UZAKTAN EĞİTİME DAİR
1991 yılında Mülkiye’de yüksek lisansa başladığım zaman sınıfımızda maliye, sayıştay, sermaye piyasası gibi kurumlardan gelen bizden yaşça büyük sınıf arkadaşlarımızla karşılaştık. Benim gibi yeni mezun sayısı çok fazla değildi.
Sınıfın önemli bir kesimi, bürokraside, iş hayatında tecrübe kazanmış, bu sayede olaylara bizden çok daha farklı gözle bakabilen, çok daha iyi analiz yapabilen kişilerdi. Bu kişilerle beraber ders almak, hocaların yanı sıra onları da dinlemek bizlere çok önemli bir katkı sağladı. Ders aşaması bitip, tez aşamasına geçtiğimizde ise durum tersine döndü. Daha sonra, üniversitede görev yaptığım dönemlerde çok sık karşılaştığım bir durum ortaya çıktı.
Ders aşamasında çok başarılı olan, bilgi seviyesi yüksek, analiz yeteneği kazanmış, deyim yerindeyse sınıfta parlayan kişilerin, tez aşamasına geldikleri zaman parıltılarını kaybettiklerine şahit oldum. Zaman içinde, aslında çok da gizemli olmayan bu durumun gerekçesini de anladım. Tez aşamasındaki performans tamamen kişisel disipline ve isteğe bağlıdır. Günlük koşuşturmanın içinde veya arkasından eve gidip tez için okuma yapmak, araştırma yapmak olağanüstü bir çaba gerektirmekteydi ve işin doğrusu birçokları için bu çok zordu. 30 yıla varan üniversite deneyimim, bu tür birçok kişinin yetersizliklerinden değil ama kendi kendilerine çalışmayı becerememesi veya düzenlerini oturtamamalarından dolayı katıldıkları programlardan başarılı olamadan ayrılmalarının doğal olarak kabul edilmesi gerektiğini öğretti bana.
Bu konu, önümüzdeki dönem yoğun bir şekilde tartışılmaya devam edeceğini tahmin ettiğim uzaktan eğitimi düşünürken aklıma geldi. Yetenekli, bilgili ve öğrenme isteği duymalarına karşılık birçok adayın lisansüstü çalışmalarında başarısız olmaları, buna karşılık onlara nispetle tecrübesiz, analiz yetenekleri henüz gelişmemiş çoğunun ise sadece daha fazla zaman ayırabilme olanakları olduğu veya başka bir işleri olmadığı için başarılı olmaları durumu özellikle yüksek öğretimdeki uzaktan eğitim uygulamamızı hatırlattı bana.
Pandemi nedeniyle zorunlu olarak geçiş yaptığımız uzaktan eğitim, son dönemde sürekli eleştiriliyor, yerden yere vuruluyor. Öğrenciler istedikleri eğitimi alamadıklarından yakınırken, veliler özellikle ortaöğretim düzeyinde farklı konularda şikayet ediyorlar.
Uzaktan eğitimin kendine has esnek bir karakteri var. Esnek diyorum çünkü karakteri karşısındaki öğrenciye göre şekilleniyor. Karşısındaki öğrenci, dersten kaçmaya çalışan, yasak savma zihniyetiyle derslere katılan bir öğrenci ise uzaktan eğitim ona bu fırsatı, hayallerinin ötesinde sağlıyor. Buna karşılık öğrenmeye heves eden, derste verilenle yetinmeyen, daha fazlasını araştırarak öğrenmeyi amaçlayan bir öğrenci karşısında ise yine sınırsız olanakları ayaklarına seriyor uzaktan eğitim. İşte tam da bu nedenden dolayı uzaktan eğitimi düşünürken yukarıda bahsettiğim lisansüstü öğrenci profili aklıma geldi.
Öğrenmeye değer veren, şartlardan ve yöntemden bağımsız olarak öğrenmek için çabalayan öğrenciler uzaktan eğitimden çok büyük fayda elde edecekler. Bunun tam tersi durumda olan, öğrenmeye değil sadece diploma almaya kendini koşullandıran öğrenciler ise fazla bir fayda elde edemeden bu dönemi geçirecekler.
Kuşkusuz uzaktan eğitimden istekli öğrencilerin uygun şekilde fayda sağlayabilmeleri için masanın diğer tarafında oturanların da kendilerini buna göre kodlamaları gerekiyor. Derslerin baştan tasarlanması, teknolojinin sağladığı tüm olanakların kullanılması şartıyla ancak uzaktan eğitimden fayda sağlanabilineceği kabul edilmeli.
Bütün bu çabalar sonucunda dahi en iyi ve verimli şekilde yapılacak uzaktan eğitimin önlisans ve lisans düzeyinde öğrenciye ne kadar yararlı olursa olsun, yerleşkede eğitim almanın diğer birçok faydasını sağlayamayacaktır. Ancak önceden de belirttiğim gibi bugün bir tercih yapabilme olanağımız çok yok.
Bu nedenle yönetim tartışmanın ötesine geçip, uzaktan eğitimin nasıl olması gerektiğini tartışmak daha fazla önem taşıyor. Bu süreçte kalitesiz ve özensiz bir uzaktan eğitim tecrübesi, çağımızın olmazsa olmazlarından olan teknolojinin örgün eğitime entegrasyonuna olan inancı da yok etme riskini taşıyacağı için toplumsal gelişime sanıldığından çok daha fazla zarar verecektir.
