KADİRİN TOKATI, KERİMCAN ZAMANI
Türk sinemasının yetenekli, kalplerde yer eden, izleyenleri hayran bırakan Cüneyt Arkın, Tarık Akan, Şener Şen, İlyas Salman, Erol Taş gibi efsane aktörlerinin arasında kendi ekolünü yaratmış bir isimdir Kadir İnanır.Ceketinin üstüne attığı atkısıyla, sert, bir o kadar derin bakışlarıyla , attığı tokattan çıkarttığı sesle Türk Sinemasına ismini adeta kazımıştır.
Filmlerini izleyen 1970li yılların gençleri yumurta topuk ayakkabı giyerek, boyunlarına attıkları atkıyla Kadirizmi sokaklara taşımışlardır.Kadir İnanır Anadolu insanı kimliğiyle kimi zaman Tatar Ramazan olup hapse girmiş kimi zaman İlyas olup , Asya ile aşk yaşamış, kimi zaman Dila hanımı dağlara kaçırmıştır.Hangi filmi olursa olsun hep doğrunun yanında olmuş, kötülere darbe vurmuştur.
O dönemki Türk filmlerinde filmin başından sonuna kadar iyi ve kötü karakterler hep belliydi.Kadirizm ise , güçsüzün yanında , hep doğrudan yana, mert , cesur bir tavır sergilemiştir.Kadirizmin kuralları delikanlılığın kuralları gibi netti, değişmezdi.
Risk Yönetimi, günümüz dünyasının popüler kavramı olmakla birlikte risk kavramının geçmişi çok eskilere dayanmaktadır.Risk, pek çok kaynakta farklı farklı tanımlansa da aslen ‘zarara uğrama tehlikesi veya olasılığını’ ifade etmektedir.
Peter L. Benstein’in ‘Tanrılara Karşı’ kitabında anlatıldığı üzere risk ve sermaye piyasalarının geçmişi neredeyse matematiksel kavramların ortaya çıktığı dönemlere uzandığı anlatılmıştır. Risk Yönetimi kavramı , 1980 li yıllardan sonra küreselleşmenin, hızlı sermaye akımlarının yaşanmasından sonra hızla popülerlik kazanmıştır.
Küreselleşme ile birlikte piyasadaki artan değişkenlik (volatility), finansal riskin ana
kaynaklarından biri haline geldiği için Risk Yönetimi kavramı tüm oyuncular(şirketler, finans kurumları, yatırımcılar) için daha da önem kazandı. Piyasadaki değişkenlik arttığında, piyasa katılımcıları daha büyük belirsizlik ve farklı risk türleriyle karşı karşıya kalmaya başladılar.
Dünyada kredi fonları arzındaki artış, finansal risklerin de hızla artmasında önemli bir rol oynamaktadır.Bu artış, daha büyük belirsizliklerle birlikte finansal risklerin realize olması sonucu, hatırı sayılır kayıplara neden olmaya başlamıştır. 1990’lı yıllarda bu şekilde ortaya çıkan sorunlar nedeniyle birçok mali skandal yaşanmıştır.
Yaşanan kayıplardan sonra uluslararası Bankacılık sektörünü daha güvenilir kılmak anlamında Bank for International Settlement (BIS) öncülüğünde kurulan Basle Komitesi “Sermaye yeterliliği ve standartlarının uluslararası yakınlaştırılması” adı altında 1988 yılında ilk raporunu yayınlamıştır.Bankaların özellikle karşı karşıya kaldığı ‘kredi riski’ değerlendirilmiş buna ilişkin düzenlemeler getirmiştir.
Kredi riskinin yanısıra finansal işlemlerdeki ve piyasalardaki riskler, piyasa riski, kur riski, faiz riski, likidite riski, işlem riski, ülke riski, yasal risk, hedging risk ve sistem riski şeklinde alt gruplara ayrılmaktadır.Bütün bu risklerin ölçümlemelerinde ilişkin ise belli yöntemler geliştirilmiştir.
En çok kabul göreni “Value-at-Risk” (VaR) belirli olasılıklar altında belli bir yatırım portföyünün değerinde ortaya çıkabilecek maksimum zararları ölçen bir sistemdir.Model farklı yatırım araçlarının piyasa risklerini ölçmeye önem verdiği için portföyün performansı üstlenilen riske göre değerlendirilebilmektedir.
Piyasa riskini ölçmede geniş kullanım alanı bulan başka bir metod da “Senaryo Analizi” dir. Senaryo analizi, piyasa şartlarında ortaya çıkabilecek çeşitli değişikliklerin portföyün değerini nasıl etkilediğini ölçmekte kullanılan bir tekniktir.
Geniş kullanım alanı bulan metodların sonuncusu ise “Dayanıklılık Testi-(Stress Test)” . Dayanıklılık testi, günümüzde de yaşadığımız global krizler esnasında gözlemlenen piyasalardaki beklenmeyen ve önemli dalgalanmaların portföyün değerini nasıl etkilediğinin tahmin edilmesinde kullanılmaktadır. Dayanıklılık testi, senaryo testine benzemesine rağmen esas olarak olağanüstü piyasa şartlarında portföyün maksimum değer kaybının tahmin edilebilmesini amaçlamaktadır Kuşkusuz bu metodun başarısı piyasa şartlarının en iyi şekilde tahmin edilmesine bağlı olduğu bilinen bir gerçektir.
