TEK ŞUBELİ BANKALARDAN ŞUBESİZ BANKALARA
Pazar sabah televizyon ekranlarının vazgeçilmezi olan kovboy filmlerindeki soygun sahneleri sayesinde banka kavramı ile tanışmıştı benim kuşağımdaki çocukların birçoğu.
O zamanlar finansal sistemin bu kadar gelişmiş olmaması, kurum olarak bankaların ve ürünlerinin bu kadar hayatımıza girmemiş olması nedeniyle banka kavramını filmlerden öğrenmiştik. O filmlerde bankaların birçoğu tek bir kasabada faaliyet gösteren, tek şubeli bankalardı. Sonraları büyüyüp, ülkemizdeki çok
şubeli bankaları gördüğüm, daha doğrusu onlara işim düştüğü zaman o tek şubeli bankalar gözümün
önüne gelince, çok sempatik bulmuştum onları.
Yıllar sonra Cumhuriyet kurulduğu zaman var olan 31 bankanın 18 tanesinin ulusal ve genellikle yerel bankalardan oluştuğunu (Arslan Yüzgün, Cumhuriyet Dönemi Türk Banka Sistemi) öğrendiğim de ise
aklıma yine hemen o eski kovboy filmlerindeki küçük, sempatik bankalar gelmişti.
1989 yılında basılan “100 Soruda Bankacılık” kitabında Öztin Akgüç Türk bankacılığının tarihsel gelişimini altı döneme ayırmıştır. Bu dönemler sırasıyla Cumhuriyetin kuruluşuna kadar olan Osmanlı dönemi, Cumhuriyet’in kuruluşundan 1932’ye kadar süren ulusal bankalar dönemi, 1933-1944 yılları arasında yer alan kamu bankaları dönemi, 1945-1960 arası özel bankalar dönemi, 1960-1980 arası planlı dönem, 1980 sonrası başlayan serbestleşme ve dışa açılma dönemidir.
1990 sonrasına baktığımız zaman da bankacılığın farklı kırılımları olduğunu görebiliriz. Daha çok ekonomik krizlere denk gelen bu kırılımlar sonrasında bugün geldiğimiz noktada yeni bir bankacılık anlayışından bahsetmek olanaklı. Dijital bankacılık başlığı altında çok sık karşımıza çıkan bu yeni bankacılık anlayışı aslında bizi yavaş yavaş şubesiz bankacılığa doğru götürmekte. Çok özetle tanımlamak gerekirse, online bankacılık ve mobil bankacılık toplamını ifade eden dijital bankacılık, bilişim teknolojilerindeki gelişmelerin yanında,içinde yaşamakta olduğumuz pandeminin de etkisiyle daha da önem ve ivme kazandı.
Dijital bankacılık hizmetlerinin her geçen gün biraz daha hayatımızdaki yerinin artması ile birlikte fiziki
mekan olarak banka kavramından uzaklaşıp, cebimizde taşıdığımız telefonlarda yer alan banka uygulamalarına doğru kayışımız da hız kazandı. Harcamalarımızın önemli bir kısmının elektronik ticarete kayması, plastik kartların yanı sıra dijital ödeme olanaklarımızın artması da şubenin yanında para çekme makinalarına olan bağlılığımızı da her geçen gün biraz daha azaltmaya başladı.
Ama deyim yerindeyse bu daha başlangıç.
Asıl bankacılık anlayışındaki değişim, bu sıralar sürekli işaret ettiğimiz, Z kuşağının palazlanması ile daha
da hareket kazanacak. Ukrayna kökenli yazılım firması Intellias tarafından hazırlanan
“New Age In Banking” raporunda 2029 yılına geldiğimiz zaman harcanabilir gelir içinde meşhur Z kuşağının kontrolünde olan
payın çoğunluğa geçeceği belirtilmekte. Yani hep belirttiğimiz, dijital hayatı normalleştiren, dijital araçları
birer organları gibi görüp buna uygun şekilde kullanan bir nesil, ekonomideki baskın grubu oluşturacak.
Bu ise finans sektörünün yeniden yapısını ve finansal kurumların başarısını yeniden tanımlayacak.