1991 yılında Mülkiye’de yüksek lisansa başladığım zaman sınıfımızda maliye, sayıştay, sermaye piyasası gibi kurumlardan gelen bizden yaşça büyük sınıf arkadaşlarımızla karşılaştık. Benim gibi yeni mezun sayısı çok fazla değildi.
Sınıfın önemli bir kesimi, bürokraside, iş hayatında tecrübe kazanmış, bu sayede olaylara bizden çok daha farklı gözle bakabilen, çok daha iyi analiz yapabilen kişilerdi. Bu kişilerle beraber ders almak, hocaların yanı sıra onları da dinlemek bizlere çok önemli bir katkı sağladı. Ders aşaması bitip, tez aşamasına geçtiğimizde ise durum tersine döndü. Daha sonra, üniversitede görev yaptığım dönemlerde çok sık karşılaştığım bir durum ortaya çıktı.
Ders aşamasında çok başarılı olan, bilgi seviyesi yüksek, analiz yeteneği kazanmış, deyim yerindeyse sınıfta parlayan kişilerin, tez aşamasına geldikleri zaman parıltılarını kaybettiklerine şahit oldum. Zaman içinde, aslında çok da gizemli olmayan bu durumun gerekçesini de anladım. Tez aşamasındaki performans tamamen kişisel disipline ve isteğe bağlıdır. Günlük koşuşturmanın içinde veya arkasından eve gidip tez için okuma yapmak, araştırma yapmak olağanüstü bir çaba gerektirmekteydi ve işin doğrusu birçokları için bu çok zordu. 30 yıla varan üniversite deneyimim, bu tür birçok kişinin yetersizliklerinden değil ama kendi kendilerine çalışmayı becerememesi veya düzenlerini oturtamamalarından dolayı katıldıkları programlardan başarılı olamadan ayrılmalarının doğal olarak kabul edilmesi gerektiğini öğretti bana.
Bu konu, önümüzdeki dönem yoğun bir şekilde tartışılmaya devam edeceğini tahmin ettiğim uzaktan eğitimi düşünürken aklıma geldi. Yetenekli, bilgili ve öğrenme isteği duymalarına karşılık birçok adayın lisansüstü çalışmalarında başarısız olmaları, buna karşılık onlara nispetle tecrübesiz, analiz yetenekleri henüz gelişmemiş çoğunun ise sadece daha fazla zaman ayırabilme olanakları olduğu veya başka bir işleri olmadığı için başarılı olmaları durumu özellikle yüksek öğretimdeki uzaktan eğitim uygulamamızı hatırlattı bana.
Pandemi nedeniyle zorunlu olarak geçiş yaptığımız uzaktan eğitim, son dönemde sürekli eleştiriliyor, yerden yere vuruluyor. Öğrenciler istedikleri eğitimi alamadıklarından yakınırken, veliler özellikle ortaöğretim düzeyinde farklı konularda şikayet ediyorlar.
Uzaktan eğitimin kendine has esnek bir karakteri var. Esnek diyorum çünkü karakteri karşısındaki öğrenciye göre şekilleniyor. Karşısındaki öğrenci, dersten kaçmaya çalışan, yasak savma zihniyetiyle derslere katılan bir öğrenci ise uzaktan eğitim ona bu fırsatı, hayallerinin ötesinde sağlıyor. Buna karşılık öğrenmeye heves eden, derste verilenle yetinmeyen, daha fazlasını araştırarak öğrenmeyi amaçlayan bir öğrenci karşısında ise yine sınırsız olanakları ayaklarına seriyor uzaktan eğitim. İşte tam da bu nedenden dolayı uzaktan eğitimi düşünürken yukarıda bahsettiğim lisansüstü öğrenci profili aklıma geldi.
Öğrenmeye değer veren, şartlardan ve yöntemden bağımsız olarak öğrenmek için çabalayan öğrenciler uzaktan eğitimden çok büyük fayda elde edecekler. Bunun tam tersi durumda olan, öğrenmeye değil sadece diploma almaya kendini koşullandıran öğrenciler ise fazla bir fayda elde edemeden bu dönemi geçirecekler.
Kuşkusuz uzaktan eğitimden istekli öğrencilerin uygun şekilde fayda sağlayabilmeleri için masanın diğer tarafında oturanların da kendilerini buna göre kodlamaları gerekiyor. Derslerin baştan tasarlanması, teknolojinin sağladığı tüm olanakların kullanılması şartıyla ancak uzaktan eğitimden fayda sağlanabilineceği kabul edilmeli.
Bütün bu çabalar sonucunda dahi en iyi ve verimli şekilde yapılacak uzaktan eğitimin önlisans ve lisans düzeyinde öğrenciye ne kadar yararlı olursa olsun, yerleşkede eğitim almanın diğer birçok faydasını sağlayamayacaktır. Ancak önceden de belirttiğim gibi bugün bir tercih yapabilme olanağımız çok yok.
Bu nedenle yönetim tartışmanın ötesine geçip, uzaktan eğitimin nasıl olması gerektiğini tartışmak daha fazla önem taşıyor. Bu süreçte kalitesiz ve özensiz bir uzaktan eğitim tecrübesi, çağımızın olmazsa olmazlarından olan teknolojinin örgün eğitime entegrasyonuna olan inancı da yok etme riskini taşıyacağı için toplumsal gelişime sanıldığından çok daha fazla zarar verecektir.