TERCİHLER
Ekonomi son 200 yıla damga vurmuş bir bilim dalı iken ekonomi teorileri ‘yaşam’dan ayrı, soyutlanarak değerlendirilmiştir. Oysaki hayattaki dinamikler ekonomi teorilerinde gibi ceteris paribus (şartların değişmediği) ya da insanların rasyonel davrandığı şeklinde ilerlememektedir.
Ekonomi hayatın tam olarak kendisidir. Hayattaki gibi inişler, çıkışlar, irrasyonelitenin olduğu ve tercihlerle dolu bir alandır.
Hayatta da tercihler yön verir, ekonomide de…
Geleneksel iktisatta tercih sorunu; kaynakların sınırlı, ihtiyaçların ise sınırsız olmasından kaynaklanır.
Eğer kaynaklar sınırsız olsaydı, tercih sorunu da olmayacaktı. Tercih sorunu olduğu zaman ise; tercih yapacak kişi veya kişilerin davranışını sınırlandıran doğadan, yasalardan, kurumsal yapıdan, teknolojiden, gelenek ve alışkanlıklardan kaynaklanmış olabilir.
Ekonomi pek çok kaynakta ‘tercih bilimi’ olarak da tanımlanır. Ekonomide, ekonomik büyüme, fiyat istikrarı, düşük işsizlik, cari denge, kamu dengesi gibi hedefleri vardır. Bu ekonomik hedeflerinin hepsinin bir arada gerçekleşmesi mümkün değildir. Pek çok ekonomistin bununla ilgili çalışması vardır.
Türkiye Ekonomisinde ise mevcut durumda:
Peki ideal olan ekonomik durum düşük enflasyon , düşük işsizlik, kamu dengesi, cari denge, ekonomik büyüme hepsinin birarada gerçekleşmesi mümkün müdür?
Gelin birlikte daha yakından bakalım.
İşsizlik-Enflasyon İlişkisi
Yeni Zelandalı iktisatçı A.W. Phillips tarafından İngiltere ekonomisi üzerinde yapılan bir araştırma sonucunda geliştirilen Phillips eğrisi analizi, bir ekonomide enflasyonla işsizlik arasında ters yönlü ilişki olduğunu ortaya koyar.
Samuelson ve Solow, Phillips’in bu makalesinden hareketle 1960 yılında yayınlanan çalışmalarında, işsizlik ve enflasyon arasında negatif bir ilişki olduğunu ifade etmişler ve orijinal Phillips eğrisini değiştirerek bu analizi geliştirmişlerdir. Bu analize göre, işsizliğin ve enflasyonun aynı anda azalması imkansızdır. İşsizliği önlemek için uygulanan politikalar enflasyonu arttırırken, enflasyonu azaltmak için uygulanan politikalar ise işsizliği arttırmaktadır.
Türkiye’de de enflasyon ile işsizlik arasında benzer bir ilişki yapılan pek çok çalışmada ortaya konmuştur.
En güncel araştırmalardan birisi Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dergisinde yayınlanan Elife Akiş’in Türkiye'de Enflasyon ile İşsizlik Arasındaki İlişki (2005 – 2020) makalesidir. Çok değerli bir çalışma olan makalede
2005 ve 2020 yılları arasındaki verilere göre Türkiye’de uzun vadede Phillips eğrisi analizinin geçerli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Enflasyon-Döviz Kuru Hareketleri İlişkisi
Enflasyonla dolar kuru arasındaki ilişkiye bakıldığında, döviz kurlarında meydana gelen bir değişiklik fiyatlara yansımaktadır. Döviz kurundaki yükseliş ithal mal fiyatlarını etkiler özellikle hammadde ve enerji ithalatı yüksek olan ülkelerde kurdaki yükseliş nihai mala yansır ve fiyatlar genel düzeyinde artış gözlemlenir.
