TÜRKİYE’DE KADIN İŞ GÜCÜ
Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar, tarihin ilk dönemlerinden bu yana, ekonomik hayatın içinde yer almaktadır. Kadınların ekonomik faaliyetleri, tarım toplumunda iken tarım kesiminde, genellikle de kendi işletmeleri ile sınırlı kalmıştır. Ücretli iş gücü olarak iş hayatında yer almaları ise Sanayi Devrimi sonrası gerçekleşmiştir.
Günümüzde dünyanın pek çok ülkesinde, kadın haklarına dair yapılan yasal düzenlemeler kadınların siyasal, sosyal ve ekonomik hayata katılımını arttırmak anlamında katkı sağlamaktadır. Kadının toplumda güçlenmesi, ülkelerin kalkınmalarında önemli bir kaldıraç etkisine sahiptir.
Türkiye’de ise 1923’te Cumhuriyetin ilanı ile birlikte kadınların eğitim görmeleri ve meslek sahibi olmaları, ekonomik ve toplumsal yaşama daha etkin şekilde katılımları, çağdaşlaşma adına önemli bir bileşeni olarak görülmüş ve kadının için son derece önemli hukuki esaslar kabul edilmiştir. Cumhuriyet’in kuruluş dönemindeki Atatürk Devrimi ile birlikte, Türk kadınını toplumda çağdaş, eğitimli, meslek sahibi, özgür bir birey niteliğine kavuşturma yolunda önemli adımlar atılmıştır.
Cinsiyet eşitliği, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda büyümenin kritik bir bileşenidir.
Eğitim, insan potansiyelini üretken bir güce dönüştürebilmesinde önemli etkendir. Kadınların eğitim düzeylerinin arttırılması, iş hayatına katılmalarını da kolaylaştırmaktadır.
Türkiye’deki kadın işgücünün durumuna baktığımızda ise şu sonuçları görmekteyiz.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, 2017 yılında yüzde 47.1 olan istihdam oranı 2018 yılında yüzde 47.4 olarak gerçekleşmiştir. İstihdam oranı erkeklerde 0.1 puan artışla yüzde 65.7’ye, kadınlarda ise 0.5 puan artışla yüzde 29.4’e yükselmiştir. Kadın istihdamı 0.5 puanlık artışa rağmen erkeklerin istihdam oranının yarısından az olmuştur.
Türkiye’de kadınların eğitim durumuna göre istihdam oranı ise şöyle: Okuryazar olmayan kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 15.9, lise altı eğitimli kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 27.7, lise mezunu kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 34.3, mesleki veya teknik lise mezunu kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 42.6, yükseköğretim mezunu kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 72.7.
Yükseköğretim istatistiklerine göre; kadın profesör oranı 2008-2009 öğretim yılında yüzde 27.4 iken 2017/2018 öğretim yılında yüzde 31.2 oldu. Doçent kadrosunda görev yapan kadın oranı yüzde 38.8, öğretim görevlisi kadrosunda görev yapan kadın oranı ise yüzde 50.2 olarak açıklandı. Dışişleri Bakanlığı verilerine göre ise kadın büyükelçi oranı yüzde 22.1 oldu
Kadın çalışma hayatında var olma mücadelesi verirken, aile yaşamındaki sorumluluklarını yerine getirmeye çalışmaktadır. Bu iki önemli rolün gereklerini tam anlamıyla yerine getirmeye çalışmak, kadınlar için hayli zorlu bir süreçtir. Nitekim, ‘İş ve Aile Yaşamının Uyumu 2018 Araştırması’ sonuçlarına göre; istihdamda olan 18-64 yaş grubundaki bireylerin yüzde 46.9’unun bakım sorumluluğu bulunurken, bu oranın erkeklerde yüzde 48.1, kadınlarda ise yüzde 44.2 olarak gerçekleştiği görülmektedir. Diğer taraftan, iş gücüne dahil olmayanların yüzde 38.7’sinin bakım sorumluluğu bulunurken, erkeklerde bu oran yüzde 14.8, kadınlarda ise yüzde 45.9 olarak gerçekleşmişti.
OECD tarafından açıklanan veriye göre ise: Kadın ve erkeklerin iş gücüne katılım oranlarının birbirine yaklaşması durumunda, 2030 yılı itibariyle Türkiye’nin de dahil olduğu tüm OECD ülkelerinin toplam ekonomilerinde yüzde 12’lik potansiyel bir artış sağlanmaktır. Bu araştırma sonucu, kadınların iş yaşamına daha fazla dahil olmalarının siyasi ve sosyal faydalarının yanı sıra ekonomiye yapacağı katkısını da ortaya koymaktadır.
Yazıda TİSK İşveren dergisinin Mart-Nisan 2019 sayısında yer alan değerlendirmelerden alıntılar yapılmıştır.
Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar, tarihin ilk dönemlerinden bu yana, ekonomik hayatın içinde yer almaktadır. Kadınların ekonomik faaliyetleri, tarım toplumunda iken tarım kesiminde, genellikle de kendi işletmeleri ile sınırlı kalmıştır. Ücretli iş gücü olarak iş hayatında yer almaları ise Sanayi Devrimi sonrası gerçekleşmiştir.
Günümüzde dünyanın pek çok ülkesinde, kadın haklarına dair yapılan yasal düzenlemeler kadınların siyasal, sosyal ve ekonomik hayata katılımını arttırmak anlamında katkı sağlamaktadır. Kadının toplumda güçlenmesi, ülkelerin kalkınmalarında önemli bir kaldıraç etkisine sahiptir.
Türkiye’de ise 1923’te Cumhuriyetin ilanı ile birlikte kadınların eğitim görmeleri ve meslek sahibi olmaları, ekonomik ve toplumsal yaşama daha etkin şekilde katılımları, çağdaşlaşma adına önemli bir bileşeni olarak görülmüş ve kadının için son derece önemli hukuki esaslar kabul edilmiştir. Cumhuriyet’in kuruluş dönemindeki Atatürk Devrimi ile birlikte, Türk kadınını toplumda çağdaş, eğitimli, meslek sahibi, özgür bir birey niteliğine kavuşturma yolunda önemli adımlar atılmıştır.
Cinsiyet eşitliği, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda büyümenin kritik bir bileşenidir.
Eğitim, insan potansiyelini üretken bir güce dönüştürebilmesinde önemli etkendir. Kadınların eğitim düzeylerinin arttırılması, iş hayatına katılmalarını da kolaylaştırmaktadır.
Türkiye’deki kadın işgücünün durumuna baktığımızda ise şu sonuçları görmekteyiz.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, 2017 yılında yüzde 47.1 olan istihdam oranı 2018 yılında yüzde 47.4 olarak gerçekleşmiştir. İstihdam oranı erkeklerde 0.1 puan artışla yüzde 65.7’ye, kadınlarda ise 0.5 puan artışla yüzde 29.4’e yükselmiştir. Kadın istihdamı 0.5 puanlık artışa rağmen erkeklerin istihdam oranının yarısından az olmuştur.
Türkiye’de kadınların eğitim durumuna göre istihdam oranı ise şöyle: Okuryazar olmayan kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 15.9, lise altı eğitimli kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 27.7, lise mezunu kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 34.3, mesleki veya teknik lise mezunu kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 42.6, yükseköğretim mezunu kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 72.7.
Yükseköğretim istatistiklerine göre; kadın profesör oranı 2008-2009 öğretim yılında yüzde 27.4 iken 2017/2018 öğretim yılında yüzde 31.2 oldu. Doçent kadrosunda görev yapan kadın oranı yüzde 38.8, öğretim görevlisi kadrosunda görev yapan kadın oranı ise yüzde 50.2 olarak açıklandı. Dışişleri Bakanlığı verilerine göre ise kadın büyükelçi oranı yüzde 22.1 oldu
Kadın çalışma hayatında var olma mücadelesi verirken, aile yaşamındaki sorumluluklarını yerine getirmeye çalışmaktadır. Bu iki önemli rolün gereklerini tam anlamıyla yerine getirmeye çalışmak, kadınlar için hayli zorlu bir süreçtir. Nitekim, ‘İş ve Aile Yaşamının Uyumu 2018 Araştırması’ sonuçlarına göre; istihdamda olan 18-64 yaş grubundaki bireylerin yüzde 46.9’unun bakım sorumluluğu bulunurken, bu oranın erkeklerde yüzde 48.1, kadınlarda ise yüzde 44.2 olarak gerçekleştiği görülmektedir. Diğer taraftan, iş gücüne dahil olmayanların yüzde 38.7’sinin bakım sorumluluğu bulunurken, erkeklerde bu oran yüzde 14.8, kadınlarda ise yüzde 45.9 olarak gerçekleşmişti.
OECD tarafından açıklanan veriye göre ise: Kadın ve erkeklerin iş gücüne katılım oranlarının birbirine yaklaşması durumunda, 2030 yılı itibariyle Türkiye’nin de dahil olduğu tüm OECD ülkelerinin toplam ekonomilerinde yüzde 12’lik potansiyel bir artış sağlanmaktır. Bu araştırma sonucu, kadınların iş yaşamına daha fazla dahil olmalarının siyasi ve sosyal faydalarının yanı sıra ekonomiye yapacağı katkısını da ortaya koymaktadır.
Yazıda TİSK İşveren dergisinin Mart-Nisan 2019 sayısında yer alan değerlendirmelerden alıntılar yapılmıştır.