Meslek Odaları Vesayet Altına Alınarak Yeni Dünya Düzeninde Rol Almaları Sağlanamaz
Bir yandan insanlığın; bilimi ile inancı ile ideolojisiyle yaşamsal boyutu ile çok ciddi sınavdan geçirildiği Kovıd-19 salgını sonrası oluşması kaçınılmaz olan YENİ KÜRESEL DÜZEN, öte yandan fiziksel dünya ile dijital sistemler ve biyolojik varlıklar arasındaki ilişkilerin yeniden kurgulandığı, robotik yaşamın ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamın tüm alanlarında egemen olacağı DÖRDÜNCÜ SANAYİ DEVRİMİ süreci; içinde bulunduğumuz 21. yüz yılı biçimlendirmektedir. İnsanlık, salgın etkisi ile top yekun yok olma tehlikesine karşı mücadele ediyorken, eş zamanlı ve paradoksal olarak da tüm zamanların en konforlu yaşam olanağını sunan robotik çağı oluşturma serüvenini yaşamaktadır.
Kovıd-19 pandemisi göstermiştir ki endüstri 4 devrimini, uzay madenciliğini yakalamakta olan insanlık; maalesef virüse çözüm bulamamış, paniklemiş, hayal kırıklığı yaşamıştır. Bu güne kadar, bulunan çare de ne yazık ki ilkel çağlardan beri uygulanagelen; mesafe, maske ve hijyen üçlemesi olmuştur. Bununla birlikte, Ülkemiz başta olmak üzere, tüm Dünya sağlık emekçilerinin özverili çabaları elbette takdire değerdir. İnsanlık kendilerine minnettardır. Bu çabalar sonucunda nispeten daha az hasarla atlatma olasılığı elbette vardır.
Ancak, gelinen bu noktada insanlığın; hak, hukuk, adalet ve eşitliğin egemen olduğu özgür, demokrat, daha konforlu yeni bir toplumsal düzeni kurabilmesi için teolojik yada ideolojik eksenli olsun her türlü dogmatik yaklaşımlardan kaçınması gerekmektedir.
Aksine teolojinin de bilimin de ideolojinin de birbirini vesayet altına alma girişimlerine izin vermeden söz konusu hedef için odaklandırılmalıdır.
Bu bağlamda, yeni dünya düzeninin oluşumunda; ortak toplumsal çıkarlar etrafında örgütlenmiş, sosyal sorumluluk anlayışı ile hareket eden, ortak aklın egemen olduğu sivil toplum kuruluşu (STK) niteliğindeki yapılar çok daha öne çıkmak durumundadır.
Sivil toplum örgütleri; kar amacı gütmeyen gönüllülük esasına dayalı kuruluşlar olarak hem hükümetten hem de iş sektöründen bağımsızdır. Görevleri dar bir grup insanın çıkarlarını artırmak yerine kamu yararını gözetmek ve kamu yararına hizmet etmektir.
Faaliyetleri arasında, bunlarla sınırlı olmamak üzere, çevresel, sosyal, savunuculuk ve insan hakları çalışmaları yer almaktadır. Halk sağlığını korumak, herkesin ulaşabileceği kaliteli sağlık hizmeti için çalışmak, adil bir toplum için, demokrasi ve insan hakları adına hukuk sisteminin gelişmesine katkı sağlamak, bilim ve teknolojinin çevre dostu yaklaşımlarla toplum yararına kullanımına dönük proje ve politikaların oluşturulmasına çaba göstermek de amaçları arasındadır.
Bu yönüyle kamu kurumu niteliğinde tüzel kişiliğe sahip olan Türkiye Barolar Birliği, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve Türk Tabipler Birliği gibi meslek odaları da STK niteliğindedir.
Bu birlikler; birer meslek kuruluşu olarak mesleki yetkinliğin ve etik değerlerin geliştirilmesi, üyelerinin maddi, manevi haklarının korunması konularının yanında çok daha önemli ölçüde sektörleriyle ilgili faaliyetlerin; kamu ve ülke çıkarları doğrultusunda gerçekleşmesi için de sosyal sorumluluk anlayışı ile çaba göstermek durumundadırlar.
Yönetimlerin de, odaların bu fonksiyonlarını, tehdit olarak görmek yerine; sağlıklı, demokratik, kalkınmış bir toplum oluşumu için işbirliği yapılacak sorumlu organizasyonlar olarak benimsemiş olmaları gerekmektedir. Dolayısıyla da bu kuruluşları vesayet altına alma girişimleri yerine, daha etkin, daha katılımcı, daha verimli çalışma için paydaş olarak değerlendirmelidirler. Elbette bu kuruluşlarımız da asıl fonksiyonları olan meslek mensuplarının hak ve yetkileri kadar, toplumun genel çıkarlarının korunması için de çalışmakla yükümlüdür. Bu doğrultuda asıl fonksiyonlarını bir yana bırakmadan yönetimle işbirliğine hazır olmalıdırlar.
Sonuç olarak, insanların yerini insan yapımı sistemlerin alacağı dördüncü sanayi devrimi, insanlık için yeni fırsatlar kadar, rekabeti ve kaygıları da gündeme getirmiştir. Demokrasiyi, hukuku, bilimi, tekniği ve kamu yararını gözeten faaliyetleri, katılımcı bir yaklaşımla yapmaları gereken meslek odalarımızın; tepkisel yasal düzenlemelerle; yeni dünya düzeninde rol almaları sağlanamaz. Ülkemizin gündemine oturmuş olan bu sorunun, yaratıcılık, eleştirel düşünme, işbirliği, ortak akıl ve sağduyu ile çözümü en uygun yaklaşımdır. Umarım öyle de olur.