Son yıllarda, şirketlerin sürdürülebilirlik stratejileri, hem hukuki yükümlülükler hem de finansal etkiler açısından önemli değişimler geçirmektedir.
Çevresel, Sosyal ve Yönetişim (ESG) kriterleri, başlangıçta gönüllülük esasına dayalıyken, giderek daha fazla yasal zorunluluk haline gelmektedir.
ESG Kriterlerinin Zorunluluğa Dönüşme Süreci
ESG kriterleri, şirketlerin çevresel etkilerini azaltma, sosyal sorumluluklarını yerine getirme ve iyi yönetişim uygulamalarını benimseme konularındaki performanslarını değerlendiren standartlardır. Başlangıçta yatırımcılar ve paydaşlar için bir rehber niteliğinde olan bu kriterler, zamanla yasal düzenlemelerin bir parçası haline gelmiştir. Özellikle Avrupa Birliği, bu alanda öncü adımlar atarak şirketlerin ESG kriterlerine uyumunu zorunlu kılan düzenlemeler getirmiştir. AB'nin Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD), büyük şirketlerin sürdürülebilirlik performanslarını raporlamalarını ve bu raporların bağımsız denetime tabi tutulmasını şart koşmaktadır. Bu düzenleme, yaklaşık 50.000 işletmeyi etkilemektedir.
Türkiye’de Şirketlerin Sürdürülebilirlik Raporlaması ve TFRS-ESG Düzenlemeleri
Türkiye, uluslararası standartlara uyum sağlamak ve küresel piyasalarda rekabet gücünü artırmak amacıyla sürdürülebilirlik raporlaması konusunda önemli adımlar atmıştır. 29 Aralık 2023 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS), 1 Ocak 2024 itibarıyla yürürlüğe girmiştir.
Bu standartlar, belirli kriterleri karşılayan şirketler için sürdürülebilirlik raporlamasını zorunlu hale getirmiştir. TSRS'ye göre, aktif toplamı 500 milyon TL'yi aşan, yıllık net satış hasılatı 1 milyar TL'yi geçen veya çalışan sayısı 250'yi aşan şirketler, sürdürülebilirlik raporlarını hazırlamakla yükümlüdür. Bu raporlar, şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim performanslarını şeffaf bir şekilde ortaya koymayı amaçlamaktadır.
ABD ve AB’de Şirketlerin Sürdürülebilirlik Yükümlülükleri ve Hukuki Riskler
Avrupa Birliği, sürdürülebilirlik konusunda kapsamlı düzenlemeler yaparak şirketlerin ESG kriterlerine uyumunu zorunlu hale getirmiştir. AB'nin Kurumsal Sürdürülebilirlik Durum Tespiti Direktifi (CSDDD), AB içinde ve dışında faaliyet gösteren büyük şirketlerin, operasyonlarında ve tedarik zincirlerinde insan haklarına ve çevreye saygılı olmalarını şart koşmaktadır. Bu direktif, şirketlerin insan hakları ihlallerini ve çevresel zararları önlemek için gerekli önlemleri almalarını ve bu konularda hesap verebilir olmalarını gerektirmektedir. Uyumsuzluk durumunda şirketler, hukuki yaptırımlarla karşılaşabilirler.
Amerika Birleşik Devletleri'nde ise, Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu (SEC), iklim değişikliği ile ilgili risklerin ve sürdürülebilirlik bilgilerinin açıklanmasına yönelik düzenlemeler üzerinde çalışmaktadır. Bu düzenlemeler, şirketlerin iklimle ilgili risklerini ve bu risklerin finansal performans üzerindeki potansiyel etkilerini yatırımcılara açıklamalarını zorunlu kılmayı hedeflemektedir. Bu tür düzenlemeler, şirketlerin sürdürülebilirlik konusundaki sorumluluklarını artırmakta ve hukuki riskleri de beraberinde getirmektedir.
Sonuç olarak, ESG kriterlerinin yasal zorunluluk haline gelmesi, şirketlerin sürdürülebilirlik stratejilerini yeniden gözden geçirmelerini ve bu alanda proaktif adımlar atmaları gerektiğini göstermektedir. Türkiye'de TSRS'nin yürürlüğe girmesiyle birlikte, belirli büyüklükteki şirketler için sürdürülebilirlik raporlaması zorunlu hale gelmiştir. AB ve ABD'deki düzenlemeler de, şirketlerin ESG kriterlerine uyum sağlamalarını ve bu konularda şeffaflıklarını artırmalarını gerektirmektedir.
Bu gelişmeler, şirketlerin sadece yasal uyum açısından değil, aynı zamanda finansal performans ve itibar yönetimi açısından da sürdürülebilirlik konularına daha fazla önem vermelerini zorunlu kılmaktadır.