Türkiye’den Gelişmeler
Türkiye 2004 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne taraf olmuş, 2009 yılında Kyoto Protokolünü imzalamış ve 2015 yılında Niyet Edilen Katkı Beyanını hazırlamıştır. 2021 yılında Paris Anlaşması’nın onaylanması ve 2023 yılında Ulusal Katkı Beyanının güncellenmesiyle de sürdürülebilirlik hususundaki gelişmeler ülkemizde de Avrupa Birliği ve Dünya’daki tüm gelişmeler gibi hız kazanmıştır. Son yıllarda Türkiye'de artan kuraklık, sel ve orman yangınları gibi doğal afetlerin sıklığı, ülke genelinde iklim değişikliği konusunun aciliyetini ve önemini vurgulamıştır.
Özellikle Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın Türk ekonomisi üzerinde olası etkileri, iklim değişikliğiyle mücadele konusunu Türkiye'nin gündeminin ön sıralarına taşımıştır.
Türkiye, iklim değişikliğinin etkilerine karşı kırılgan bir konumdadır ve bu durum ulusal düzeyde ciddi bir endişe kaynağı olmuştur. Dünya Bankası'nın raporuna göre, Türkiye iklim değişikliğinin etkilerine yoğun bir şekilde maruz kalacak ülkeler arasındadır. Değerlendirmeye tabi tutulan 10 alandan 9'unda Türkiye'nin iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini hissetmesi beklenmektedir. Bu etkiler arasında tarım verimliliğinde düşüş, su kaynaklarının azalması, kuraklık ve sel risklerinin artması gibi faktörler bulunmaktadır. Bu durum, Türkiye'nin iklim değişikliğiyle mücadelede daha etkin bir rol üstlenmesi gerektiğini göstermektedir.
Avrupa Yeşil Mutabakatı, Türkiye'nin iklim değişikliğiyle mücadele çabalarını hızlandırmak ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için önemli bir fırsat sunmaktadır. Bu mutabakat, çevreye duyarlı politikaların ve sürdürülebilir iş modellerinin teşvik edilmesini amaçlamaktadır. Türkiye'nin bu sürece aktif bir şekilde katılması ve ulusal düzeyde iklim değişikliği politikalarını güçlendirmesi gerekmektedir. Türkiye'nin iklim değişikliğiyle mücadelede daha etkin bir rol oynaması için ulusal düzeyde acil önlemler alması ve sürdürülebilirlik ilkelerini benimsemesi gerekmektedir.
Bu çerçevede, yenilenebilir enerji kaynaklarına daha fazla yatırım yapılması, enerji verimliliğinin artırılması, ormansızlaşmanın önlenmesi ve tarımın sürdürülebilir hale getirilmesi gibi adımlar atılabilir. Ayrıca, sivil toplum kuruluşları, özel sektör ve yerel yönetimlerle iş birliği içinde hareket edilerek, iklim değişikliğiyle mücadelede daha kapsamlı ve etkili politikalar geliştirilebilir. Bu şekilde, Türkiye iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini en aza indirme ve sürdürülebilir bir gelecek için adımlar atmada öncü bir rol üstlenebilir.
Paris İklim Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı: Türkiye'deki Etkileri ve Yeşil Dönüşüm Süreci ile Türkiye'nin Net-Sıfır Taahhüdü ve Küresel Ticaretteki Rolü
İklim değişikliğinin artan etkileri, uluslararası alanda çeşitli inisiyatiflerin başlamasına yol açmıştır. Bu inisiyatiflerden ikisi, Paris İklim Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı, küresel çapta iklim değişikliği ile mücadele ve sürdürülebilirlik konularında önemli adımlar atmaktadır. Türkiye gibi ülkeler için bu gelişmeler, ekonomik ve politik açıdan önemli sonuçları beraberinde getirmektedir.
