Avrupa Birliği: Sürdürülebilirlikte Kapsayıcı ve Etkin Bir Liderlik Rolü Üstleniyor
Sürdürülebilirlik, günümüzde giderek daha fazla önem kazanan bir konu haline gelmiştir. Hem çevresel hem de sosyal açıdan sürdürülebilir bir gelecek için uluslararası iş birliği ve standartların belirlenmesi büyük bir gerekliliktir.
Avrupa Birliği, bu konuda öncü bir rol üstlenmiş ve sürdürülebilirlikle ilgili çeşitli yasal düzenlemeleri hayata geçirmiştir. Bu çerçevede, Avrupa Birliği'nin amacı, sürdürülebilirlikle ilgili hukuki kesinliği sağlamak için bir dizi düzenleme ve standart geliştirmektir. Bu düzenlemeler, çevresel etkilerin azaltılması, doğal kaynakların korunması, sosyal adaletin sağlanması ve ekonomik büyümenin sürdürülebilirliğinin sağlanması gibi konuları kapsamaktadır.
Ayrıca, Avrupa Birliği'nin bu çabaları, parçalı bir hukuk sistemi oluşumunu engellemeye yöneliktir.
“Avrupa Birliği'nde giderek daha kapsamlı bir ekosistem oluşmaktadır ve bu ekosistemin ana hedeflerinden biri, sürdürülebilirlikle ilgili hukuki kesinliği sağlamak ve Avrupa Birliği genelinde parçalı bir hukuk sistemi oluşumunu önlemektir.”
Birlik ülkeleri arasında uyumlu bir hukuki çerçeve oluşturmak, işletmeler ve vatandaşlar için daha güvenilir ve tutarlı bir ortam sağlayacaktır. Bu da Avrupa içindeki ticareti kolaylaştıracak ve rekabeti artıracaktır. Avrupa Birliği'nin sürdürülebilirlikle ilgili hukuki kesinliği sağlama çabaları, bölgesel düzeyde uyumlu bir yaklaşım benimseyerek hem çevresel hem de ekonomik açıdan daha sürdürülebilir bir gelecek için önemli bir adımdır. Bu çabaların devam etmesi hem Avrupa hem de küresel düzeyde sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmada kritik bir rol oynayacaktır.
Avrupa Yeşil Mutabakatı, AB'nin 2050'ye kadar net sera gazı emisyonlarının sıfırlanması ve ekonomik büyümenin kaynak kullanımına bağlılığının sona ermesi gibi temel hedefleri içeren yeni büyüme stratejisidir. Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın önemli hedeflerinden biri, kurumsal sürdürülebilirliğin ekonomik faaliyetlerde bir standart haline gelmesini sağlamaktır. Bu hedef doğrultusunda, Avrupa Birliği'nde iki önemli düzenleme yapılmıştır: Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü Direktifi ve Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi.
İnsanlar, Doğa ve Ekonomi Arasında Dengeli Bir Yaklaşım
Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü Direktifi (CSDD)
Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü Direktifi (Corporate Sustainability Due Diligence Directive), Avrupa Yeşil Mutabakatının bir parçası olarak, şirketlerin çevresel ve insan hakları açısından daha sorumlu davranmalarını sağlamak amacıyla Avrupa Birliği'nde yapılan önemli düzenlemelerden biridir. Bu direktifin ana hedefi, şirketlerin operasyonlarının ve değer zincirlerinin olumsuz çevresel ve insan hakları etkilerini belirlemelerini, önlemelerini ve azaltmalarını zorunlu kılmaktır.
Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü Direktifi şirket yönetimlerinin sürdürülebilirlik açısından daha sorumlu davranmalarını hedeflemektedir. Bu direktif, ESG (çevre, sosyal ve yönetişim) kriterlerine uygun şekilde ekonomik faaliyetlerini sürdürmelerini sağlamak için şirketlere belirli özen yükümlülükleri getirmektedir. Bu özen yükümlülükleri, şirketlerin tedarik zincirlerindeki faaliyetlerini değerlendirmelerini, riskleri belirlemelerini ve bu riskleri azaltmak için gerekli önlemleri alarak şeffaf bir şekilde rapor etmelerini içermektedir. CSDD'nin AB dışında yerleşik olanlar da dahil olmak üzere AB'de iş yapan tüm şirketler için geçerli olması beklenmektedir. Direktifin temel özellikleri şunlardır:
Risklerin Tanımlanması: Şirketler, operasyonları, ürünleri ve hizmetleriyle birlikte tedarikçiler ve taşeronlar gibi değer zincirleriyle ilişkili olarak insan hakları ve çevre üzerinde olumsuz potansiyel risklerini belirlemek zorundadır.
Risklerin Önlenmesi ve Hafifletilmesi: Şirketler, insan hakları ve çevre üzerinde potansiyel olumsuz etkileri ile tedarikçi seçimi ve yönetiminin iyileştirilmesi gibi riskleri kaynağında önlemek ve azaltmak için uygun önlemleri almalıdır.
Raporlama ve Açıklama: Şirketler, tespit edilen riskler, alınan önleyici ve hafifletici tedbirler ve bu tedbirlerin sonuçları dahil olmak üzere özen yükümlülüğü süreçleri hakkında raporlama yapmak zorundadır. Bu bilgiler, yatırımcılar, sivil toplum ve etkilenen topluluklar dahil olmak üzere halka ve paydaşlara sunulmalıdır.
CSDD, şirketlerin ekonomik faaliyetlerini daha sürdürülebilir hale getirmeleri ve çevresel ve sosyal etkileri daha iyi yönetmeleri için önemli bir adımdır. Bu direktif, şeffaflığı artırarak yatırımcıların doğru projelere yönlendirilmesine yardımcı olacak ve sürdürülebilirlik konusundaki çabaları teşvik edecektir.
Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD)
Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (Corporate Sustainability Reporting Directive) ise şirket faaliyetlerinin çevresel, sosyal ve yönetişim boyutlarını şeffaf bir şekilde rapor etmelerini amaçlamaktadır. Bu direktif, şirketlerin sürdürülebilirlik performanslarını yatırımcılar ve diğer paydaşlar için daha erişilebilir hale getirerek doğru yatırım kararları alınmasını desteklemektedir. Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi, AB içinde faaliyet gösteren ve belirli kriterleri karşılayan şirketler ile AB dışındaki bazı çok uluslu şirketleri kapsamaktadır.
Bu direktif, şirketlerin sürdürülebilirlik performanslarını ve etkilerini daha kapsamlı bir şekilde değerlendirmelerini ve raporlamalarını gerektirmektedir. Bununla birlikte, CSRD'nin özünde yatan ana prensip, tüm paydaşların çıkarlarını gözetecek ve şeffaflığı artıracak bir raporlama standartı oluşturmaktır. CSRD'nin en dikkat çekici yönlerinden biri, raporlama zorunluluğunun sadece borsada işlem gören şirketleri değil, aynı zamanda belirli ciro ve çalışan sayısını karşılayan diğer işletmeleri de kapsamasıdır.
Bu da sürdürülebilirlik raporlamasının daha geniş bir işletme yelpazesine yayılmasını ve bu konuda daha kapsamlı bir veri setinin oluşturulmasını sağlamaktadır. Ayrıca, AB'de belirli büyüklükte faaliyet gösteren çok uluslu şirketlerin de CSRD çerçevesinde raporlama yükümlülüğüne tabi tutulması, uluslararası şirketlerin AB'deki etkilerini ve katkılarını daha şeffaf bir şekilde göstermelerini sağlayacaktır.
Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi ve Kurumsal Sürdürülebilirlik Özen Yükümlülüğü Direktifinin ana amaçları, şirket yönetimlerinin sürdürülebilirlik açısından daha sorumlu davranması, ESG kriterlerine uygun şekilde ekonomik faaliyetlerini sürdürmeleri ve yatırımcıların doğru projelere yönelmeleri için şirket faaliyetlerinin şeffaf bir şekilde rapor edilmesidir. Bu düzenlemeler, Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın temel ilkelerinden biri olan sürdürülebilirliği teşvik etmek ve yeşil bir ekonomiye geçişi hızlandırmak için önemli adımlardır.
Avrupa Birliği'nin kurumsal sürdürülebilirlik raporlama düzenlemeleri, işletmelerin ve yatırımcıların çevresel, sosyal ve yönetişim performansını daha şeffaf bir şekilde ortaya koymalarını sağlayacak bir adımı temsil etmektedir. Bu yeni düzenlemeler, AB ve Birleşik Krallık gibi önemli ekonomilerde faaliyet gösteren şirketlerin yanı sıra belirli büyüklükteki diğer işletmeleri de kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Amaç, işletmelerin sürdürülebilirlik alanında daha sorumlu ve şeffaf bir şekilde hareket etmelerini teşvik etmek ve böylece hem çevresel hem de sosyal açıdan daha sürdürülebilir bir geleceğe doğru ilerlemeyi sağlamaktır.
Avrupa Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları
Avrupa Birliği'nin çevresel ve sosyal etkileri değerlendirmek amacıyla şirketler üzerindeki denetimini güçlendirmesiyle birlikte, 2024 yılı itibarıyla kurumsal sürdürülebilirlik raporlaması zorunlu hâle gelmiştir. Avrupa Komisyonu tarafından oluşturulan "Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi", belirli kriterlere sahip tüm şirketler için, üçüncü ülke şirketleri de dâhil olmak üzere, sürdürülebilirlik raporlarının yayınlanmasını gerektirecektir. Bu yönlendirme, 31 Temmuz 2023 tarihinde Avrupa Komisyonu tarafından kabul edilen Avrupa Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları'nın (European Sustainability Reporting Standards- ESRS) kullanılmasını öngörmektedir.
Bu standartlar, şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim performanslarını ölçmek ve raporlamak için evrensel bir çerçeve sunmaktadır. ESRS, sürdürülebilirlik raporlaması için şeffaflığı, karşılaştırılabilirliği ve güvenilirliği artırarak yatırımcılar, tüketiciler ve diğer paydaşlar için bilgi sağlamayı amaçlamaktadır. Avrupa Birliği'nin bu adımı, şirketlerin sürdürülebilirlik performanslarını değerlendirmelerini ve bu alanda daha fazla hesap verebilirlik sağlamalarını teşvik etmektedir. Ayrıca, sürdürülebilirlik raporlaması zorunluluğu, şirketlerin çevresel ve sosyal etkilerini azaltma çabalarını artırarak AB'nin yeşil ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmasına katkı sağlayacaktır.
Alman Tedarik Zinciri Yasası
Alman Federal Meclisi tarafından 2021 yılı içinde kabul edilen Tedarik Zincirlerinde Şirketlerin Özen Yükümlülüğü Kanunu, 1 Ocak 2023 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir. Bu kanun, özellikle çevre standartlarına uymayı ve insan hakları ihlallerini önlemeyi hedeflemektedir. Başlangıçta, bu yükümlülükler Almanya'da fiili idare merkezi, kayıtlı merkezi veya herhangi bir şubesi bulunan ve Almanya'daki çalışanlarının sayısı konsolide olarak en az 3.000 olan şirketlere getirilmişti.
