“Abi bak, bu sefer farklı. Arzı destekleyerek enflasyonu düşüreceğiz.”
“Öyle mi? Bir de bana ‘Bu sefer çok güzel olacak’ diyen emlakçılar gibi konuşma. 1980’lerde Reagan da böyle dedi, sonu ne oldu gördük.”
Bakan Mehmet Şimşek’in “enflasyonla mücadelede arzı destekliyoruz” açıklaması, ekonominin klasik tartışmalarından birini yeniden gündeme getirdi. Piyasada daha fazla mal ve hizmet olursa fiyatlar düşer mi? Teoride mantıklı. Ama geçmişe bakınca, bu yöntemin her zaman beklenen sonucu vermediğini görebiliyoruz. Enflasyon, sadece "bir şeyin az olması" nedeniyle çıkmaz; maliyetler, talep dengesi ve psikolojik faktörler gibi birçok değişken devrede olur. Peki, arzı artırarak enflasyonu kontrol altına almak, gerçekten çözüm mü?
Biraz geriye gidelim...
Reaganomics: Arz Yönlü Ekonomi ve Çöküşe Giden Yol
1980’lerde ABD Başkanı Ronald Reagan, “arz yönlü ekonomi” adıyla bilinen bir modeli hayata geçirdi. Vergileri düşürdü, şirketlerin maliyetlerini hafifletmek için düzenlemeleri kaldırdı, üretimi teşvik etti. Mantık basitti: Şirketler daha fazla üretim yapar, maliyetler düşer, fiyatlar dengelenir. Ancak teoride harika görünen bu politika, sahada bambaşka bir etki yarattı.
Şirketler üretimlerini artırdı ama devletin gelirleri azaldı. Bütçe açığı hızla büyüdü, düşük gelir grupları üzerindeki vergi yükü arttı, enflasyon tam olarak hedeflendiği gibi düşmedi. Üst gelir grubundakiler refahlarını artırırken, alt gelir grubu için hayat daha pahalı hale geldi. "Zenginlerin cebine giren para aşağı doğru damlar" düşüncesi, ekonomi tarihindeki en başarısız efsanelerden biri olarak kaldı.
Bugün Türkiye’de de arzı destekleyerek enflasyonu düşürme planı var. Ancak geçmiş deneyimler gösteriyor ki, bu yöntemin tek başına etkili olması için birçok faktörün aynı anda kontrol edilmesi gerekiyor.
Türkiye’de "Üretelim, Ucuzlasın" Mantığı Çalışır mı?
Bir markete girip raflardaki etiketlere baktığınızda, bir kilo domatesin neden bu kadar pahalı olduğunu anlamak için ekonomist olmaya gerek yok. Üretim maliyetleri yükselmiş, mazot fiyatları artmış, döviz kuru yüzünden lojistik giderleri fırlamış, aracılar kar marjlarını şişirmiş, çiftçi ise kazandığından çok harcıyor. Peki, üretimi artırınca bunlar değişecek mi?
Diyelim ki devlet tarım sektörüne teşvik verdi, çiftçiler daha fazla ekim yaptı, üretim arttı. Ama maliyetler aynı seviyede kaldığında çiftçi nasıl daha ucuza satacak? Arz artarsa ama üretici maliyetini düşüremezse, kâr marjı daralır. Peki, zarar eden bir üretici uzun vadede üretime devam edebilir mi? Edemez. O zaman kısa vadeli fiyat düşüşü uzun vadede sürdürülebilir olmaz ve piyasa tekrar sıkışır.
Bunun en iyi örneklerinden biri, 1990’larda Rusya’da yaşandı. Devlet, gıda fiyatlarını düşürmek için tarımsal üretimi artırmaya karar verdi. Çiftçilere teşvikler verildi, üretim arttı. Ama maliyetler değişmedi. Piyasada oluşan fiyat baskısı çiftçileri zarara uğrattı, birçok üretici iflas etti. Sonuç? Arz tekrar azaldı, fiyatlar yeniden yükseldi.
Türkiye’de benzer bir senaryo yaşanır mı? Eğer arz artışı sağlanırken maliyetler ve piyasa dengeleri göz ardı edilirse, enflasyon düşmeyeceği gibi üreticiler zarar görebilir.
Ekonomide Tek Çözüm Yoktur: Dengeli Yaklaşım Şart
Bugün enflasyonu düşürmek için arzı desteklemeyi konuşuyoruz. Ama üreticinin maliyetleri düşmezse fiyat nasıl gerileyecek? Tüketicinin alım gücü artmazsa, piyasada talep baskılanmaya devam edecek. Gelir dağılımı düzeltilmezse, enflasyonun etkileri düşük gelir grubu için daha ağır hissedilecek.
Eğer arz yönlü ekonomi tek başına işe yarasaydı, bugün dünya bambaşka bir noktada olurdu. Ancak tarihe baktığımızda, sadece arzı artırarak enflasyonu kontrol altına alabilmiş bir ekonomi örneği bulmak pek mümkün değil. Üretimi artırırken, maliyetleri azaltacak yapısal reformlar yapmak, talep tarafını yönetmek, vergi politikalarını buna uygun hale getirmek gerekiyor.
Yani sadece “arzı artırıyoruz” demek yetmez. Üretici, fiyat kırarsa zarar etmemeli. Alıcı, fiyat düştü diye harcayamayacak durumda olmamalı. Ve en önemlisi, bu politika "bu sefer farklı olacak" umuduyla değil, tüm verilerle desteklenmiş bir şekilde yürütülmeli. Aksi takdirde, fazla üretim yapan ama zarar eden bir piyasa yaratıp sonunda yine enflasyonla boğuşan bir ülke olmaktan öteye gidemeyiz.
Sonuç: "Bu Sefer Farklı Olacak" Diyenlere Selam Olsun
Ekonomide en büyük hata, "Bu sefer farklı" diye düşünmektir. Çünkü çoğu zaman, aynı yöntemler aynı sonuçları doğurur. Eğer Türkiye’de arz yönlü politikalar gerçekten işe yarayacaksa, maliyetler, talep dengesi ve üreticilerin sürdürülebilirliği de birlikte ele alınmalı. Yoksa birkaç yıl içinde yine aynı soruyu soruyor oluruz:
— “Abi bak, arzı destekliyoruz, enflasyon düşecek.”
— “Hadi canım sen de! Bir de bunu çiftçilere anlat bakalım.”
Bu defa gerçekten farklı olacak mı, bekleyip göreceğiz. Ama tarihten öğrendiğimiz bir şey var: Eğer plan sadece arzı artırmaksa, bu hikâyenin finali çoktan yazılmış olabilir.
Cok haklısınız.. Oncelikle talep yoğun sektörler uzerinde maliyet dengelerini gözeten bazı pilot çalışmalar yapilmali, deneyerek degil, dogru analizler yaparak, formumuza uygun şartlar geliştirilmelidir.. yani finansal gerçeklerimize uygun alt yapı oluşturulmadan arzı arttırmak, malumun testi anlamına gelecektir.. Sezer hn. reel ve cok doğru bir tespit yapmış.
Yaklaşımınızda anahtar "finansal gerçeklerimize uygun alt yapı oluşturulmadan arzı arttırmak, malumun testi". Bu muhteşem. Teşekkür ederim Şafak Bey.