Pazar sabah televizyon ekranlarının vazgeçilmezi olan kovboy filmlerindeki soygun sahneleri sayesinde banka kavramı ile tanışmıştı benim kuşağımdaki çocukların birçoğu.
O zamanlar finansal sistemin bu kadar gelişmiş olmaması, kurum olarak bankaların ve ürünlerinin bu kadar hayatımıza girmemiş olması nedeniyle banka kavramını filmlerden öğrenmiştik. O filmlerde bankaların birçoğu tek bir kasabada faaliyet gösteren, tek şubeli bankalardı. Sonraları büyüyüp, ülkemizdeki çok
şubeli bankaları gördüğüm, daha doğrusu onlara işim düştüğü zaman o tek şubeli bankalar gözümün
önüne gelince, çok sempatik bulmuştum onları.
Yıllar sonra Cumhuriyet kurulduğu zaman var olan 31 bankanın 18 tanesinin ulusal ve genellikle yerel bankalardan oluştuğunu (Arslan Yüzgün, Cumhuriyet Dönemi Türk Banka Sistemi) öğrendiğim de ise
aklıma yine hemen o eski kovboy filmlerindeki küçük, sempatik bankalar gelmişti.
1989 yılında basılan “100 Soruda Bankacılık” kitabında Öztin Akgüç Türk bankacılığının tarihsel gelişimini altı döneme ayırmıştır. Bu dönemler sırasıyla Cumhuriyetin kuruluşuna kadar olan Osmanlı dönemi, Cumhuriyet’in kuruluşundan 1932’ye kadar süren ulusal bankalar dönemi, 1933-1944 yılları arasında yer alan kamu bankaları dönemi, 1945-1960 arası özel bankalar dönemi, 1960-1980 arası planlı dönem, 1980 sonrası başlayan serbestleşme ve dışa açılma dönemidir.
1990 sonrasına baktığımız zaman da bankacılığın farklı kırılımları olduğunu görebiliriz. Daha çok ekonomik krizlere denk gelen bu kırılımlar sonrasında bugün geldiğimiz noktada yeni bir bankacılık anlayışından bahsetmek olanaklı. Dijital bankacılık başlığı altında çok sık karşımıza çıkan bu yeni bankacılık anlayışı aslında bizi yavaş yavaş şubesiz bankacılığa doğru götürmekte. Çok özetle tanımlamak gerekirse, online bankacılık ve mobil bankacılık toplamını ifade eden dijital bankacılık, bilişim teknolojilerindeki gelişmelerin yanında,içinde yaşamakta olduğumuz pandeminin de etkisiyle daha da önem ve ivme kazandı.
Dijital bankacılık hizmetlerinin her geçen gün biraz daha hayatımızdaki yerinin artması ile birlikte fiziki
mekan olarak banka kavramından uzaklaşıp, cebimizde taşıdığımız telefonlarda yer alan banka uygulamalarına doğru kayışımız da hız kazandı. Harcamalarımızın önemli bir kısmının elektronik ticarete kayması, plastik kartların yanı sıra dijital ödeme olanaklarımızın artması da şubenin yanında para çekme makinalarına olan bağlılığımızı da her geçen gün biraz daha azaltmaya başladı.
Ama deyim yerindeyse bu daha başlangıç.
Asıl bankacılık anlayışındaki değişim, bu sıralar sürekli işaret ettiğimiz, Z kuşağının palazlanması ile daha
da hareket kazanacak. Ukrayna kökenli yazılım firması Intellias tarafından hazırlanan
“New Age In Banking” raporunda 2029 yılına geldiğimiz zaman harcanabilir gelir içinde meşhur Z kuşağının kontrolünde olan
payın çoğunluğa geçeceği belirtilmekte. Yani hep belirttiğimiz, dijital hayatı normalleştiren, dijital araçları
birer organları gibi görüp buna uygun şekilde kullanan bir nesil, ekonomideki baskın grubu oluşturacak.
Bu ise finans sektörünün yeniden yapısını ve finansal kurumların başarısını yeniden tanımlayacak.