Küresel ısınmanın etkileri giderek artarken, sera gazı emisyonlarının azaltılması ihtiyacı her zamankinden daha acil hale gelmiştir. Paris İklim Anlaşması'nın Aralık 2015'te kabul edilmesi, küresel ısınmayı sınırlamak adına önemli bir adım olmuştur. Anlaşma, katılımcı ülkelerin ulusal katkılarını belirleyerek küresel ısınmayı 2 derece, mümkünse 1.5 dereceyle sınırlamayı hedeflemektedir. Türkiye, Paris İklim Anlaşması'na olan bazı çekinceleri nedeniyle 2021 yılına kadar onaylamamış olsa da Ekim 2021'de anlaşmayı onaylayarak bu sürece resmen katılmıştır.
Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın sadece AB-Türkiye ilişkileriyle sınırlı kalmadığı, aynı zamanda Türkiye'nin kendi iç hukuk sisteminde izlemesi gereken bir yol haritası haline geldiği görülmektedir. Türkiye'nin sürdürülebilirlik ve iklim değişikliğiyle mücadele konusundaki taahhütleri, ulusal düzeyde benimsenmeli ve uygulanmalıdır. Bu hem Türkiye'nin kendi çıkarları hem de küresel çapta iklim kriziyle mücadele çabaları için kritik bir öneme sahiptir.
Avrupa'daki yeşil dönüşüm süreci, Türkiye'nin de dikkatle takip ettiği bir konu haline gelmiştir. Türkiye'nin iklim değişikliğiyle mücadeledeki taahhütleri hem ulusal hem de uluslararası düzeyde önemli sonuçlar doğuracaktır. Özellikle Avrupa Birliği (AB) ile olan ticari ilişkileri, Paris İklim Anlaşması'nın etkileri ve iklim değişikliğiyle mücadeledeki uluslararası diplomasi Türkiye'nin önümüzdeki dönemdeki stratejik yönelimlerini şekillendirecektir.
Paris İklim Anlaşması, 2015 yılında kabul edilmiş ve küresel ısınmayı 2°C mümkünse 1,5°C altında tutma hedefiyle önemli bir adım olarak nitelendirilmiştir. Paris İklim Anlaşması ve Net-Sıfır Taahhüdü: Türkiye, Paris İklim Anlaşması'nı imzalayarak 2053 yılında net-sıfır olacağı taahhüdünde bulunmuştur. Bu taahhüt, Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi sürdürülebilirlik stratejilerine paralel bir şekilde Türkiye'nin kendi yeşil mutabakatını hazırlamasını gerektirmektedir. Paris İklim Anlaşması'nın belirlediği 1,5 °C hedefine ulaşılabilmesi için karbon emisyonlarının negatif dışsallıklarının maliyetinin kirleticilere yüklenmesi gerekmektedir. Bu amaca ulaşmak için karbon ücretlendirme sistemlerinin uygulanması kritik önem taşımaktadır.
Dünya Bankası'nın 2022 raporuna göre, dünya genelinde karbon vergisi veya emisyon ticaret sistemi gibi 68 karbon ücretlendirme enstrümanı bulunmaktadır. Bu rejimler, sera gazlarının %23'ünü kapsamaktadır ve 2021 yılında 84 milyar dolar gelir elde edilmiştir.Avrupa Birliği'nin öncülüğünde hayata geçirilen emisyon ticaret sistemi, dünyanın ilk ve en kapsamlı karbon ücretlendirme mekanizmalarından biridir. Avrupa Birliği'nin Sınırda Karbon Mekanizması'nı uygulamaya koymaya hazırlanması ve ithal edilen bazı ürünleri karbon ücretine tabi tutması, diğer ülkeleri benzer adımlar atmaya teşvik etmektedir.
Bu durum, uluslararası ticaretin doğal bir parçası haline gelen sınırda karbon vergilerinin uzun vadede benimsenmesine yol açacaktır. Karbon ücretlendirme sistemlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte, şirketler ve endüstrilerin karbon emisyonlarını azaltma ve temiz enerjiye geçiş konusundaki teşvikleri artacaktır. Bu da iklim değişikliğiyle mücadelede daha etkili ve adil bir yaklaşımın benimsenmesine olanak sağlayacaktır.
