Sürdürülebilirliğe Derin Bir Bakış
Sürdürülebilir Seçimler: İklim Çözümleri
İklim değişikliği, politik, sosyal ve ekonomik konular dahil olmak üzere çeşitli boyutları olan çevresel bir sorundur.
İklim değişikliğinin küresel çevre üzerindeki etkilerini azaltmak, küresel bir sorun olarak sera gazı (GHG) emisyonlarını azaltma hedefine ulaşmak ve 2030 yılına kadar ortalama küresel sıcaklık artışını tercihen 1,5°C’nin altında sınırlamak için tüm ülkelerin ortak çabalarını gerektirmektedir.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin, atmosferdeki sera gazı konsantrasyonlarının, iklim sistemine tehlikeleri antropojenik müdahaleyi önleyecek bir seviyeye sabitleme çağrısına yanıt olarak, iklim değişikliğiyle mücadele için küresel olarak hafifletici önlemler kabul edilmekte ve uygulanmaktadır.
Benimsenen politikaların etkili olabilmesi adına dünyanın sürdürülebilir faaliyetlerde bulunması ve iklim değişikliği ile mücadelede birlikte hareket etmesi esastır. Zira Ottmar Edenhofer tarafından dile getirildiği gibi “İklim değişikliğinin insanlık için bir sorun olduğunu inkâr etmek, etik olmayan, kabul edilemez bir tutumdur. Bir on yılı daha kaybetmeyi göze alamayız. Bir on yıl daha kaybedersek, iklim istikrarını sağlamak son derece maliyetli hale gelecektir. Kişi kendisini uluslararası iklim politikasının çevre politikası olduğu yanılsamasından kurtarmalıdır. Bu durumun artık çevre politikasıyla neredeyse hiçbir ilgisi yoktur.”
Eko-Bilinçli Seçimler: İklim Değişikliğine Karşı Mücadelemizde Cankurtaran Halatı Sürdürülebilirlik
Sürdürülebilirlik esasında Dünya’nın taşıma kapasitesinin korunması ile ilgilidir. Yalnızca çevre ile ilgili olmayan ayrıca etik bir ilke de olan sürdürülebilirlik; sosyopolitik sistem ve içerisinde yer aldığı çevrenin kimi zorunlu ve talep edilen özelliklerinin sonsuz gibi görünen bir gelecek boyunca kalıcılığı şeklinde tanımlanabilir. Bu da demektir ki; Dünya’nın taşıma kapasitesini korumak büyük ölçüde insan davranışlarını tanımlayan ve düzenleyen sosyal ve siyasi değerler ile ilgilidir. Ortak Geleceğimiz isimli rapor sürdürülebilir kalkınmayı “bugünün gereksinimlerini, gelecek kuşakların ihtiyaçlarını karşılama yetisinden ödün vermeden karşılayan ekonomik kalkınma” şeklinde tanımlamıştır.
Sürdürülebilirlik kelimesini hayatımıza entegre olduğu son otuz kırk yıla hapsetmek hem kavramın barındırdığı derin anlama hem de insanoğlunun var olma serüvenine haksızlık teşkil edecektir. İnsanoğlunun varoluşunu devam ettirmesi temelinde sürdürülebilirlik, insanlığın medeniyeti ilk kez inşa etmesiyle başlamış ve bugüne dek ulaşmıştır.
Geleceğe doğru da yönünü çevirmiş olan sürdürülebilirlik an itibariyle doğru yolu bulmaya çalışmaktadır. Sürdürülebilirlik, ekonomik beklentilere çevresel ve sosyal hassasiyet ile istikrar, kararlılık ve denge içinde bakılması olarak da tanımlanabilir. Sürdürülebilirlik ile ilgili tanımların birçoğunda da görüleceği üzere sürdürülebilirlik; çevre, ekonomi ve toplumdaki aksiyonlar ve reaksiyonlar arasındaki bağlantıların farkında olunarak karar alınması gerektirdiğini vurgulamaktadır.
Kurum Kültüründen İş Süreçlerine Toplumsal Sorumluluk: Sürdürülebilirlik Vizyonu
Gezegenimizin geleceği artık herkesin bildiği üzere tehlikededir ve acil eylem talep etmektedir. Günümüz dünyasından farklı olarak geçmişte çevre koruma ve geliştirme konusu önemsiz görülmüş ekonomik faaliyetlerin tabiatı gereği doğal kaynakların sömürüsü olağan karşılanmışsa da bugün, sürdürülebilirlik, karbondan arındırma, kurumsal yönetişim ve ESG algısında köklü bir değişim yaşanmış ve şirketler kendilerini toplumun yararına hareket etmek ve doğal kaynakları koruma gerçekliğinin içinde bulmuştur. Kurumlar, sosyal ve çevresel sorumluluk temelinde, tüm iş süreçleri ile karar alma mekanizmalarına diğer bir ifadeyle kurum kültürlerine sürdürülebilirliği entegre etmelidir. Kurumsallaşmanın en temel kriteri sürdürülebilirliktir ve sürdürülebilirliğe önem atfederek kurumsallaşabilen şirketler daha başarılı ve uzun ömürlü olacaktır. Zira kurumsal sürdürülebilirlik bir kuruluşu diğer bir kuruluştan farklılaştıran en önemli faktörlerin başında gelmektedir.
