KURUMSALLIK
Kurumsallık kavramı; iş dünyasında, verimlilik, performans yönetimi, rekabet gücü, inovasyon vb gibi çokça lafı edilen, koca koca şirketlerin bu sıfatı kazanabilmek uğruna yoğun çabalar harcadığı, uzmanlara başvurduğu ve zaman zaman bu amaçla ciddi yatırımlar yaptığı popüler kavramlardan birisidir. Bu yazıda amatörce, bilimsel literatürde kurumsallık ile kastedilen nedir, hangi firmalara kurumsal nitelemesi yapılabilir, toplumumuzda kurumsallık algısı nedir sorularına cevaplar aranacaktır. Kurumsallık üzerine onlarca yayın bulunduğu, konunun artık başlı başına bir uzmanlık alanı olduğu ve hatta yönetim bilimlerinin bir başlığı olduğu düşünüldüğünde, bir Reklamcı olarak yazar tarafından bu yazıda yapılacak yorumların amatörce yapılmış şahsına ait görüşler olacağına tekrar vurgu yapmak faydalı olacaktır.
Kurumsallık nedir?
Kısa bir araştırma yapılırsa görülecektir ki; kurumsallık kavramı yaygın olarak, şirket faaliyetlerinin şahıslara bağlı kalmadan yürütülebildiği, görevli bir personelin yokluğunda da aynı işlerin devam ettirilebildiği, kısaca şahısların değil sistemin ön plana çıktığı yönetim biçimi şeklinde tanımlanmaktadır. Halbuki burada sayılanlar kurumsallığın tanımı değil sonucudur.
Kurumsallık, şirkette var olan bütün süreçlerin, bir başka deyişle iş süreçleri ve personel görev tanımlarının, önceden yapılmış olması ve dolayısıyla faaliyetlerin ölçülebilir olmasıdır.
Tanımda bahsi geçen ölçülebilirlik, kurumsallığın en önemli özelliklerinden birisi olmasına karşın genelde gözden kaçırılmaktadır.
Kurumsallık ne değildir?
Şirkette çalışan personel sayısı ile şirketin kurumsallığı arasında genel olarak bir doğru orantı bulunsa da, bu durum her zaman için geçerli değildir. Yüzlerce insanın çalıştığı şirketlerin tek bir kişinin kararları ile yönetildiği, personelin görevinin net olarak tanımlanmamış olduğu için ancak kendisine söyleneni yaptığı örnekler de gayet yaygındır.
Aile şirketleri açısından konuya bakıldığında ise kurumsallık; firma yönetiminde bulunanların aynı soyadını taşımaması, yani aile bireyleri yerine yüksek ücretler ile başkalarının çalıştırılması demek değildir. Ne var ki, ekşisözlük’te kurumsallık başlığı için yapılmış bazı görüşlerden anlaşılan Türkiye’de bu yönde de bir yanlış algının olduğudur.
Kurumsal bir şirketin özellikleri nelerdir?
Girişte de belirtildiği gibi kurumsal bir firmanın en önemli özelliği faaliyetlere ait süreç tanımlarının ve personelin görev tanımlarının önceden yapılmış olmasıdır. Bu tanımlar ile, hangi personelin sürecin hangi aşamasında ve ne şekilde görev alacağı, yetki ve sorumlulukları, faaliyete ait başarı kriterleri ve faaliyet sonucu çıktılarının neler olacağı belirlenmiş olduğundan sistemden herhangi bir aktörün ayrılması durumunda sistem etkilenmeyecek, en azından kısa sürede yeri doldurulabilir olacaktır.
Faaliyete ait sonuç çıktıları ve başarı kriterlerinin belirlenmiş olması ise faaliyeti ölçülebilir kılacaktır. Peter DRUCKER’ın söylediği gibi: ölçemediğiniz işi yönetemezsiniz!
Kurumsallık şirketlere bilimsel yöntemlerle yönetilebilmeyi kazandıracak, dolayısıyla da sürdürülebilir karlılık ve rekabet gücü getirecektir.
Yukarıda sayılan özelliklerin nihai sonuçlarından birisi de şirket için uzun süre ayakta kalabilme yeteneği olacaktır. Türkiye’de kurulan şirketlerin büyük çoğunluğu üçüncü nesilde nihayet bulmaktadır.