Avrupa Yeşil Mutabakatı, Avrupa Birliği'nin sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği ile mücadelede belirlediği stratejik bir planı temsil etmektedir. Bu mutabakat, ekonomik, enerji ve çevresel politikaları kapsayarak yeşil bir ekonomiye doğru geçişi hedeflemektedir. İklim değişikliği, dünya genelinde ekonomik ve sosyal dengeleri kökten değiştirmeye zorluyor. Artan sıcaklık, ekstrem hava olayları ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi etkiler, insanların yaşam tarzlarını, endüstrileri ve ekonomik faaliyetleri dönüştürmek zorunda olduğumuzun bir göstergesidir.
Fosil yakıtlardan vazgeçilmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarının öneminin artması, bu değişimi hızlandıran temel faktörler arasında yer almaktadır. Avrupa Yeşil Mutabakatı, bu yeni dönemin şekillendirilmesinde kilit bir rol oynamaktadır. Yeşil Mutabakat, Avrupa Birliği'nin iklim değişikliği ile mücadele etmek ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için belirlediği kapsamlı bir stratejidir. Bu mutabakat, sera gazı emisyonlarını azaltmayı, enerji verimliliğini artırmayı, temiz enerjiye geçişi teşvik etmeyi ve ekosistemleri korumayı amaçlamaktadır.
Türkiye, bu küresel dönüşümün bir parçası olarak Avrupa Yeşil Mutabakatı'na uyum sağlama ve benzer adımları atmaya hazırlanmaktadır. Bu durum, Türkiye için önemli değişiklikleri beraberinde getirecektir. Yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelme, enerji verimliliğini artırma ve çevreye duyarlı endüstriyel uygulamaların benimsenmesi gibi alanlarda önemli değişiklikler kaçınılmaz hale gelmektedir.
Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın Türkiye için getireceği fırsatlar arasında, yeşil ekonomiye geçişin yaratacağı iş fırsatları ve ekonomik büyüme potansiyeli bulunmaktadır. Yenilenebilir enerji sektörü, yeşil teknolojiler ve çevreci endüstriyel uygulamalar, Türkiye'nin ekonomisine yeni bir ivme kazandırabilir. Ancak, bu dönüşümün başarılı olabilmesi için Türkiye'nin önemli zorluklarla karşı karşıya olduğu unutulmamalıdır. Altyapı yetersizlikleri, teknolojik altyapının güçlendirilmesi gerekliliği ve ekonomik dengelerin korunması gibi konular, bu sürecin başarılı bir şekilde yönetilmesini zorlaştıran faktörler arasındadır.
Sonuç olarak, Avrupa Yeşil Mutabakatı, Türkiye için önemli değişiklikleri beraberinde getirecek ve ülkeyi daha sürdürülebilir bir geleceğe doğru yönlendirecektir. Ancak, bu dönüşümün başarılı olabilmesi için kararlılıkla hareket edilmesi, politika yapıcılar, iş dünyası ve toplumun tüm kesimlerinin işbirliği yapması gerekmektedir. Bu sayede Türkiye, iklim değişikliğiyle mücadelede etkin bir oyuncu haline gelebilir ve yenilikçi bir geleceğe doğru emin adımlarla ilerleyebilir.
Avrupa Komisyonu'nun 55'e Uyum Paketi, 14 Temmuz 2021 tarihinde yayınlanmış ve Avrupa'nın sera gazı emisyonlarını azaltma hedeflerini güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu paket, Avrupa'da yeşil dönüşüm sürecini hızlandırmayı ve net sıfır emisyon hedeflerine ulaşmayı amaçlamaktadır. Türkiye, bu süreçlerden etkilenen ülkeler arasındadır çünkü Avrupa ile yakın ticari ve ekonomik ilişkilere sahiptir.
