Doğrular ve Yanlışlar
Nietzsche der ki “ Doğrular ve yanlışlar yoktur hayatta. Sadece yorumlar vardır”…
Ortaokuldaydım Nietzche’nin bu sözünü ilk okuduğumda, çok küçüktüm ama beni derinden sarsmıştı daha o yıllarda… Tam olarak anladığımdan değil ama daha o gün sorgulamaya başlamıştım.
Hayat sizin yorumlamanızdan ibaret herşeyi, herkesi, her olay ve her durumu… Çoğu zaman doğru dedikleriniz size öğretilenler,yanlış dedikleriniz de yine birilerinden öğrendikleriniz yanitoplumca bizlere dayatılanlar…
Oysa herkes biricik ve birbirinden çok farklı her konuda…Ayrı bir birey, ayrı bir kişilik, ayrı bir gerçekliğin içinde var olup geliyoruz dünyaya, içine doğduğumuz çevreler, kültürler, toplumlar farklı, konumlarımız farklı, şartlarımız farklı, ruhlarımız farklı en başta daha doğuştan…Nasıl mümkün olabilir ki herkes için mutlak bir doğru?
Bunu benim gibi erken yaşlarda sorgulamaya başlarsan eğer, hep biraz aykırı, hep biraz isyankar, hep biraz sürünün dışında kalacaksın. Bir yalnızlık hissidir kaplayacak içini, anlaşılmıyor olmaktan dert yanacaksın. Eğer bunu geç fark edenlerdensen, bazen öfke duyacaksın bunun bilinciyle yaşayanlara… İçten içe bildiğin için kaçırdığın ve başkaları için yaşadığın bir hayatın artık senden çok uzaklarda kaldığını…
Ve belki de hiç fark etmeyenlerden olacaksın sen, fark etmeyecek, edemeyecek, at gözlüklerinle yaşayacak, senin gibi olmayan herkesi suçlayacak ve daima eleştireceksin çevrendeki insanları…Eleştirdikçe rahatlamayacaksın üstelik, öfkenin kime yada neye olduğunu sorguladıkça hırçınlaşacaksın, ne yazık…
Üniversiteyi bitirdiğimde ailem Uzak Doğu’ya göndermişti beni tek başıma, yalnız seyahat tutkum sanırım o zamanlardan kalma.
Tropik bir adada body rafting yapmıştım. Bir ormanın içinde bindiğimiz kanodan inmiş ve kendimizi dalgalı akan nehir suyuna bırakmıştık. Ben öylece duruyordum sırt üstü kollarım açık ve nehir beni ormanın içinden sürüklüyordu bir bilinmeyene… Hayatımda gördüğüm en güzel doğa manzarası karşısında, herşeyden korkan ben, kendimi bıraktım serin sulara…. Ağaçlar akıyordu sanki, bulutlar, gökyüzü… Güneş arada parlıyor arada ağaçların gölgesi düşüyordu ruhuma… O an ruhumun aktığını hissetmiştim ben, doğayla, kendimle, benliğimle bütünleştiğimi…
İşte hayat o an bence. Yaşadığım bu koca hayat aslında o anda saklı…
O kadar duru, o kadar akışkan, o kadar kontrol dışı, o kadar mucizevi ve güzel, en önemlisi de bir o kadar bireysel…
Teksiniz, siz sadece kendi özünüzsünüz, bu teklik bir bencillik yüklememeli insana, bu teklik bir aydınlanma, fark ediş olmalı hayatlarınızda…
Başkaları yok, tıpkı o nehirdeki ben gibiyiz bizler aslında. Muhteşem bir doğanın içine bir başımıza doğduk, vaktimiz sınırlı… İçinden akarken bu hayatın, kendimizi bırakıp izlemek lazım sessizce, çırpınsak da nafile.Sadece güzelliklere odaklanmalı anın içinde.Deneyim bu kadar basit, bu kadar yalın, sadece sende
ve özünde…
Fark et ve gülümse..