Farklı görüşler:
Yazarın yaptığı gibi konu üzerine internet üzerinden bir araştırma yapıldığında çok farklı, zaman zaman eğlenceli görüşler ile karşılaşılacaktır. Ekşisözlük’te ‘kurumsallaşma’ başlığı için belirtilen görüşlerin birkaçı aşağıda verilmiştir. Ancak bu yorumlardan ‘tatli cocuk’ rumuzlu kullanıcıya ait görüş, konuya yalnızca kavramsal olarak değil hayatın anlamı ve hayat bakış açısındaki farklılık ile üzerinde tartışılmaya değerdir. (aşağıda verilen yorumlarda yazım düzeltmesi yapılmamış yalnızca sitede yayınlandığı gibi kullanıcıların yorumları alıntılanmıştır)
tatli cocuk: sonradan gelenlere güvenmeme.
kurumsallaşmanın olduğu yerde bireysel inisiyatif yoktur. insanlar bir mekanizmadaki dişlilerdir. nerede ne zaman dönecekleri önceden belirlenmiştir. illa kurum devam edecek diye bu kadar da kasmamak lazım. bırakalım inceldiği yerden kopsun, nasıl olsa sonradan gelenler yeni oluşumlar yaratacaktır. bir şirket mi batacak? batsın, yeni bir şirket kurulur (büyük ihtimalle başkaları tarafından ama çok da önemli değil), hayat devam eder. kurumları yaşatacağız diye insanları öldürmemek lazım.
bu kurumsallık lafı özellikle büyük organizasyonlarda ön plana çıkıyor, bu vesileyle büyük organizasyonları da sorgulamak gerekir, belki de büyük organizasyonlar çok da gerekli değildir, belki de insan doğasına aykırıdır.
bakalım almanya’ya. bazı futbol takımlarının tarihi yüz yıldan fazla. futbol takımları makine düzeninde sarsılmaz bir disiplinle oynuyorlar, bu sayede 3 dünya kupası ve başka bir sürü kupa aldılar. ama oynadıkları futbolda zerre yaratıcılık zerre güzellik yok.
giderayak kendime bir kontra yapayım. almanlar aynı kurumsallığı sanayide de gösterdiler, bir kaç yüz yıllık şirketleri var ve dünyanın en iyi otomobillerini üretiyorlar. ama soru şu olmalı; “buna değer mi? nereye gidiyoruz? nereye gitmeliyiz?”
oztokyolu: iş dünyasında her haltta olduğu gibi süslü cümlelerle anlatılan mevzu.
genel hatlarıyla şudur ki sabancı holdingte her kademede sabancı, koç holdingte her kademede koç, zorlu holdingte her kademede zorlu, yaşar holdingte her kademede yaşar soyadına rastlamıyorsanız kurumsallaşma sağlanmış demektir.
yani o şirketi yönetenlerin büyük çoğunluğunun şirketin kurucusu ya da sahibinin amcası, oğlu, kızı, teyzesi olmaması gerekiyor. holdinge bağlı bir tekstil şirketin mi var, abd’de tekstil okuyan oğlunu başına getirmeyeceksin. piyasada tekstil işinden en iyi anlayan kimse vereceksin parasını koltuğa o oturacak. “şirketimiz profesyoneller tarafından yönetiliyor” sözünün karşılığı bu oluyor. aynı zamanda “aile şirketi olmaktan çıkmak” dedikleri de tam da bu. türkiye’deki devasa holdinglerin bile künyesine bakıldığında aynı soyadlar 50 yıllık holdinglerin kurumsallaşmayı tam anlamıyla gerçekleştiremediklerini gösteriyor.
bu mantıkla bakınca zorlu, koç ve sabancı’nın aksine yaşar holding’in üst yönetiminde yaşar soyadının olmaması, feyhan kalpaklıoğlu, idil yiğitbaş, ahmet arsan gibi isimlerin yer alması “bravo adamlara bak ne güzel kurumsallaşmışlar” dedirtebilir. ama yemezler. birisi büyük kızı, diğeri küçük kızı, öteki damat. sözlük bile daha kurumsal yemin ederim.
denklem basit! “patron işin başında olmadığında işler ne kadar sürdürülebiliyorsa o kadar kurumsalsın” her gelene “patron yok ben bakıyorum” denilebilen işletmeler kurumsal oluyor.
paranoid android: bu terim ile ilgili şimdiye kadar duyduğum en somut ve özet tanım şudur: ‘patronunun kim olduğunu bilmediğin firma, kurumsallaşmış firmadır.’