Ancak, 1 Ocak 2024 tarihinden itibaren, bu kriterlerde önemli bir değişiklik yapılmış ve yükümlülük Almanya'da merkezi, ana şubesi veya yasal merkezi bulunan ve konsolide olarak en az 1.000 çalışana sahip tüm şirketleri kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Bu genişleme, özellikle Türk şirketlerini yakından ilgilendiren bir yansıma olarak ortaya çıkmaktadır. Artık Almanya'da bulunan ve belirtilen çalışan sayısını karşılayan tüm şirketler, tedarik zincirlerinde yer alan doğrudan ve dolaylı tedarikçiler de dahil olmak üzere daha geniş bir yelpazede denetime tabi tutulacaktır. Dolayısıyla, Türk şirketleri de dahil olmak üzere tedarik zinciri içindeki diğer şirketler, Alman şirketlerinin sürdürülebilirlik ve insan hakları standartlarına uygunluğunu sağlamak için daha fazla baskı altında olacaktır.
Kanun, genel olarak çevresel ve sosyal riskleri azaltmayı amaçlamaktadır. Bu kapsamda, şirketlerin risk yönetim sistemleri kurmaları, düzenli risk analizleri yapmaları, iç politikalarını oluşturmaları ve tedarik zincirindeki tedarikçileri denetlemeleri ve gerektiğinde önleyici eylemler alarak düzeltici faaliyetlerde bulunmaları gibi çeşitli yükümlülükler getirilmiştir. Dolaylı tedarikçiler için de benzer bir denetim mekanizması öngörülmüş ve risklerin belirlenmesi ve azaltılması için gereken adımların atılması istenmiştir. Türk şirketleri için, bu kanunun etkileri oldukça önemlidir.
Almanya'nın Türkiye ile olan yoğun ticari ilişkileri göz önüne alındığında, birçok Türk şirketinin Alman şirketlerinin tedarik zincirlerinde yer aldığı görülmektedir. Dolayısıyla, Türk şirketlerinin bu yeni düzenlemelere uyum sağlamaları ve Alman şirketlerinin taleplerini karşılamaları gerekmektedir. Aksi takdirde, ticari ilişkilerde zorluklarla karşılaşma riskleri bulunmaktadır.
Almanya'nın tedarik zincirlerindeki şirketlerin özen yükümlülüğü kanunu, Türk şirketleri de dahil olmak üzere uluslararası tedarik zinciri içindeki birçok şirketi etkilemektedir. Bu nedenle, Türk şirketlerinin bu yeni düzenlemelere uyum sağlamak ve gereken önlemleri almak için zamanında harekete geçmeleri önemlidir.
AB Taksonomisi
AB, sürdürülebilir finansı teşvik etmek amacıyla Temmuz 2020'de Taksonomi Tüzüğü'nü yürürlüğe koymuştur. Bu tüzük, pazardaki şeffaflığı artırmayı hedefleyerek, hangi faaliyetlerin net sıfır hedefine uyumlu ve Yeşil Mutabakat hedefleriyle paralel olduğunu belirlemek için bir sınıflandırma sistemi sunmaktadır. Taksonomi Tüzüğü, sürdürülebilir finansı teşvik etmek ve yatırımların çevresel hedeflerle uyumlu olmasını sağlamak için önemli bir araç olarak öne çıkmaktadır. Bu düzenleme, finans kuruluşlarını ve çeşitli finansman araçlarını kapsayan bir sınıflandırma aracıdır.
Ancak, öncelikli olarak hangi faaliyetlerin Yeşil Mutabakat ve net-sıfır hedefleriyle uyumlu olduğunu tanımlamayı amaçlamaktadır. Yani, Taksonomi Tüzüğü, neyin yasak veya neyin serbest olduğunu değil, sürdürülebilir finans kapsamında teşvik edilmesi gereken faaliyetleri belirlemektedir. Bu Tüzük, sürdürülebilir finansı desteklemek ve yeşil projelere yatırım yapmayı teşvik etmek için etkili bir mekanizma sağlamaktadır.