Risk yönetiminde geliştirilen bunca tekniğe bu kadar çalışmaya ragmen özellikle 2008 krizinden sonra batan bankalar, şirket iflasları gözönüne alındığında bu yöntemlerin sadece küçük bir dünyadaki riskleri gözönüne serdiğini söylemek hiçte yanlış olmayacaktır.Peki risk yönetimi neden yetersiz kalmıştı?Modeller mi yanlıştı yoksa dünya daha mı büyüktü?
1970 yıllarda dünya daha küçüktü, netti doğrular doğru, yanlışlar yanlış, iyiler iyi kötüler kötüydü.Türk insanın bildiği, tanıdığı en kötü karakter Dallas dizisindeki Ceyar’dı.Dizilerdeki kötüler de belliydi, filmlerdeki kötüler de. Karakterler ise son derece netti.Bir kişi baştan itibaren ya iyiydi ya kötüydü.Grilerin olmadığı bu dünyada, iyi karakterlerin kötülere karşı tavrı baştan beri çok netti.
Kadirizm, kötülere karşı tokadı indirdi mi yere kapaklanan kötü karakterle birlikte bütün sinema salonu ayakta alkışlardı.
1980’li yıllardan sonra sermaye piyasalarında hızlı akan sermaye, volatilite ile birlikte siyahlar beyazlara karıştı.Gri renkler oluştu.Yüksek frekanslı işlemler,CDO’lar, CDS’ler, saklı(embedded) türev ürünler, kaldıraçlı alım satım işlemleri, dijital para işlemleri…. artık ürünlerin risklerini, değişkenliklerini ölçmede , değerlendirmede işi başka bir noktaya taşıdı.Portföyünüzdeki varlığın riskini ölçseniz dahi , işlem yaptığınız karşı tarafın portföyündeki varlığın riskini (karı taraf kredi riski-CCR) bilmediğiniz için kendi risk ölçümünüz yetersiz kalıyordu.
Günümüz dünyasında Kadirizm felsefesi geçerli olmadığı gibi risk yönetimi de çok daha fazla parametre gerektirdiği için yazık ki yeterli olamamaktadır.Günümüz dünyasında Bostancı gösteri merkezinde konser veren sosyal medya fenomeni Kerimcan’ın dansı, kıvrak haraketleri nasıl coşku uyandırıyorsa artık hızlı akan sermaye hareketi, fiyatlanamayan, karşılığı olmayan ürünler(dijital paralar gibi), halkı, borsaları çoşturuyor, riski öngörülmez hale getiriyordu.Kerimcanla coşan halk gibi borsalar, kriz kapıya dayandığında Kadir İnanır’ın tokadı gibi risk yönetimine sığınıyordu.
Oysaki kötülerin iyilere karıştığı, grilerin geniş alan kapladığı günümüz dünyasında Kadir’in tokadı gibi risk yönetimi kime, nasıl yetsin?
Ponçik: Günümüz sermaye piyasalarında yaşanan krizler, volatiliteki oynaklık nedeniyle risk yönetimi artık bireyler için de finansal kurumlar için de şirketler için de gerekli ve şarttır.
Yaşanan süreçte ise oluşturulan modellerin bir kısmının günümüz koşullarında yetersiz kaldığı, neredeyse hiç bir kurumun sağlıklı bir risk yönetimine sahip olmadığı görülmüştür.
Risk Yönetiminde en çok kullanılan VaR modelinin yapılan akademik çalışmalarda ne gibi durumlarda yetersiz kaldığı gözler önüne serilmiştir.Bu konuda çalışan bazı akademisyenlerin görüşleri şöyledir:
Simons (1996) VAR’ın iki önemli kısıtı olduğunu belirtmiştir: 1) VAR kar ve zararın dağılımında herhangi bir noktaya odaklanmaktadır. Oysa bütün dağılımı temsil eden bir gösterge daha faydalı olabilecektir, 2)VAR uç piyasa koşullarında risklerin nasıl ölçüleceği noktasında zayıf kalmaktadır.
Dowd (1998) VAR’ın eksik kaldığı noktalar olarak şunları belirtmiştir: 1) Geçmiş data kullanılarak gelecek görülmeye çalışılır.2)Her koşulda geçerli olmayan varsayımlar üzerine kurulmuştur.Modelin kısıtlarının farkında olunarak ona göre davranılması gerekmektedir.3)Var tahminleri onları kullananların yetenekleri ile de ilgilidir: iyi bir VAR tahmini ne yaptığını iyi bilmeyen birinin elinde hiçbir işe yaramazken, zayıf bir VAR tahmini deneyimli bir yöneticinin elinde oldukça yararlı sonuçlar ortaya çıkarabilir.
Jorion (2000) en kötü zararın ne olabileceğini vermemesi, dönem boyunca pozisyonların değişmediğinin varsayılması ve nereye yatırım yapabileceğinizi söylememesini VAR’ın kısıtları arasında saymaktadır
En yaygın modelde bile bu kadar çok eleştiri varken, risk yönetiminde de daha çok parametreyi birarada değerlendirecek, yeni modellerin oluşturulma zamanı gelmiş demektir.
Gülmek isteyen okurlar için Acemi Finansçının Günlüğü kitabı