Avrupa'nın yeşil dönüşümü, Türkiye'nin ticaret, enerji ve çevre politikalarını da etkilemektedir. Türkiye'nin iklim değişikliğiyle mücadelede ve sürdürülebilirlik konularında kendi stratejilerini belirlemesi gerekmektedir. Bunun için, Paris İklim Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın Türkiye üzerindeki etkileri dikkate alınmalı ve ulusal düzeyde uygun politikalar geliştirilmelidir.
AB ile Ticari İlişkiler: AB, Türkiye'nin en büyük ticaret ortağı konumundadır. 2021 yılında yapılan 91 milyar €'luk ihracat, Türkiye için ekonomik olarak kritik bir öneme sahiptir. Dolayısıyla, AB'nin iç pazarını ve uluslararası ticaretini etkileyecek her türlü düzenleme, Türkiye'nin çıkarları açısından büyük önem taşımaktadır.
İklim Diplomasisi ve Uluslararası Etkileşim: Türkiye, iklim değişikliğinden etkilenecek ülkeler arasında yer almaktadır. Bu nedenle, etkin bir iklim diplomasisi yürüterek diğer ülkeleri emisyon azaltımı konusunda teşvik etmek gelecekteki çevresel felaketlere karşı korunmak için önemlidir.
Uluslararası Ticaretin Geleceği: AB dışındaki ülkelerin de net-sıfır taahhütlerinde bulunması, uluslararası ticaretin dinamiklerini değiştirecek yeni karbon rejimlerinin ve yasal düzenlemelerin habercisidir. Türkiye'nin net-sıfır hedefine ulaşma performansı, gelecekte küresel ticaretteki rolünü belirleyecektir.
Paris İklim Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi uluslararası anlaşmaların ve stratejilerin Türkiye üzerindeki etkileri, ülkenin ekonomik, enerji ve çevre politikalarını etkilemektedir. Türkiye, bu süreçlerde dikkatli bir şekilde hareket ederek kendi sürdürülebilirlik hedeflerini belirlemeli ve uluslararası toplumla iş birliği içinde iklim değişikliğiyle mücadelede aktif rol oynamalıdır.
Bu hem Türkiye'nin kendi çıkarları hem de küresel sürdürülebilirlik için önemli bir adımdır.
Türkiye'nin iklim değişikliğiyle mücadeledeki taahhütleri, sadece ulusal çapta değil, aynı zamanda uluslararası ticaret ve diplomasi açısından da büyük önem taşımaktadır. Türkiye, kendi net-sıfır yolculuğunu güçlendirerek hem iç piyasasını hem de küresel ticaretin dinamiklerini olumlu yönde etkileyebilir ve sürdürülebilir bir geleceğe doğru ilerleyebilir. Bu nedenle, Türkiye'nin yeşil dönüşüm ve net-sıfır hedefleri doğrultusunda kararlılıkla ilerlemesi gerekmektedir.
Türkiye'nin AB Ticaret Ortakları ve Karbon Ücretinin Rekabet Üzerindeki Etkileri
Türkiye'nin ticaret ortakları arasında Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin yoğunluğu dikkat çekmektedir. Bu durum, AB'nin Türkiye'nin dış ticaretini ve rekabet gücünü doğrudan etkileyen önemli bir faktördür. Özellikle AB'nin ticaret politikalarındaki değişiklikler, Türkiye'nin ihracat ve ithalat faaliyetlerini etkileyebilir ve rekabet gücünü olumsuz yönde etkileyebilir.
İhracat ve İthalat Partnerleri: Türkiye'nin en büyük ticaret ortakları içinde AB üyesi ülkelerin yoğunluğu göze çarpmaktadır. Özellikle Almanya ve İtalya gibi ülkeler, Türkiye'nin ihracat yaptığı ilk beş ülke arasında yer alırken, Birleşik Krallık da önemli bir ticaret ortağıdır.
Ticaret Hukuku ve Karbon Düzenlemesi: AB üyesi olmayan Birleşik Krallık'ın ticaret hukuku büyük oranda AB mevzuatına uyumlu olmasından dolayı, AB ile varılacak olan anlaşmaların karbon düzenlemeleri gibi faktörler Türkiye'nin ticaretini etkileyebilir.
Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması: Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu arasında varılacak uzlaşmaya göre, 2026 veya 2027'den sonra Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması'nın hayata geçmesi beklenmektedir. Bu mekanizma, ihraç edilen ürünlerdeki gömülü karbon emisyonlarına göre artan maliyetler getirebilir ve Türkiye'nin rekabet gücünü olumsuz etkileyebilir.
Rekabet Gücü ve Maliyet Artışları: Karbon ücretinin ihracat ürünlerindeki gömülü karbon emisyonlarına göre maliyetleri artırması, Türkiye'nin rekabet gücünü zayıflatabilir. Bu durum, Türkiye'nin AB ile ticaretinde karşılaşabileceği önemli bir zorluktur.
Türkiye'nin ticaret ortaklarının çoğunluğunu oluşturan AB ülkeleri ve AB'nin ticaret politikalarındaki değişiklikler, Türkiye'nin rekabet gücünü etkileyen önemli faktörlerdir. Özellikle Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması'nın hayata geçmesiyle birlikte, Türkiye'nin ihracat maliyetlerinde artışlar yaşanabilir ve bu da Türk ihracatının rekabet gücünü olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle, Türkiye'nin bu değişimlere uyum sağlamak ve rekabet gücünü korumak için etkili stratejiler geliştirmesi gerekmektedir.
Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlaması Standartları (TSRS)
Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS), Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından geliştirilen ve işletmelerin sürdürülebilirlik performanslarını raporlama süreçlerinde rehberlik etmeyi amaçlayan bir standartlar serisidir. Bu standartlar, büyük işletmelerin sürdürülebilirlik raporlama süreçlerini düzenleyerek, yeşil finansmana erişimlerini kolaylaştırmayı hedeflemektedir. TSRS, S1 ve S2 olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. S1, Sürdürülebilirlikle İlgili Finansal Bilgilerin Açıklanmasına İlişkin Genel Hükümleri içerirken, S2, İklimle İlgili Açıklamaları kapsamaktadır. Bu standartlar, Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu'nun (ISSB) IFRS S1 ve IFRS S2 standartlarına dayanır ve uluslararası en iyi uygulamalara uyumu sağlamak amacıyla tasarlanmıştır.
TSRS'nin yürürlüğe girmesi, 29 Aralık 2023 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan bir kararla gerçekleşmiştir. Bu standartlar, aktif toplamı 500 milyon TL, yıllık net satış hasılatı 1 milyar TL ve çalışan sayısı 250'den fazla olan işletmeler için zorunludur. Bu ölçütleri art arda iki raporlama döneminde sağlayan işletmeler, TSRS kapsamında Sürdürülebilirlik Raporu hazırlama yükümlülüğüne tabidir. TSRS'nin uygulanması, Türkiye'deki işletmelerin sürdürülebilirlik performanslarını daha şeffaf bir şekilde ortaya koymalarını sağlayarak, yatırımcıların ve diğer paydaşların bu konuda daha doğru bilgiye erişmelerine olanak tanıyacaktır.
Ayrıca, yeşil finansmana erişim süreçlerini kolaylaştırarak, sürdürülebilirlik odaklı projelerin finansmanını güçlendirecek ve Türkiye'nin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmasına katkı sağlayacaktır. Bu açıdan TSRS, Türkiye'nin sürdürülebilirlik alanında uluslararası alanda daha rekabetçi bir konuma gelmesine de yardımcı olacaktır.
1 Ocak'ta yürürlüğe giren Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlaması Standartları (TSRS), belli şartları karşılayan şirketler için sürdürülebilirlik raporlamasının hazırlanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu standartlar, Türkiye'deki şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) performanslarını daha şeffaf ve kapsamlı bir şekilde paylaşmalarını amaçlamaktadır. TSRS, şirketlerin sürdürülebilirlik alanında daha sorumlu ve hesap verebilir bir iş yapma kültürü oluşturmasını teşvik etmektedir.