Ayrıca, yatırımcıların ve finans kuruluşlarının, sürdürülebilirlik hedeflerine uygun yatırım yapmalarına yardımcı olurken, aynı zamanda finansal sistemin çevresel ve sosyal etkilere duyarlı olmasını sağlamaya da katkıda bulunmaktadır.
Taksonomi Tüzüğü'nün getirdiği sınıflandırma sistemi, yeşil yatırımların tanımlanmasını kolaylaştırmakta ve yeşil projelere yönelik finansmanın artmasına yardımcı olmaktadır. Bu da Yeşil Mutabakat hedeflerine ulaşmak için önemli bir adım olarak değerlendirilebilmektedir. Sonuç olarak, Taksonomi Tüzüğü, AB'deki sürdürülebilir finansın gelişimini ve yeşil projelere olan yatırımların artmasını teşvik etmek için önemli bir düzenleme olarak öne çıkmaktadır. Bu tüzük, finansal sistemin çevresel ve sosyal etkilere duyarlılığını artırarak, Yeşil Mutabakat hedeflerine ulaşmada önemli bir rol oynamaktadır.
Yeşil Endüstrilere Devlet Desteği
Avrupa'nın iklim değişikliğiyle mücadele çabaları, Yeşil Mutabakat Sanayi Planı'nın önemli bir kilometre taşıyla taçlandırılmaktadır. Avrupa Komisyonu, bu çerçevede yeşil endüstrilere sağlanacak devlet desteğini duyurarak, net sıfır ekonomiye geçişi hızlandırmayı hedeflemektedir. Toplamda 4 milyar Euro tutarındaki bu destek, yenilenebilir enerji kaynaklarının ve çevre dostu teknolojilerin geliştirilmesini destekleyerek, Avrupa'nın sıfır karbon hedeflerine ulaşmasına katkı sağlayacaktır. Özellikle, İsveçli batarya üreticisi Northvolt'un Almanya'da kuracağı fabrika için 902 milyon Euro devlet yardımı alması, yeşil endüstrinin geleceğine yönelik önemli bir adım olarak nitelendirilebilmektedir.
Ayrıca, Fransa'daki temiz teknoloji tesislerinin 2.5 milyar Euro’luk devlet yardımından faydalanacak olması, Avrupa'nın çeşitli bölgelerindeki yeşil endüstrilerin güçlenmesine destek olacaktır. Bu girişimlerin sadece başlangıç olduğunu belirtmek gerekmektedir. Avusturya, Belçika, Almanya, Macaristan, İtalya, Slovakya ve İspanya gibi ülkelerde de benzer programların hazırlıkları devam etmektedir. Toplamda 9.1 milyar Euro değerindeki bu programlar, yeşil endüstrilere yapılan yatırımları artırarak, sürdürülebilir kalkınmanın önünü açacaktır. Avrupa'nın yeşil endüstrilere yönelik bu kararlı adımları, sadece ekonomik bir dönüşümü değil, aynı zamanda iklim değişikliğiyle mücadelede liderliğini sürdürme taahhüdünü de yansıtmaktadır. Bu süreç, sadece Avrupa'nın değil, küresel olarak tüm endüstrilerin dönüşümü için bir ilham kaynağı olacaktır.
Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM)
Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM), Avrupa Birliği'nin sürdürülebilirlik hedeflerini desteklemek ve sera gazı emisyonlarını azaltmak amacıyla geliştirilen bir önlemdir. Bu mekanizma, AB içinde faaliyet gösteren şirketlerin, Emisyon Ticareti Sistemi (ETS) kapsamında yüksek karbon maliyetlerinden kaçınmak için üretimlerini üçüncü ülkelere taşımasını engellemeyi hedeflemektedir.
Temel olarak, AB'ye ihraç eden üreticilerin, ürünlerinin neden olduğu emisyon miktarına bağlı olarak ek bir karbon ücreti ödemelerini gerektirmektedir. Bu mekanizma, AB sınırları içinde yer alan şirketler ile dış ülkeler arasında adil rekabeti sağlamak ve sera gazı emisyonlarını azaltmak için önemli bir adımdır.
