HASRET-FAKİRLİĞİN KISIR DÖNGÜSÜ
‘Allah cezanızı versin diye bağırdı’ Hasret evin penceresinden.’Hangi o…. çocuğu bıraktı bu çöpü apartmanın önüne?Bir bulursam, bacaklarını ayıracağım’ diye avazı çıktığı kadar bağırdı.
Koşuyolu’nun iki arka sokağındaki Roman vatandaşların yaşadığı Saka sokak için sıradan bir sabahın başlangıcıydı.
Çöp karıştıran çocuklar, geniş kalçalı yaşlı ablaların kaldırım kenarında çekirdek çitlemeleri,
kavga dövüşlü sıradan bir sabah.
Uzun yıllar önce Saka sokaktaki gecekonduları yıkan müteahhiter , gece kondu sahibi Roman vatandaşlara apartmanlarda daireler vermişlerdi.
Roman vatandaşlar gayet modern binalarda oturup, yaşantılarını aynen sürdürmeye devam ediyorlardı.
Hepsi birbirinden renkli, birbirinden eğlenceliydiler.Sokağın köşesinde lastikleri sökülmüş, motoru açılmış senelerdir tamir edilen bir araba vardı.
Sokağa atılan çöpleri görmek, sokakta koşturan çıplak ayaklı çocukların sesleri sokak sakinlerini rahatsız etmiyordu.
Her haftasonu bir sokak düğünü olurdu.15-16 yaşında çocuklar sokak düğünü ile evlenirlerdi.
Ortalık yıkılırdı düğün sırasında.7’den 70’e herkes göbek atardı. Düğünlerine , eğlencelerine çok önem verirlerdi. Kışın giyecek botları montları olmasa bile sünnet düğünü için sokağa limuzin getirmişlikleri bile vardı.
Askere uğurlama törenleri de dügünle olurdu.Düğün belki de hayatlarının en önemli olayıydı.
Her kış akşamüstü kapının önünde sobada yakmak için kaldırıma vura vura tahta kırarlardı.
Kışın belediyeden odun kömür erzak yardımı alır, kışı onlarla geçirirlerdi.
Kendilerince mutlulardı.İstanbul’un göbeğinde ayrı bir dünyaları vardı.
Evleri de kendileri gibi renkliydi.Sokağa girince balkonları pembe, mor, kırmızı renkte olanların Romanların evi olduğu hemen göze çarpardı.
Hem birbirlerini kollar gözetir hem de her dakika kavga ederlerdi.
O sokakta bitmez tükenmez kavgaların altında çeribaşı olmak hevesi yatardı.
İşte Hasret de Saka sokakta kendi gücünü ispatlamak için her gün komşuları arasında kavga çıkarır, kenara geçilip seyrederdi.En basit konularda bile kavga çıkarmayı başarırdı.
Her gün bağıra çağıra mahalleliye kendi fikirlerini kabul ettirmeye çalışırdı.Bağırmak, azarlamak, kavga etmek, adam dövmek güç gösterisiydi.
Koşuyolu İstanbul’un en değerli semtlerinden olmasına, konutların çok pahalı olmasına ragmen Saka sokaktan konut satın alan, kiralayan çok az olurdu.
O sokağa yerleşen de bir süre sonra kavga- gürültüden kaçmanın yollarını arardı.
Kendi dünyalarında yaşayıp kimseye zararları olmasalar bile dışarıdan gelenler aralarına karışamazlardır.
Bütün İstanbul ‘kentsel dönüşüm furyası’ ile çalkalanırken Saka sokağa müteahhiterin yolu düşmezdi.
Evlerini satmak isteyen, evlerini kiralamak isteyen Roman vatandaşların yüzü bir türlü gülmezdi.
Bir alt sokakta evlerin değeri 600.000 TL iken kendi evlerini 200.000 TL’ye satamazdı.
Hasret ise haftanın birkaç gününü karakolda geçirmesine ragmen bir türlü Mustafa’nın karısının mahalle halkı üzerindeki gücüne ulaşamazdı.
Mustafa’nın karısı Çiçek de Hasret gibi okul yüzü görmemiş , çekirdekten Romandı ama Hasret gibi kavga çıkartmaya bahane bulmazdı.
Arada bir kavgaya bulaştığı olurdu elbet ama o daha çok kızların başı sıkıştığında ilk gittikleri isim olurdu.
Kızların çeyizlerine yardım eder, düğün derneklerde ortalığı organize ederdi.O yüzden herkes çeribaşı kim dese onu gösterirdi. Hasret ise senelerdir bağırdığı ile kalırdı.
Hasret’in kızı Sude ise sokağın en güzel kızıydı.Renkli gözleri, bebek gibi yüzü ve cilvesi ile herkesin aklını başından alırdı.
Saka sokağın insanları gibi o da zengin olmanın, güzel kıyafetlerin, güzel arabaların hayalini kurardı.
Hasret’in bağırması ile geçen günler, mahalleyiye huzur kaçırtmaktan öte, güç kaybettirir sokağa kimse yanaşmak istemezdi.
Kadınların çiçekçi , bohçacı , çocukların mendilci, erkeklerin değnekçi,sucu olduğu o sokakta senelerdir zengin olmak bir yana huzur bulmanın imkanı yoktu.
Senelerdir bir adım öteye gidememişlerdi.
Hasret camdan yine bağırdı: İndirmeyin beni aşağıya o pazar poşetlerinizi kafanıza geçirim.
Saka sokakta ‘Fakirlik cehaleti sürükler, cehalet fakirliği kovalardı’.Saka sokak cehaletin, fakirliğin sarmalından kurtulamazdı.
Sude’nin hayali ‘Bağdat caddesi iken hayatı Saka sokaktan’ öteye gidemezdi.
Ponçik: Fakirliğin kısır döngüsü Vicious circle of poverty) Ragnar Nurkse tarafından İktisadi Kalkınma Teorisine kazandırılan bir kavramdır Bu fikir bazen "Yoksulluğun temeli yoksulluktur."
şeklinde de ifade edilmektedir Kısaca şöyle açıklanabilir : Az gelişmiş ülkelerde milli gelir düşüktür.
Milli gelir düşük olduğu için de tasarruflar düşük olmaktadır.
Tasarrufların düşük olması dolayısıyla yatırımlar artırılamamakta, o nedenle de ekonomik verimlilik geri kalmaktadır. Ekonomik verimlilik düşük olunca da milli gelir artmakta ve böylece daire tamamlanmış olmaktadır.
Yani Kalkınmanın sağlanabilmesi için bu kısır döngünün bir yerden kırılması gerekir.
Saka sokakta yaşananlar da ‘fakirliğin kısır döngüsü’nden ibarettir.
Kalkınabilmeleri için ekonomik güçleri yetersizdir, ekonomik güçleri yetersiz olduğu için okuyup , kendilerini yetiştirememektedirler , kendilerini yetiştiremedikleri için de bağırıp huzur bozmaktan öteye gidemezlerdi.