Türk Ticaret Kanunu'nun Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu'nu (KGK) sürdürülebilirlik raporlaması konusunda yetkilendirmesi, şirketlerin bu alandaki faaliyetlerini daha şeffaf hale getirme ve sürdürülebilirlik performanslarını daha etkin bir şekilde yönetme gerekliliğini vurgulamaktadır. Bu durum, sürdürülebilirlik raporlaması yapma yükümlülüğü olup da bu yükümlülüğü yerine getirmemenin, finansal tablolarla ilgili raporlama yükümlülüklerini yerine getirmemekle eşdeğer olarak kabul edileceği anlamına gelmektedir.
Bu kapsamda, başlangıçta Türkiye'deki yaklaşık 1400'e yakın şirketin sürdürülebilirlik raporlaması yapmakla yükümlü olması beklenmektedir. Ancak, birçok şirket zaten çeşitli adlar altında sürdürülebilirlik performanslarına ilişkin açıklamalar yapmaktadır. Dolayısıyla, sürdürülebilirlik raporlaması yapmak, bazı şirketler için yeni bir zorunluluk olmayabilir, ancak daha kapsamlı ve standart bir raporlama sürecini gerektirebilir.
TSRS'nin yürürlüğe girmesiyle birlikte, belirli kriterleri karşılayan şirketlerin sürdürülebilirlik raporları hazırlamaları ve kamuoyuyla paylaşmaları gerekmektedir. Bu kriterler arasında genellikle şirketin büyüklüğü, faaliyet alanı, piyasa değeri ve toplumsal etkisi gibi faktörler bulunmaktadır. Sürdürülebilirlik raporları, şirketin çevresel etkilerini, sosyal sorumluluklarını ve yönetişim uygulamalarını içermekte ve bu alanlarda performanslarını değerlendirmektedir.
TSRS'nin şirketlere getirdiği bu zorunluluk, sadece yasal bir gereklilik olarak değil, aynı zamanda şirketler için bir fırsat olarak da değerlendirilmelidir. Sürdürülebilirlik raporlaması, şirketlerin sürdürülebilirlik stratejilerini daha iyi anlamalarına ve geliştirmelerine yardımcı olabilir. Ayrıca, şeffaflık ve hesap verebilirlik sağlayarak, şirketlerin paydaşları arasında güven oluşturmasına ve itibarlarını güçlendirmesine katkıda bulunabilir. TSRS'nin yürürlüğe girmesiyle birlikte, Türkiye'deki şirketlerin sürdürülebilirlik alanındaki performanslarını daha etkin bir şekilde yönetmeleri ve raporlamaları beklenmektedir.
Dünya genelinde ve özellikle AB'de, sürdürülebilirlik raporlamasına olan talep giderek artmaktadır. Bu talep, şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim performanslarını daha şeffaf bir şekilde paylaşmaları ve paydaşlarına hesap verebilirlik sağlamaları gerekliliğinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda, şirketlerin sürdürülebilirlik raporlamasını bir zorunluluk değil, bir fırsat olarak görmeleri önemlidir. Sürdürülebilirlik raporlaması, şirketlere sadece yasal bir zorunluluk olarak değil, aynı zamanda rekabet avantajı ve itibar kazanma fırsatı olarak da sunulmaktadır.
Şeffaflık ve hesap verebilirlik, şirketlerin yatırımcılar, müşteriler, çalışanlar ve diğer paydaşlar üzerinde olumlu bir etki yaratmasına yardımcı olmaktadır. Ayrıca, sürdürülebilirlik raporlaması, şirketlerin uzun vadeli değer oluşturma potansiyellerini daha iyi anlamalarına ve yönetmelerine olanak tanımaktadır
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD)
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), 2023'te Türkiye'de 2,5 milyar Euro değerinde yatırım da bulunmuş ve bu yatırımın önemli bir bölümü yeşil projeler oluşturmuştur. Banka, geçen yıl desteklediği 48 projenin %60'ından fazlasını yeşil dönüşüm projelerine ayırmıştır. Bu projeler arasında, yeşil finansmana erişimi kolaylaştıran mali paketler, yakıt verimliliği, düşük karbon salınımına sahip ürünlerin üretimini destekleyen krediler, şirketlerin üretim tesislerini modernize etme ve yeşil yatırımları özendiren krediler bulunmaktadır. Geçen yıl EBRD ayrıca sürdürülebilir tedarik zinciri finansman programını başlatmış ve Bursa'yı Yeşil Şehirler programına dahil ederek belediye iş birliklerini genişletmiştir.
