“MADENCİLİK BAKANLIĞI” ACİLEN KURULMALIDIR..!
Ülkelerin gelişmişlik seviyelerini belirleyici en önemli unsur,
ENERJİ, MADEN, ENDÜSTRİYEL HAMMADDELER başta olmak üzere, yeraltı varlıklarını katma değere dönüştürmeleridir.
Bunun için de öncelikle sistematik arama faaliyetlerine yeterli kaynağı ayırarak, yüz ölçümlerinin her bir noktasının, 2000 m derinliklerinde nelerin barındığını biliyor olmaları gerekir.
4. Sanayi devrimini yaşamakta olan ABD, Almanya, İngiltere, Fransa başta olmak üzere gelişmiş ülkeler; bu gerçeğin farkında olarak 50 yıl önce ülke topraklarının altında ne olduğunu öğrenmiş ve bunları üreterek sanayileşmelerini tamamlamış bulunmaktadırlar. Mevcut kaynaklarını tükettikten sonra da , başka coğrafyalardaki kaynakları değerlendirmek üzere proje ve politikalar geliştirmiş ve uygulamaya koymuşlardır. Günümüzde Orta Doğu başta olmak üzere kriz ve kaosların yaşanmakta olduğu tüm bölgeler dikkatle incelendiğinde, enerji ve doğal kaynak arayışı esaslı çıkar çatışmaları olduğu anlaşılmaktadır.
Uzay madenciliğinin gündeme geldiği günümüzde, biz ise yeterli kaynaklarla gerekli çalışmaları yapmadığımızdan, bu gün bile Ülke topraklarımızın bırakınız iki bin metreleri, yüz elli metre derinliğinde potansiyelimizin ne olduğunu, nelerin bulunduğunu dahi belirli bir doğruluk derecesi ile tahmin edememekteyiz. Bu yönü ile doğal kaynak yönünden bakir bir ülke sayılırız.
Aslında, genç Cumhuriyetimizin bu olgunun farkında olan kurucu iradesi de bu yönde hamleler yapmış, oluşturduğu Sümerbank, Etibank, TTK, TKİ, Demir Çelik İşletmeleri, Maden Tetkik Arama gibi ulusal kuruluşlar aracılığı ile o yıllarda ulusal gelire madenciliğin katkısı %25-30’lar seviyesine ulaştırılmıştır.
Bir yandan da bu kuruluşlar aracılığı ile eli torna tutan, sanayi tipi disiplinli insan gücünün yetiştirilmesi sağlanmıştır. Ancak 1950 yıllardan itibaren çeşitli nedenlerle maalesef bu süreç akamete uğratılmış ve potansiyelimiz harekete geçirilememiş ve atıl bırakılmıştır. Öte yandan, Zonguldak, Şırnak, Siirt, Elbistan,Soma ve Ermenek’te yaşanan madencilik faciaları sonrası gerek yetkililerde gerekse bazı diğer kesimlerde dile getirilen maden ocaklarını kapatılması düşüncesi maalesef 150 yıl önceki teknoloji ve bilim seviyesinde bile söz konusu olmamıştır. Tüm dünyada, bir yandan iş sağlığı ve güvenliği önlem ve ekipmanına yatırım yapılırken, öte yandan da üretim yöntemlerinde ileri teknoloji ürünlerine, yeraltında insansız robotik sistemlere geçilmiştir. Özetle bir yandan üretim kapasiteleri olabildiğince artırılırken aynı zamanda kullanılan insan gücünde önemli düşüşler sağlanmıştır. Bunun sonucunda, artık madencilik de emek yoğunluğu en aza indirilmiş sektörler arasına girmiştir. Bunun sonucunda da, ağır ve tehlikeli işler kapsamında olan yeraltı işletmeciliğindeki iş kazalarında da üretim değerlerine göre önemli azalmalar olmuştur. Son on yıl içinde yaşanan katliam boyutundaki madencilik kazaları, ne yazık ki bu konuda bir çelişki olduğunu gösteriyor. Öyleyse eğitim – öğretim – istihdam - iş güvenliği, üretim ve verimlilik politikalarımızda önemli açmazlar, ihmaller ve vurdumduymazlıklar var demektir. Her şeyden önce madenciliğin ilk yatırım maliyeti yüksek kurumsal girişimin ve oldukça profesyonel yaklaşımların esas alınması gereken, seçilen üretim yöntemleriyle jeolojik belirsizliklerin ve çevresel unsurların maliyete yansıtıldığı bir sektör olduğu açıktır. Nitekim tüm dünyada da bu sektörde egemen olan yapının, finansman sorunu olmayan çok uluslu dev şirketler ve kamu ağırlıklı iktisadi kuruluşlar olmasının nedeni budur. Ülkemizde ne yazık ki son 40 yılda uygulanan ekonomik politikalar sonucunda bir yandan devlet yatırımdan çekilirken öte yandan özel girişimlerin bu kapasiteye uygun olarak madenciliğe girişi sağlanamamıştır. Öte yandan enerji ve madencilik sektörü başta olmak üzere, devletin mülkiyet ve ekonomideki çok fazla ağırlığı nedeniyle “DEVASA BİR İKTİSADİ İŞLETME” olarak ifade ettiğim Ülkemizde; iktidar ve iddialı muhalefetin seçim beyannamelerinde, bu sektörün; insan ve çevre dostu yöntemlerle daha fazla katma değer yaratmak üzere nasıl değerlendirileceği konusunda bir bilginin olmaması, önemli bir açmazımız olduğunu göstermektedir. Öyle ise, Öncelikle ülke topraklarımızın, maden potansiyelinin, kısa, orta ve uzun vadeli plan ve programlar çerçevesinde hiç değilse 500 m derinliklerde aranarak ortaya konulması, ekonomik değer taşıyan sahaların katma değer yaratacak endüstriyel uç ürünlerin elde edileceği entegre tesisler ve çevre dostu yöntemlerle
ÜRETİMİ ACİL BİR GÖREVDİR. ÜRETİM VERİMLİLİĞİ BİR YANA, yeni faciaların yaşanmaması için madencilik rejimimizin yeniden yapılandırılarak çağdışı ”çoban-MOSTRA madenciliği” sisteminden “Bilimsel Madencilik” modeline geçilmelidir. Bunu sağlayacak finansal ve hukuki düzenlemeleri oluşturulacak MADENCİLİK BAKANLIĞI acilen kurulmalıdır.