Bu durumda, enflasyonda yaşanan yükselişten ülkenin dış pazardaki rekabet gücünün olumsuz etkilenmemesi için önlem olarak, yerli paranın değerinin düşürülmesi yönünde bir politika uygulanmasına gidilebilir. İthalata bağımlı bir ülkede döviz kurundaki artış, üretim maliyeti ve tüketim malı fiyatlarında artışa neden olduğu gibi, özellikle kronik enflasyon problemi olan ülkelerde fiyat düzeylerindeki istikrarsızlık nedeniyle yerel para birimine olan güvenin azalması da dövize olan talebi artırarak kur artışına neden olabiliyor.
Türkiye’de döviz kurundaki değişim ile enflasyon oranları arasındaki değişim aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
Rasyonel Beklentiler Teorisi
Rasyonel Beklentiler Teorisi, Lucas, 1995 ve Sargent 2011 tarafından geliştirilmiştir. Ekonomide bütün veriler açıklandığı için karar alıcılar gelişmelerden haberdar olurlar. Bu durumda karar alıcılar ekonomi yönetiminin kararlarını ve etkilerini tahmin ederler ona göre davranırlar.
Örneğin hükümet ekonomik büyümeyi öncelik olarak belirlemişse para arzını arttırır. Bu durumda toplumda enflasyon beklentisi oluşur ve üreticiler satış fiyatlarını arttırır. Bir süre sonra da enflasyon gerçekleşmiş olur.
Ya da karar alıcılar, enflasyon sorununu çözmek için mali disiplin getireceğini açıklarsa enflasyonun düşeceği beklentisi oluşur. Dolayısıyla toplumda enflasyon düşeceği beklentisi bir süre sonra kararlarını etkiler ve gerçekleşir. Türkiye’de 2001 krizi sonrasında bu mali disiplinle birlikte enflasyonun düşeceği beklentisi oluştu ve yıllar itibariyle de bu gerçekleşmiş oldu.
Ekonomik Tercihler ve Öncelikler
Kovid 19 salgınıyla birlikte her ülke kendi ekonomik tedbirlerini açıklayıp, durma noktasına gelen ekonomilerini canlandırmak için paketler açıkladılar. ABD , İngiltere , Kanada gibi ülkeler vatandaşlarına para yardımıyla bu süreçte talebi canlandırma politikalarını izlediler. Aşı ile ilgili gelişmelere bağlı olarak belirsizlik boyunca ülkeler ‘enflasyon’ konusunu ekonomik önceliklerinde daha geri plana dikkate alacaklarını belli ettiler. Ancak ‘işsizlik’ konusunda çok daha kırılgan yaklaşım sergiledikleri görülmektedir.
Türkiye’de ise cari açık- bütçe açığı, yüksek enflasyon, yüksek işsizlik gibi yapısal ekonomik gerçeklerle karşı karşıya kalınan bir durum sözkonusudur. Merkez Bankasının ‘sıkı duruş’ söylemi 2001 krizinden sonra oluşan beklentiler gibi ülkede yaşanan yüksek enflasyon beklentisini henüz aşağıya çekmeye başlamadığı görülmektedir. Yaşanan yüksek ‘işsizliğin’ ise siyasi olarak maliyeti sözkonusu olduğu için göz ardı edilebilir bir noktada değildir.
Gelelim ekonomik tercihlerimize/önceliklerimize ‘yüksek enfasyon’ mu ‘yüksek işsizlik’ mi yoksa ekonomik büyüme hedefi için ‘cari açık mı’ yoksa ‘kamu açığı mı’?????????Yoksa hepsi birden mi?Ne dersiniz?
Hadi bakalım değerli muhteremler ‘kırk katır mı kırk satır mı?’ Siz karar verin
Ekonomi hayatın tam olarak kendisidir. Hayattaki gibi inişler, çıkışlar, irrasyonelitenin olduğu ve tercihlerle dolu bir alandır.