SKDM, AB'nin karbon sınırlarını genişleterek, sadece AB içindeki üreticileri değil, aynı zamanda AB'ye mal ihraç eden dış ülkelerdeki imalatçıları da emisyon azaltımına katkıda bulunmaya teşvik etmektedir.
Ekim 2023'te başlayan ve iki yıllık bir geçiş süreci öngören SKDM, 2026 yılında tam olarak yürürlüğe girecek ve ödemeler başlayacaktır. Bu mekanizma, AB'nin küresel ölçekte sürdürülebilirlik çabalarını desteklerken, aynı zamanda AB içindeki işletmeleri rekabetçi tutmayı ve adil bir ticaret ortamı sağlamayı amaçlamaktadır.
SKDM'nin uygulanması, AB'nin karbon emisyonlarını azaltma ve yeşil dönüşümü hızlandırma hedeflerine katkıda bulunacak önemli bir adımdır. Bu mekanizma, sürdürülebilirlik ve çevresel koruma konusunda küresel çapta bir standart belirleme potansiyeline sahiptir ve benzer önlemlerin diğer bölgeler tarafından da benimsenmesine öncülük edecektir. Bu da küresel çapta çevresel sorumluluk bilincinin artmasına ve iklim değişikliğiyle mücadelede daha etkili çözümler üretilmesine yardımcı olacaktır. Özellikle karbon yoğun sektörleri etkileyecek olan SKDM'nin kapsamının 2030 yılı itibarıyla genişleyeceğini ve bu durumun Türkiye için yeni zorluklar doğuracağı açıktır.
Net-Sıfır Endüstri Yasası
Avrupa Konseyi ve Parlamentosu 6 Şubat 2024’te Avrupa Birliği’nde net-sıfır teknolojilerin geliştirilmesini hızlandırmayı hedefleyen “Net-Sıfır Endüstri Yasası” üzerinde geçici uzlaşmaya varmıştır. Yasada belirtilen temel hususlardan biri de yeşil teknolojilere yatırımı kolaylaştırmak amacıyla, izin prosedürlerinin basitleştirilmesi ve stratejik projelerin desteklenmesidir. Bir diğeri; AB'de üretim faaliyetlerinin çekiciliğini artırmak ve net sıfır üretim kapasite oluşturmak için net-sıfır sanayi vadilerinin oluşturulmasıdır.
AB Onarım Hakkı Direktifi
Avrupa Konseyi ve Parlamentosu, bozulan/kırılan kusurlu ürünlerin tamirini teşvik edecek Direktif üzerinde geçici uzlaşmaya varmıştır. Kabul edilen Direktif, onarım hizmetlerine erişimi daha kolay, daha hızlı, şeffaf ve daha cazip hale getirerek tüketicilerin değişim yerine onarım talep etmelerini kolaylaştıracaktır.
Fransa ve Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlaması Direktifi'ne (CSRD) Uyum
Fransa, Avrupa Birliği'nin Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlaması Direktifi'ni (CSRD) ulusal hukuka entegre eden ilk AB ülkesi olarak önemli bir adım atmıştır. Bu adım, Fransa'nın sürdürülebilirlik alanındaki taahhütlerini ve şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) performanslarını daha şeffaf bir şekilde raporlamalarını teşvik etme kararlılığını göstermektedir.
Sonuç olarak, Fransa'nın CSRD'ye uyum sağlaması ve şirket yöneticilerine yönelik ciddi yaptırımlar uygulama yolunda attığı bu önemli adım, sürdürülebilirlik alanında uluslararası standartların güçlendirilmesine ve şirketlerin sürdürülebilirlik konusundaki sorumluluklarının artırılmasına yönelik önemli bir gelişmedir.