TESTERE
Bir anda bütün dünya bir korku filmine dönüştü.
Bir gece uyuduk, uyandığımızda kendimizi Testere filminin içinde bulduk sanki.
Adeta sinsi bir katil bizi öldürmek için gözetliyor. Biz de sessizce bu ölüm oyunundan kurtulmayı bekleyen kurbanlar gibiyiz.
Sinema tarihinin en etkileyici korku filmlerinden birisi olan Testere filminde sıra dışı bir seri katilin, kurbanlarına yaşamın anlamını ve değerini anlatmak gibi bir takıntısı vardır. Kendilerine ölümcül oyunlar oynayarak hayatta kalma şansı tanımaktadır. İmkan dışı seçimlerde bulunması gereken kurbanlar, ellerinden gelen mücadeleyi verirlerken farkında olmadan yaşamak uğrunda neleri feda edebileceklerine de şahit olmaktadırlar.
(Bu katilin son kurbanları Adam ve Dr.Lawrence Gordon’dur. Bu adamlar birbirlerini hiç tanımazlar ama gözlerini açtıklarında aynı odadadırlar. Yerde kanlar içinde başka bir yabancı yatmaktadır. Adam kendini başından vurarak intihar etmiştir. İpuçlarını kullanarak neler olup bittiğini çözmeye çalışırlar. An itibari ile sekiz saatleri vardır.
Bu sürenin sonunda ya içlerinden biri ölecek ya da katil her ikisini de öldürecektir.)
Tıpkı Testere filmindeki katilin kurbanlarına öğrettiği gibi KOVID-19 Virüsünün de bizlere yaşamaya daha fazla değer vermemiz konusunda ders verdiğini ve pek çok şeyi değiştirdiğini düşünüyorum.
Kapitalist sistemin dayattığı çok tüketen, hızlı yaşam tarzından ‘ev tipi’ yaşam tarzına geçiş bazı insanlar için zor olsa da belki de Hz Mevlana’nın Mesnevi öğretisinde yer alan ‘herşey aslına döner’ anlayışı 21.yy ‘da böyle yer bulmuştur.
Sanal insan ilişkisinden gerçek insan ilişkisine, birbirinden haberdar olmadan yürütülen komşuluk ilişkisinden komşusunun ihtiyacını soran insan ilişkisine, birbirinden kopuk aile yaşamından bir arada aile yaşamına geçiş bu kadar ‘keskin ve acımasız’ olmasa belki de hiç gerçekleşmeyecekti.
2008 krizinden sonra yaşanan süreçte olduğu gibi ekonomik durgunluk korkusuna karşılık başta FED olmak üzere tüm Merkez Bankaları faiz indirerek, çeşitli destek paketleri açıklayarak bu sürecin zararını hafifletmeye çalışmaktadırlar.
Ancak ekonominin başkahramanı olan ‘insan’ların güven duygusu ne kadar sürede onarılacağı bilinmemektedir. Sistemin ise kendini yeniden şekillendirmesinin zaman alacağı açıktır.
Kapitalist sistem krizlerle de olsa kendini devam ettirmek için yol arayacaktır. Ancak ekonominin başkahramanı ‘insan’ların da kendilerini geleceğin ‘bozulan gelir dağılımı, işsizlik, gıda yetersizliği, iklim-enerji’ gibi krizlere karşı koruması şarttır.
Devletlerin para politikalarıyla artık sistemi tamirini hızla sağlanamadığı görüldüğü için ‘sosyalist’ nitelenen çözümler aranmaya başlanmıştır. Fransa’da özel hastanelerin kamulaştırılması bunun bir örneğidir.
Peki ABD’deki gibi 18 yaşından büyüklere verilecek 1000 USD gibi nakdi yardımlar dışında kalıcı, yapısal çözümler ne olabilirdi? 2008 krizi sonrasında parasal genişlemenin yeterince etkin olmadığı anlaşılmadı mı? Yoksa başka çözüm yolu mu yoktu?
Osmanlı Devleti’nde 19. yuzyılın ikinci yarısına kadar ciftcilerin kredi ihtiyaclarını karsılayabilecek ve devlet tarafından olusturulmus bir zirai kredi teskilatı yoktu. Ziraatcılar, bu yuzden kredi ihtiyaclarını asırı faizlerle borc veren tefecilerden sağlıyordu. Devlet tarafından ciftcileri tefecilerin elinden kurtarmaya yonelik ilk tesebbus Mithat Pasa’nın Nis Valiliği sırasında gerceklesmistir. 1863 yılında Sehirkoy’de (Pirot) kurulan ilk Memleket Sandığı, zaman icinde faydalarının gorulmesiyle birlikte 1867 yılından itibaren Osmanlı memleketinde yayılmaya baslamıstır.