Hayatta da tercihler yön verir, ekonomide de…
Geleneksel iktisatta tercih sorunu; kaynakların sınırlı, ihtiyaçların ise sınırsız olmasından kaynaklanır.
Eğer kaynaklar sınırsız olsaydı, tercih sorunu da olmayacaktı. Tercih sorunu olduğu zaman ise; tercih yapacak kişi veya kişilerin davranışını sınırlandıran doğadan, yasalardan, kurumsal yapıdan, teknolojiden, gelenek ve alışkanlıklardan kaynaklanmış olabilir.
Ekonomi pek çok kaynakta ‘tercih bilimi’ olarak da tanımlanır. Ekonomide, ekonomik büyüme, fiyat istikrarı, düşük işsizlik, cari denge, kamu dengesi gibi hedefleri vardır. Bu ekonomik hedeflerinin hepsinin bir arada gerçekleşmesi mümkün değildir. Pek çok ekonomistin bununla ilgili çalışması vardır.
Türkiye Ekonomisinde ise mevcut durumda:
- Ekim 2020 itibariyle TUİK verilerine göre işsizlik oranı %12.7 ‘dir.(Yapılan anket çalışmalarında ise işsizlik oranının %27 civarındadır)
- 2020 itibariyle TUİK verilerine göre enflasyon oranı %14.6 ‘dir. Akademisyenler tarafından oluşturulan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) tarafından yapılan araştırmada ise 2020 yılı enflasyon oranı %36.72’dir.
- 2020 yılı itibariyle kamu açığı 172,7 milyar TL olarak gerçekleşmiştir.( Bütçe açığı %3.5 civarındadır)
- 2020 yılı Aralık ayında ise cari açık 4.567 milyon USD olarak gerçekleşmiştir ( cari açık % 5 civarındadır)
Peki ideal olan ekonomik durum düşük enflasyon , düşük işsizlik, kamu dengesi, cari denge, ekonomik büyüme hepsinin birarada gerçekleşmesi mümkün müdür?
Gelin birlikte daha yakından bakalım.
İşsizlik-Enflasyon İlişkisi
Yeni Zelandalı iktisatçı A.W. Phillips tarafından İngiltere ekonomisi üzerinde yapılan bir araştırma sonucunda geliştirilen Phillips eğrisi analizi, bir ekonomide enflasyonla işsizlik arasında ters yönlü ilişki olduğunu ortaya koyar.
Samuelson ve Solow, Phillips’in bu makalesinden hareketle 1960 yılında yayınlanan çalışmalarında, işsizlik ve enflasyon arasında negatif bir ilişki olduğunu ifade etmişler ve orijinal Phillips eğrisini değiştirerek bu analizi geliştirmişlerdir. Bu analize göre, işsizliğin ve enflasyonun aynı anda azalması imkansızdır. İşsizliği önlemek için uygulanan politikalar enflasyonu arttırırken, enflasyonu azaltmak için uygulanan politikalar ise işsizliği arttırmaktadır.
Türkiye’de de enflasyon ile işsizlik arasında benzer bir ilişki yapılan pek çok çalışmada ortaya konmuştur.
En güncel araştırmalardan birisi Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dergisinde yayınlanan Elife Akiş’in Türkiye'de Enflasyon ile İşsizlik Arasındaki İlişki (2005 – 2020) makalesidir. Çok değerli bir çalışma olan makalede
2005 ve 2020 yılları arasındaki verilere göre Türkiye’de uzun vadede Phillips eğrisi analizinin geçerli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Enflasyon-Döviz Kuru Hareketleri İlişkisi
Enflasyonla dolar kuru arasındaki ilişkiye bakıldığında, döviz kurlarında meydana gelen bir değişiklik fiyatlara yansımaktadır. Döviz kurundaki yükseliş ithal mal fiyatlarını etkiler özellikle hammadde ve enerji ithalatı yüksek olan ülkelerde kurdaki yükseliş nihai mala yansır ve fiyatlar genel düzeyinde artış gözlemlenir.