Nietzsche der ki “ Doğrular ve yanlışlar yoktur hayatta. Sadece yorumlar vardır”…
Ortaokuldaydım Nietzche’nin bu sözünü ilk okuduğumda, çok küçüktüm ama beni derinden sarsmıştı daha o yıllarda… Tam olarak anladığımdan değil ama daha o gün sorgulamaya başlamıştım.
Hayat sizin yorumlamanızdan ibaret herşeyi, herkesi, her olay ve her durumu… Çoğu zaman doğru dedikleriniz size öğretilenler,yanlış dedikleriniz de yine birilerinden öğrendikleriniz yanitoplumca bizlere dayatılanlar…
Oysa herkes biricik ve birbirinden çok farklı her konuda…Ayrı bir birey, ayrı bir kişilik, ayrı bir gerçekliğin içinde var olup geliyoruz dünyaya, içine doğduğumuz çevreler, kültürler, toplumlar farklı, konumlarımız farklı, şartlarımız farklı, ruhlarımız farklı en başta daha doğuştan…Nasıl mümkün olabilir ki herkes için mutlak bir doğru?
Bunu benim gibi erken yaşlarda sorgulamaya başlarsan eğer, hep biraz aykırı, hep biraz isyankar, hep biraz sürünün dışında kalacaksın. Bir yalnızlık hissidir kaplayacak içini, anlaşılmıyor olmaktan dert yanacaksın. Eğer bunu geç fark edenlerdensen, bazen öfke duyacaksın bunun bilinciyle yaşayanlara… İçten içe bildiğin için kaçırdığın ve başkaları için yaşadığın bir hayatın artık senden çok uzaklarda kaldığını…
Ve belki de hiç fark etmeyenlerden olacaksın sen, fark etmeyecek, edemeyecek, at gözlüklerinle yaşayacak, senin gibi olmayan herkesi suçlayacak ve daima eleştireceksin çevrendeki insanları…Eleştirdikçe rahatlamayacaksın üstelik, öfkenin kime yada neye olduğunu sorguladıkça hırçınlaşacaksın, ne yazık…
Üniversiteyi bitirdiğimde ailem Uzak Doğu’ya göndermişti beni tek başıma, yalnız seyahat tutkum sanırım o zamanlardan kalma.
Tropik bir adada body rafting yapmıştım. Bir ormanın içinde bindiğimiz kanodan inmiş ve kendimizi dalgalı akan nehir suyuna bırakmıştık. Ben öylece duruyordum sırt üstü kollarım açık ve nehir beni ormanın içinden sürüklüyordu bir bilinmeyene… Hayatımda gördüğüm en güzel doğa manzarası karşısında, herşeyden korkan ben, kendimi bıraktım serin sulara…. Ağaçlar akıyordu sanki, bulutlar, gökyüzü… Güneş arada parlıyor arada ağaçların gölgesi düşüyordu ruhuma… O an ruhumun aktığını hissetmiştim ben, doğayla, kendimle, benliğimle bütünleştiğimi…
İşte hayat o an bence. Yaşadığım bu koca hayat aslında o anda saklı…
O kadar duru, o kadar akışkan, o kadar kontrol dışı, o kadar mucizevi ve güzel, en önemlisi de bir o kadar bireysel…
Teksiniz, siz sadece kendi özünüzsünüz, bu teklik bir bencillik yüklememeli insana, bu teklik bir aydınlanma, fark ediş olmalı hayatlarınızda…
Başkaları yok, tıpkı o nehirdeki ben gibiyiz bizler aslında. Muhteşem bir doğanın içine bir başımıza doğduk, vaktimiz sınırlı… İçinden akarken bu hayatın, kendimizi bırakıp izlemek lazım sessizce, çırpınsak da nafile.Sadece güzelliklere odaklanmalı anın içinde.Deneyim bu kadar basit, bu kadar yalın, sadece sende
ve özünde…
Fark et ve gülümse..