Bank of America’nın (BofA) dün Türk bankaları için yaptığı hedef fiyat güncellemeleri, sadece finans piyasaları açısından değil, genel ekonomik beklentiler bağlamında da dikkatle incelenmesi gereken bir gelişme.
Hedef fiyatlar, bankaların gelecekteki kârlılık potansiyelini, sermaye yapılarını ve risklerini değerlendiren önemli bir göstergedir. Türkiye gibi yüksek enflasyon, dalgalı döviz kurları ve yüksek faiz oranlarıyla mücadele eden bir ekonomide bu tür revizyonlar, piyasaların gelecekteki hareketlerini anlamak için güçlü bir ipucu niteliği taşır.
Türkiye ekonomisi, son yıllarda yüksek faiz oranları ve enflasyon baskılarıyla karşı karşıya. Merkez Bankası, enflasyonu kontrol altına almak amacıyla politika faizini %35 seviyesine kadar yükseltmiş durumda. Ancak bu durum, ekonomide kredi maliyetlerini artırarak şirketlerin finansmana erişimini zorlaştırırken, büyüme üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor.
Ticari kredi faizlerinin %40-50 bandına ulaşması, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin (KOBİ) finansmana erişimini neredeyse imkânsız hale getiriyor. Örneğin, 2024 yılında ticari kredilerde kullandırılan toplam kredi hacmi bir önceki yıla göre %15 azaldı. Tüketici kredilerinde ise aynı yıl %8 oranında bir gerileme yaşandı. Bu tablo, ekonomideki daralmanın finansal sektöre yansıyan bir yansıması niteliğinde.
Türk bankacılık sektörünün karşılaştığı bu zorluklar, benzer ekonomik koşulları yaşayan ülkelerde de gözlemlenmiştir. Örneğin, Arjantin, yüksek enflasyon ve faiz oranları nedeniyle bankaların hedef fiyatlarının sık sık aşağı yönlü revize edildiği bir piyasa yapısına sahiptir. 2023 yılında Arjantin’de yıllık enflasyon %110 seviyesine ulaşırken, politika faizleri %97,5’e yükselmiştir.
Bu durum, bankacılık sektöründe güven kaybına ve borsa performansının %20 oranında düşmesine neden olmuştur. Buna karşın Brezilya, faiz oranlarını %13 seviyesinde tutmasına rağmen enflasyonu %3,5’e düşürmeyi başarmış ve bankacılık sektöründeki yatırımcı güvenini korumuştur. Brezilya bankalarının hisseleri, 2023 yılında Bovespa Endeksi’nde %12 değer kazanarak olumlu bir örnek oluşturmuştur.
Türkiye’de ise en güçlü senaryo, mevcut ekonomik koşullar göz önüne alındığında bir ekonomik durağanlık olarak şekilleniyor. Yüksek faiz oranları ve enflasyonist baskılar nedeniyle şirketlerin borçlanma ve yatırım yapma iştahı sınırlı kalıyor. 2024 yılı sonunda sanayi üretim endeksi sadece %1,2 artış göstermiştir. Bu, ekonominin düşük bir büyüme patikasında ilerlediğini açıkça ortaya koyuyor.
Bankaların hedef fiyatlarının bu senaryoda durağan veya hafif aşağı yönlü olması muhtemel görünüyor.
Ancak, bankacılık sektörünün sermaye yeterliliği açısından sağlam kalması, daha ciddi risklerin önüne geçebilir. Türkiye’de bankaların sermaye yeterlilik oranı 2024’te %18,3 seviyesinde gerçekleşerek uluslararası standartların üzerinde kalmıştır.
Olumlu bir senaryonun gerçekleşmesi ise ancak enflasyonun %10-15 bandına, politika faizlerinin ise %20-25 seviyelerine çekilmesiyle mümkün olabilir. Böyle bir durumda, şirketlerin kredi maliyetleri azalacak ve yatırımlar hızlanacaktır. Bankalar, genişleyen kredi portföyleri ile hedef fiyatlarını yukarı yönlü taşıyabilir. Ancak bu senaryonun gerçekleşmesi, sadece para politikalarıyla değil, aynı zamanda uluslararası yatırımcı güvenini artırmaya yönelik reformlarla mümkündür.
Olumsuz bir senaryo ise yüksek faiz ve enflasyonun uzun süre devam etmesiyle şekillenir. Bu durum, şirketlerin borç ödeme kapasitelerini daha da zayıflatabilir ve iflasların artmasına yol açabilir. 2024 yılı sonunda Türkiye’de kredi geri dönüş oranı %5,4’e yükselmiştir ve bu bankaların sermaye yapılarını baskılamaya başlamıştır. İşsizlik oranı aynı dönemde %10,7’ye çıkarken, tüketici güven endeksi 61,9 seviyesine kadar gerilemiştir. Bu tür göstergeler, ekonomik güvensizliğin arttığı bir tabloyu yansıtmaktadır.
Sonuç olarak, Türk bankalarına yönelik hedef fiyat güncellemeleri, ekonominin genel durumu hakkında önemli ipuçları veriyor. Mevcut makroekonomik dinamikler ışığında en güçlü senaryo ekonomik durağanlık olsa da olumlu bir dönüşüm mümkün. Bu dönüşümün gerçekleşmesi için enflasyonu düşürmek, faiz oranlarını sürdürülebilir bir seviyeye çekmek ve yapısal reformlarla uluslararası yatırımcı güvenini artırmak gerekiyor.
Yatırımcılar açısından bakıldığında, kısa vadeli dalgalanmalardan ziyade uzun vadeli büyüme potansiyeline odaklanmak önem taşıyor. Türkiye’nin ekonomik dönüşümü, doğru reformlarla güvenli ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşabilir.
Bankaların hedef fiyatları, bu dönüşümün bir göstergesi ve aynı zamanda bir yol haritası olarak yakından takip edilmelidir. Unutmamalıyız ki, her kriz, doğru politikalarla fırsata dönüştürülebilir.