Bu durumda, enflasyonda yaşanan yükselişten ülkenin dış pazardaki rekabet gücünün olumsuz etkilenmemesi için önlem olarak, yerli paranın değerinin düşürülmesi yönünde bir politika uygulanmasına gidilebilir. İthalata bağımlı bir ülkede döviz kurundaki artış, üretim maliyeti ve tüketim malı fiyatlarında artışa neden olduğu gibi, özellikle kronik enflasyon problemi olan ülkelerde fiyat düzeylerindeki istikrarsızlık nedeniyle yerel para birimine olan güvenin azalması da dövize olan talebi artırarak kur artışına neden olabiliyor.
Türkiye’de döviz kurundaki değişim ile enflasyon oranları arasındaki değişim aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
Rasyonel Beklentiler Teorisi
Rasyonel Beklentiler Teorisi, Lucas, 1995 ve Sargent 2011 tarafından geliştirilmiştir. Ekonomide bütün veriler açıklandığı için karar alıcılar gelişmelerden haberdar olurlar. Bu durumda karar alıcılar ekonomi yönetiminin kararlarını ve etkilerini tahmin ederler ona göre davranırlar.
Örneğin hükümet ekonomik büyümeyi öncelik olarak belirlemişse para arzını arttırır. Bu durumda toplumda enflasyon beklentisi oluşur ve üreticiler satış fiyatlarını arttırır. Bir süre sonra da enflasyon gerçekleşmiş olur.
Ya da karar alıcılar, enflasyon sorununu çözmek için mali disiplin getireceğini açıklarsa enflasyonun düşeceği beklentisi oluşur. Dolayısıyla toplumda enflasyon düşeceği beklentisi bir süre sonra kararlarını etkiler ve gerçekleşir. Türkiye’de 2001 krizi sonrasında bu mali disiplinle birlikte enflasyonun düşeceği beklentisi oluştu ve yıllar itibariyle de bu gerçekleşmiş oldu.
Ekonomik Tercihler ve Öncelikler
Kovid 19 salgınıyla birlikte her ülke kendi ekonomik tedbirlerini açıklayıp, durma noktasına gelen ekonomilerini canlandırmak için paketler açıkladılar. ABD , İngiltere , Kanada gibi ülkeler vatandaşlarına para yardımıyla bu süreçte talebi canlandırma politikalarını izlediler. Aşı ile ilgili gelişmelere bağlı olarak belirsizlik boyunca ülkeler ‘enflasyon’ konusunu ekonomik önceliklerinde daha geri plana dikkate alacaklarını belli ettiler. Ancak ‘işsizlik’ konusunda çok daha kırılgan yaklaşım sergiledikleri görülmektedir.
Türkiye’de ise cari açık- bütçe açığı, yüksek enflasyon, yüksek işsizlik gibi yapısal ekonomik gerçeklerle karşı karşıya kalınan bir durum sözkonusudur. Merkez Bankasının ‘sıkı duruş’ söylemi 2001 krizinden sonra oluşan beklentiler gibi ülkede yaşanan yüksek enflasyon beklentisini henüz aşağıya çekmeye başlamadığı görülmektedir. Yaşanan yüksek ‘işsizliğin’ ise siyasi olarak maliyeti sözkonusu olduğu için göz ardı edilebilir bir noktada değildir.
Gelelim ekonomik tercihlerimize/önceliklerimize ‘yüksek enfasyon’ mu ‘yüksek işsizlik’ mi yoksa ekonomik büyüme hedefi için ‘cari açık mı’ yoksa ‘kamu açığı mı’?????????Yoksa hepsi birden mi?Ne dersiniz?
Hadi bakalım değerli muhteremler ‘kırk katır mı kırk satır mı?’ Siz karar verin