Dünya Bankası
Dünya Bankası'nın Türkiye'nin yeşil dönüşümüne sağladığı finansal katkılar şu şekildedir.
Küçük ve orta ölçekli işletmelerin karbon emisyonlarını azaltmalarına yardımcı olmak amacıyla KOSGEB ve TÜBİTAK tarafından başlatılan 450 milyon dolarlık Yeşil Sanayi finansmanı.
İklim değişikliği azaltımı ve uyum eylemleriyle ilgilenen küçük işletmelerin iklim finansmanına erişimini artırmak amacıyla Yapı Kredi Leasing'e sağlanan 120 milyon dolarlık mavi ve yeşil krediler.
Şirketlerin SKDM gereksinimlerine uyum sağlamaları için Eximbank'a sağlanan 660 milyon dolarlık kredi garantisi.
Yeşil sertifikalı üretim tesislerinin inşası gibi faaliyetlerde kullanılmak üzere Sanko Holding'e sağlanan 150 milyon dolarlık yatırım.
Ayrıca, ülkemizdeki enerji iletim ağlarını modernize etmek için 750 milyon dolarlık bir projenin finansmanı için çalışmaların sürdüğü de bilinenler arasındadır.
Türkiye'nin İklim Değişikliği Politikaları ve Stratejileri
İklim değişikliği günümüzde dünya genelinde önemli bir endişe kaynağı haline gelmiştir. Türkiye de bu konuda ciddi adımlar atmaya devam etmektedir. Bu çerçevede, İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulu’nun 27 Aralık tarihinde gerçekleştirdiği toplantı, Türkiye'nin iklim değişikliği ile mücadeledeki kararlılığını bir kez daha ortaya koymuştur. Toplantı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki başkanlığında yapılmıştır.
İlgili bakanlık ve kurum yetkilileri de toplantıya katılmışlardır. Toplantıda, İklim Değişikliğine Uyum Stratejisi ve Eylem Planı ile İklim Değişikliği Azaltım Stratejisi ve Eylem Planı’nın nihai versiyonları, kurul üyelerinin onayı ile kabul edilmiştir. Bakan Özhaseki, konuşmasında iklim değişikliği ve çevre sorunlarıyla mücadelenin bir görev olduğunu vurgulamış ve Türkiye'nin bu alanda liderlik rolü üstlenmeyi hedeflediğini belirtmiştir. Şehirleri iklim değişikliğine dirençli hale getirmek için strateji ve eylem planları geliştirildiği ifade edilmiştir.
İklim Değişikliğine Uyum Stratejisi ve Eylem Planı ile İklim Değişikliği Azaltım Stratejisi ve Eylem Planı’nın, 2030 yılı Türkiye iklim değişikliği yol haritalarını belirleyeceği vurgulanmıştır.
Türkiye, iklim değişikliği ile mücadelede kararlı adımlar atmaya devam etmektedir. İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulu’nun son toplantısında kabul edilen strateji ve eylem planları, ülkenin gelecekteki iklim politikalarının belirlenmesinde önemli bir kilometre taşı olacaktır. Bu planlar, Türkiye'nin iklim değişikliğine uyum sağlaması ve azaltım stratejilerini belirleyerek, daha dirençli bir gelecek için önemli bir temel oluşturacaktır.
Firmaların finans, vergi, hukuk ve hatta sosyal medya gibi alanlarda danışmanlara başvurduğu gibi, küresel düzeydeki yasal uyumluluğu ve güncel gelişmeleri takip etmek için de uzmanlarla çalışmaları gerekmektedir.