ALTIN
Babam ortaokulu bitirdiği yıl liseyi okumak üzere tek başına İstanul’a yola çıkmış.Herşeyi, ailesini, sevdiklerini, doğduğu büyüdüğü toprağı Eğin/Kemaliye’yi geride bırakıp kendine hayat kurmak üzere yola koyulmuş.
Gündüzleri bir kasabın yanında çalışıp , Vefa Lisesi’nin gece bölümüne devam etmiş.Geceleri de çalıştığı kasapta kalarak liseyi bitirmiş.Üniversiteyi kazanmış, bir yandan işe girmiş.Yüreğinde Eğin sevgisi, kalbinde ailesinin özlemi….Babam için Eğin çocukluğu, gençliği, toprağı herşeyidir…
Benim için Eğin dedem ve anneannemdi.Her yaz okul kapanışıyla gittiğimiz Eğin’de dedem otobüsün önüne çıkar bizi beklerdi.Ayaklar şişse, uyku uyumadan 24 saat yol gidilse de o otobüs yolculuğu hiç zor gelmezdi.Dedem Eğin’in sevilen esnaflarındandı. Küçücük bakkal dükkanının misafiri, müşterisi eksik olmazdı. Benim için Eğin dedemdi, dede toprağımdı şimdi ise dayım…
Eğin, Kemaliye Fırat kenarında şirin bir ilçedir. Dağ köyleri ayrı ayrı yerlerde olsa da herkesin birbirini tanıdığı, sıcak samimi tarihi evleri , muhteşem güzellikleriyle, Kadıgölü, Kırkgöz gibi sularıyla, Karanlık Kanyonla eşsiz bir coğrafyası vardır.Güneş Eğin’den başka doğar.
Son günlerde Egin’den Eğinlilerden ‘altın madenine Hhyır’ sözleri yüksek sesle gelmeye başladı.Ilıçta yapılan siyanürle altın arama faaliyeti artık Kemaliye’de başlayacak, Çöpler bölgesindeki yok olan doğa artık tüm Eğin’i de öldürecekti.İlçenin merkezinde akan Kadıgölünde (Osmanlı zamanında bir kadı suyu geçmeye çalışırken o coşkun akan suya kapıldığından ismi Kadıgölü olmuş) ise HES yapılacağı konuşulmaya başlanmıştır.
Büyükbabam ben çocukken Sarıçiçek Yaylasına Almanya’dan gelen bilimadamlarının bir sürü bitkiyi ilaç sanayinde kullanmak üzere Almanya’ya götürdüklerini anlatmıştı.Sonrasında da ‘Eğinin her yerinin altın’ olduğunu söylemişti.Haklıydı.Eğinin suyu, doğası, ağacı, çiçeği, böceği, dutu pekmezi herşeyi altındı.
Şimdi siyanürle altın aramaya Eğinlilerin yüksek sesle bağırması son derece haklıydı.Dünlerini, bugünlerini, yarınlarını korumaya çalışıyorlaradı.
Tüm dünyada ‘sürdürebilirlik’ kavramı en değer verilen kavram haline gelmiştir. Sürdürülebilirlik; “ekonomik kalkınma ve refahın geliştirilmesi için atılan adımların insanlara ve gezegenimize zarar vermeyecek bir biçimde geliştirilmesi ve sürdürülmesi”dir.
Sürdürülebilir yaşam, sürdürülebilir kalkınma gibi kavramlar artık pek çok ülkenin hedeflerinden biri haline gelmiş, gündemlerinin en tepesine oturmuştur.
Ekonomik büyümeyi ön planda tutan politikacılar ve şirketlerini kolay yoldan büyütmeye hevesli yerli ve yabancı şirketler kar güdüsü ile hareket ettikleri için gündemlerinde çevrenin göreceği hasar yer almaz.Zamanla doğaya verilen zararın faturasını toplum öder.
Günümüzde yaşanılan sıkıntılar bile bu kavramın ihmalinden kaynaklanmaktadır. Nasıl mı? İnşaat sektörünün ekonomiyi canlandırıcı etkisi eski çağlardan beri bilindiğinden pek çok ülke ekonomik büyüme için inşaat sektörünü canlandırır.
Pek çok kaynakta Mısır’da piramitlerin yapımının sebebinin de bu olduğu belirtilmiştir. Oysa bu canlanma kısa vadede etkili olsa bile uzun vadede kalkınmaya hizmet eden bir etkiye sahip değildir. İnşaat sektörü ekonomik canlanmayı sağlasa da uzun vadede doğaya verilen tahribat doğal yaşam alanlarının azalmasıyla deprem gibi doğal afetlerde olumsuz etkisi zamanla ortaya çıkmaktadır.
Bugün çok karlı görünen bir ekonomik karar aslında yarını çalan, yaşamı ortadan kaldıran bir adım olabilir.
Peki ekonomide, yaşamda sürdürülebilirlik nasıl olmalıdır?Sürdürülebilir kalkınma nedir?Aslında sürüdülebilir kalkınma Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda Atatürk’ün uyguladığı politikalarda çok rahat görülebilmekteydi.
Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda ekonomik olarak zayıf, güçsüz bir yapı hakimdi. Halkın tarım ve askerlik dışında geçim kaynağı yoktu ve uzun yıllar süren savaş pek çok şeyi bitirmişti. Devlet eliyle her bir yörenin yapısına uygun fabrikalar kuruldu.
Fabrikanın kurulmasıyla yaşam canlanıp bölge kalkınmıştı. Şeker fabrikası kurulan bölgeye okul, hastane kurulup bir anda tüm yaşam canlandığı bilinmektedir. Şeker fabrikasından çıkan küspe hayvan yemi olarak kullanılıp hayvancılık geliştirildi.Bir nevi yaşam, toplumb‘bütüncül’ olarak ele alındı. Hereke’de halı fabrikası kurulması, Sümerbank dokuma fabrıkası, Seka kâğıt fabrikası, tütün fabrikaları gibi fabrikalarla ekonominin üretime dayandırılması sağlandı.
Bir yandan da fabrikanın bölgeye zarar vermeden üretimi desteklendi.
Sürdürülebilir kalkınma için en güzel örnek çevreye saygılı, bölgenin yapısına uygun fabrikaların kurulduğu yıllardaki uygulamalardır.
Bugün ise kısa vadeli atılan adımlar, geleceği çalmaktan öteye gitmemektedir. Tüm dünyanın iklim değişimleri için çözüm arayışına girdikleri, en büyük tehlikeyi doğanın kaybı gördükleri bugünlerde ne yazık ki ülkemizin her yerinden ‘HES istemiyoruz’ şeklinde sesler yükselmektedir.
Yarın ülkemiz için çok geç olabilir.
Ünlü yazar Sabahattin Ali’nin sözünde olduğu gibi ‘Çok geçten daha kötüsü yoktur hayatta’
Çok geç olmadan ‘sürdürülebilir’ yaşam ‘sürdürülebilir kalkınma’ ‘sürüdürülebilir ekonomik kararlar’ hayatımızda yer alması dileğiyle….