İmece usuluyle sermayesini olusturan bu sandık, aynı zamanda halk arasındaki sosyal yardımlasma ve dayanısma duygularının da guclenmesine yol acmıstır. Midilli Memleket Sandığı, Midilli Adası’nda Osmanlı Devleti doneminde zirai kredi alanındaki ilk tesebbustur. Midilli Bankası’nın da temelini olusturmaktadır. Adadaki gayrimuslimler ihtiyaclarının olmadığı gerekcesiyle baslangıcta sandığın kurulması konusunda isteksiz davransalar da, daha sonra duruma razı olmuslardır.
Adada yetisen zeytin ve palamut gelirlerinden sandık sermayesi olusturulmustur. Midilli Memleket Sandıkları’nın yapısı ve isleyisi hakkında bir layiha kaleme alınarak, adada bir Memleket Sandığı kurulmustur. Midilli Adası halkı tefecilerin elinden kurtarılmıstır.(Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi 2005 yılı Sayı:53 Cabir Doğan ile Ferhat Güngör’ün Midilli Memleket Sandıkları makalelerinden alıntılanmıştır)
Tüm dünyada faizler neredeyse sıfıra yakın iken çıkış yolu Memleket Sandıkları gibi yapılarda mıydı?Yoksa tüketim yerine ‘takas’, üretim yöntemi ‘imece yöntemi, kooperatifçilik’ mi olmalı?Ne dersiniz?
Belki bu acımasız katil bize yeni üretim modelleri, davranış şekilleri ve yeni yaşam tarzını da beraberinde getirmiştir kimbilir?
Ponçik: Yazılarımı, katıldığım tv programlarını, radyo programlarını takip edenlerin bildiği üzere kapitalist sistemin ‘kriz’lerinin daha sık ve daha büyük olacağını hep belirtmiştim.
Geleceğin en büyük ekonomik sorunlarının da ‘bozulan gelir dağılımı ve işsizlik’ olduğunu belirtirim.
Son günlerde virüsün yarattığı krizin ekonomik boyutu tartışılmaktadır. Ancak gelir dağılımı bu kadar bozulmuşken, işsizlik sorunu gelişmiş ülkelerde bile baş göstermişken , yaklaşan gıda, iklim ve enerji krizleri kapıdayken bu yaşanan süreç kapitalist sistemin ‘erken gelmiş yapısal’ krizinden başka bir şey değildir.
Bundan bize düşen ders artık kısır inşaat anlayışından sıyrılıp ‘üretim ve kendine yetebilme’ modeline geçilmesidir. Bilmem anlatabildim mi?
Bir anda bütün dünya bir korku filmine dönüştü.
Bir gece uyuduk, uyandığımızda kendimizi Testere filminin içinde bulduk sanki.
Adeta sinsi bir katil bizi öldürmek için gözetliyor. Biz de sessizce bu ölüm oyunundan kurtulmayı bekleyen kurbanlar gibiyiz.
Sinema tarihinin en etkileyici korku filmlerinden birisi olan Testere filminde sıra dışı bir seri katilin, kurbanlarına yaşamın anlamını ve değerini anlatmak gibi bir takıntısı vardır. Kendilerine ölümcül oyunlar oynayarak hayatta kalma şansı tanımaktadır. İmkan dışı seçimlerde bulunması gereken kurbanlar, ellerinden gelen mücadeleyi verirlerken farkında olmadan yaşamak uğrunda neleri feda edebileceklerine de şahit olmaktadırlar.
(Bu katilin son kurbanları Adam ve Dr.Lawrence Gordon’dur. Bu adamlar birbirlerini hiç tanımazlar ama gözlerini açtıklarında aynı odadadırlar. Yerde kanlar içinde başka bir yabancı yatmaktadır. Adam kendini başından vurarak intihar etmiştir. İpuçlarını kullanarak neler olup bittiğini çözmeye çalışırlar. An itibari ile sekiz saatleri vardır.
Bu sürenin sonunda ya içlerinden biri ölecek ya da katil her ikisini de öldürecektir.)
Tıpkı Testere filmindeki katilin kurbanlarına öğrettiği gibi KOVID-19 Virüsünün de bizlere yaşamaya daha fazla değer vermemiz konusunda ders verdiğini ve pek çok şeyi değiştirdiğini düşünüyorum.
Kapitalist sistemin dayattığı çok tüketen, hızlı yaşam tarzından ‘ev tipi’ yaşam tarzına geçiş bazı insanlar için zor olsa da belki de Hz Mevlana’nın Mesnevi öğretisinde yer alan ‘herşey aslına döner’ anlayışı 21.yy ‘da böyle yer bulmuştur.
Sanal insan ilişkisinden gerçek insan ilişkisine, birbirinden haberdar olmadan yürütülen komşuluk ilişkisinden komşusunun ihtiyacını soran insan ilişkisine, birbirinden kopuk aile yaşamından bir arada aile yaşamına geçiş bu kadar ‘keskin ve acımasız’ olmasa belki de hiç gerçekleşmeyecekti.
