerek fotoğraf çektirilirdi. Bireylerin fotoğraf makinesi sahipliği yok denecek kadar azdı. Daha sonra amatörlerin de sahip olabileceği fotoğraf makineleri yavaş yavaş evlere girmeye başladı. Ben de çocukluktan çıkmış, gençliğimi yaşamaya başlamıştım.
Bu makinelerde kullanılan rulo filmler genelde 24 veya 36 pozluk olurlar, fotoğrafları yaptırmak için makineye takılan filmin bitmesi beklenirdi. Doğal olarak fotoğraflar yaptırılmadan ne çektiğimizi bilmezdik ve çoğu zaman çok önemli anları ölümsüzleştirmek için çekilen fotoğraflar ortaya çıktığı zaman bulanık, ne olduğu belli olmayan bir görüntü ile karşı karşıya kalanlarımız da olurdu. Fotoğraf çekmek, tüketilen bir film rulosu söz konusu olduğu için belki de, ciddi bir olaydı. Bugün olduğu gibi bir çocuğu eğlendirmek için eline fotoğraf makinası verilerek ortaya salınamazdı mesela. Her bir poz dikkatle planlanır, kimin çekeceği tartışılır ve genelde fotoğraf çekebilme yeteneği herkes tarafından kabul görmüş bir büyük görevlendirilirdi.
Daha sonra dijital makineler ortaya çıkmaya başladılar. İlk başlarda neredeyse üzerlerine dantel örtülecek kadar özenle saklanan makinelerin çoğalması ve satınalınabilirliklerinin yükselmesi ile çocukların eline kadar düştüler. Bu makinelerin saltanatı ise akıllı telefonlar ile son buldu. Bir dönem bozulmasın diye saklanan makineler, atılmadılarsa bile evin kullanılmayan eşyalarının depolandığı çekmecelerin içinde kaldılar.
Gelişim sadece fotoğraf çekme şeklini değiştirmekle kalmadı, bunun yanında çekilen fotoğrafların kaderi de değişti. Eskiden albümler içerisinde bir meraklının gelip de görmesini bekleyen fotoğraflar, günümüzde sosyal medyanın en önemli malzemelerinden biri haline geldi.
Teknolojideki gelişmeler sadece fotoğrafların çekilme şekillerini ve sıklıklarını değiştirmekle kalmadı. Akıllı telefonları kullanarak çektiğimiz fotoğrafları başkalarıyla paylaşmadan önce, görünümünü değiştirecek şekilde filtreler uygulama olanağı da verdi bize. Bu sayede bazen çektiğimiz fotoğrafı görenler bizim gördüğümüzden daha parlak, daha canlı bir görüntü ile karşı karşıya kalırken, bazen de olandan çok daha iç sıkıcı, daha karanlık bir fotoğrafa bakmak zorunda kalır hale geldiler.
Tam da bu noktada, Nicky Howe ve Alicia Curtis’in yazdığı “Difference Makers” kitabında yer alan ruh hali tanımı insanın aklına geliyor. Ruh halini yazarlar, olayları nasıl göreceğimizi belirleyen filtre olarak tanımlıyorlar. Kitapta, duygularımızın aldığımız kararlar üzerine etkilerinden bahsediliyor ve doğru kararlar alabilmek için yapılması gerekenin duygularımızı bastırmak değil, ruh halimizi gözlemlemeyi ve yönetmeyi öğrenmemiz olduğu belirtiliyor.
Her ne kadar günlük hayatımızda neredeyse sonsuz sayıda karar durumu ile karşı karşıya kalsak bile almamız gereken en önemli kararı çoğu zaman atladığımızı söylemek doğru olur. En önemli kararımız “mutlu olmak” olmalı. Çevresel etkenleri kontrol etmek her zaman mümkün olmadığına göre, gerçekleşen veya gerçekleşecek olaylara bu amaca hizmet eden filtreleri uygulayarak bakmak bu konuda bize oldukça yardımcı olacaktır. Bunu yapmayıp, sadece dış faktörlerin bizi mutlu etmesini beklediğimiz sürece “mutluluk” deyim yerindeyse şansa kalacaktır.