Artan düzenleyici işlem ve kamu imajı gereksinimine yanıt olarak, çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim konuları işletmelerin stratejilerinin bir parçası ve aynı zamanda fırsatların geliştirilmesi ve finansman elde edilmesinin bir belirleyicisi haline gelmiştir. Bununla birlikte; sosyal, çevresel veya kurumsal sorumluluğu göz ardı eden şirketler; düzenleyici cezalarla, sürdürülebilir marka arayışındaki tüketiciler tarafından reddedilmemelerle ve operasyonları için finansman sağlamada zorluklarla karşılaşacaktır.
İklim Adaleti için Hukuk: Sürdürülebilirlik ile Birleşen Güç
Sürdürülebilirlik hem çevrenin korunması hem ekonomik büyümenin ve kalkınmanın sağlanması hem de eşitliğin desteklenmesi ile elde edilebilir ve sürdürülebilirlik her üç kümede de sonuç almak anlamına gelmektedir. Daha açık olmak gerekirse bir kümede yer alan başarının diğer kümede yer alanlar pahasına elde edilemeyeceği hatta elde edilmemesi gerekliliğidir. Çünkü sürdürülebilirlik, çevre ile ekonomik büyüme veya eşitlik ile ekonomik büyüme arasında yapılacak bir tercihi baştan reddetmektedir. Sürdürülebilir kalkınma yalnızca bir ekonomi politikası değişikliği değil ayrıca devletlerin planlı sosyal reformudur. Tüm sistemler sürdürülebilirlik çabasına dahil olacaksa da asıl rolü Devlet ve Hukuk oynayacaktır. 2015 yılında kabul edilen ve tüm ülkeler tarafından benimsenen 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi (SKH) 2030 yılına kadar gezegeni korumak, yoksulluğu sona erdirmek ve herkes için barış ve refah ortamı sağlamak için plan oluşturmuştur.
SKH beraberinde, bu hedeflere ulaşıma katkıda bulunmak için küreselleşen dünyamızın en acil ihtiyaçlarının farkında olan sürdürülebilirlik odaklı hukuk mesleği ihtiyacını da getirmiştir. Sürdürülebilirlik ve ESG yalnızca iyi bir uygulama meselesi değil ama aynı zamanda bağlayıcı düzenlemelerin de konusudur. “Çevresel” ve “sosyal” konuların ağırlıklı olarak insan hakları ve çevre hukuku ile ilgilenen avukatların görev alanına girdiği düşüncesi artık demode bir düşüncedir.
Günümüz dünyasında finans sektörü bir bütün olarak net sıfıra ve sürdürülebilir kalkınma kavramına uyum yarışında koşar adam ilerlerken, şirketler hukuku ve ticaret hukuku ile ilgilenen hukukçuların bu hususlar açısından daha fazla düşünmek zorunda kaldıklarını görüyor ve gelecekte daha çok maruz kalacaklarını öngörüyoruz. Sürdürülebilirlik hem İnsan Hakları, Çevre Hukuku, Ticaret Hukuku ve Şirketler Hukuku açısından hem de Sözleşmeler Hukuku açısından büyük önemi haizdir.
Çünkü avukatlar, düşük karbon ekonomisine geçişi, sürdürülebilir yatırımı destekleyen ve bu geçişin bir parçası olarak geliştirilen yeni ürün biçimlerinin çerçeveleri konusunda ve sözleşmelerinin yapılandırılması hususunda yoğun bir şekilde çalışmaktadır Hukukçuların hem dönüşümsel değişimi sağlamakta hem de destekleyici bir konumda bulunmaktadır. Çünkü hukukçular, günümüz dünyasının sorunlarını ve zorluklarını daha iyi ele alabilmek için çevresel ve sosyal koruma amacına hizmet eden yasal ilkelerin yorumlanmasının sınırlarını savunabilme ve zorlayabilme yetkinliği ile donatılmıştır.
Sosyal, çevresel veya kurumsal sorumluluğu göz ardı eden şirketler; düzenleyici cezalarla, sürdürülebilir marka arayışındaki tüketiciler tarafından reddedilmemelerle ve operasyonları için finansman sağlamada zorluklarla karşılaşacaktır.
Avukatlar müvekkillerine hem risk, strateji ve pratik uygulama önlemleri hususunda tavsiyelerde bulunabilmekte hem de yatırımcılara bir işlemin bütünlüğü üzerine güvence sağlamaya destek olabilecek modern yapılandırma mekanizmaları bularak aynı zamanda yeniliklerin de önünü açmaktadır.