2008 krizinden sonra yaşanan süreçte olduğu gibi ekonomik durgunluk korkusuna karşılık başta FED olmak üzere tüm Merkez Bankaları faiz indirerek, çeşitli destek paketleri açıklayarak bu sürecin zararını hafifletmeye çalışmaktadırlar.
Ancak ekonominin başkahramanı olan ‘insan’ların güven duygusu ne kadar sürede onarılacağı bilinmemektedir. Sistemin ise kendini yeniden şekillendirmesinin zaman alacağı açıktır.
Kapitalist sistem krizlerle de olsa kendini devam ettirmek için yol arayacaktır. Ancak ekonominin başkahramanı ‘insan’ların da kendilerini geleceğin ‘bozulan gelir dağılımı, işsizlik, gıda yetersizliği, iklim-enerji’ gibi krizlere karşı koruması şarttır.
Devletlerin para politikalarıyla artık sistemi tamirini hızla sağlanamadığı görüldüğü için ‘sosyalist’ nitelenen çözümler aranmaya başlanmıştır. Fransa’da özel hastanelerin kamulaştırılması bunun bir örneğidir.
Peki ABD’deki gibi 18 yaşından büyüklere verilecek 1000 USD gibi nakdi yardımlar dışında kalıcı, yapısal çözümler ne olabilirdi? 2008 krizi sonrasında parasal genişlemenin yeterince etkin olmadığı anlaşılmadı mı? Yoksa başka çözüm yolu mu yoktu?
Osmanlı Devleti’nde 19. yuzyılın ikinci yarısına kadar ciftcilerin kredi ihtiyaclarını karsılayabilecek ve devlet tarafından olusturulmus bir zirai kredi teskilatı yoktu. Ziraatcılar, bu yuzden kredi ihtiyaclarını asırı faizlerle borc veren tefecilerden sağlıyordu. Devlet tarafından ciftcileri tefecilerin elinden kurtarmaya yonelik ilk tesebbus Mithat Pasa’nın Nis Valiliği sırasında gerceklesmistir. 1863 yılında Sehirkoy’de (Pirot) kurulan ilk Memleket Sandığı, zaman icinde faydalarının gorulmesiyle birlikte 1867 yılından itibaren Osmanlı memleketinde yayılmaya baslamıstır.
İmece usuluyle sermayesini olusturan bu sandık, aynı zamanda halk arasındaki sosyal yardımlasma ve dayanısma duygularının da guclenmesine yol acmıstır. Midilli Memleket Sandığı, Midilli Adası’nda Osmanlı Devleti doneminde zirai kredi alanındaki ilk tesebbustur. Midilli Bankası’nın da temelini olusturmaktadır. Adadaki gayrimuslimler ihtiyaclarının olmadığı gerekcesiyle baslangıcta sandığın kurulması konusunda isteksiz davransalar da, daha sonra duruma razı olmuslardır.
Adada yetisen zeytin ve palamut gelirlerinden sandık sermayesi olusturulmustur. Midilli Memleket Sandıkları’nın yapısı ve isleyisi hakkında bir layiha kaleme alınarak, adada bir Memleket Sandığı kurulmustur. Midilli Adası halkı tefecilerin elinden kurtarılmıstır.(Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi 2005 yılı Sayı:53 Cabir Doğan ile Ferhat Güngör’ün Midilli Memleket Sandıkları makalelerinden alıntılanmıştır)
Tüm dünyada faizler neredeyse sıfıra yakın iken çıkış yolu Memleket Sandıkları gibi yapılarda mıydı?Yoksa tüketim yerine ‘takas’, üretim yöntemi ‘imece yöntemi, kooperatifçilik’ mi olmalı?Ne dersiniz?
Belki bu acımasız katil bize yeni üretim modelleri, davranış şekilleri ve yeni yaşam tarzını da beraberinde getirmiştir kimbilir?
Ponçik: Yazılarımı, katıldığım tv programlarını, radyo programlarını takip edenlerin bildiği üzere kapitalist sistemin ‘kriz’lerinin daha sık ve daha büyük olacağını hep belirtmiştim.
Geleceğin en büyük ekonomik sorunlarının da ‘bozulan gelir dağılımı ve işsizlik’ olduğunu belirtirim.
Son günlerde virüsün yarattığı krizin ekonomik boyutu tartışılmaktadır. Ancak gelir dağılımı bu kadar bozulmuşken, işsizlik sorunu gelişmiş ülkelerde bile baş göstermişken , yaklaşan gıda, iklim ve enerji krizleri kapıdayken bu yaşanan süreç kapitalist sistemin ‘erken gelmiş yapısal’ krizinden başka bir şey değildir.
Bundan bize düşen ders artık kısır inşaat anlayışından sıyrılıp ‘üretim ve kendine yetebilme’ modeline geçilmesidir. Bilmem anlatabildim mi?