DÖNGÜSEL EKONOMİ VE TAHVİLİN YEŞİLİ
Artan dünya nüfusu, gezegenimizin bizler için ayırdığı kaynaklara değer vermedi. Ve sonunda iklim krizi ile karşı karşıyayız.
Dünya nüfusunun, kaynakları nasıl kullandığı ISINAN gezegenimiz için oldukça sıcak bir konu. Çünkü sonuçları hesaplanamaz olmanın çok ötesinde…
İklim sistemi atmosferi, kara ve deniz yüzeylerini, su ve buz kütlelerini, canlıları kapsayan karışık bir sistem. Çevre ve su kaynaklarının kirlenmesi, buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, çeşitliliğin azalması, ozon tabakasının zarar görmesi bu dinamik sistemi tahrip ediyor.
Bu tahribat sadece çevreyi değil, gündelik yaşamı ve ekonomik faaliyetleri de tehdit ediyor.
Bu sebeple kaynaklar üzerinde baskı yaratmayan, ekonomik iş yapış biçimine dönüşmek gerekiyor.
Peki bu dönüşüm kolay mıdır? Kolay mı olacaktır?
Bu kadar gerekli, zorunlu, olumlu olmasına rağmen dünya ekonomilerindeki dönüşüm oranı istenilen seviyede değildir. Ekonomiyi çevreyle uyumlu hale dönüştürmek, hiç kolay olmayan uzun erimli meseledir. Bir sektörün tüm değer zincirleriyle beraber en az 25 yılda dönüştüğü öngörülüyor.
Bu dönüşümün başarıyla tamamlanması için; teknolojilerin ve modellerin geliştirilmesi gerekiyor. Uzun vadede yüksek geri dönüşü olan bu dönüşümde, kısa vadede maliyetli ve ciddi yatırımlar gerekiyor.
Ekolojik altyapı ve dönüşüm teknolojileri; başlangıç yatırımlarının yüksek olması, ortodoks yatırımlara göre ölçeklerinin farklı olması, yatırımın geri ödeme süresinin uzun olması gibi nedenlerden dolayı uzun vadeli finansmana ihtiyaç duyuyor.
2050 yılına kadar sıfır emisyon planlaması için yıllık 5-7 trilyon USD, enerji dönüşümü için 110 trilyon USD gerektiği hesaplanıyor. Dönüşüm oldukça maliyetli…
Dönüşüm maliyetinin finansmanı için; yeşil finansman bazında çok çeşitli yöntemler var elbette. Ancak en geniş ve verimli fonlama imkanı sermaye piyasaları kanalıyla mümkün. Enerji ve iklim yatırımlarının uzun vadeli finansman açığının kapatılmasında sermaye piyasaları etkin rol alıyor.
Sermaye piyasalarının bu dönüşüme, tasarladığı “Yeşil Tahvil” ile adapte olduğunu görüyoruz. Yeşil tahvil ile yeşil projeler için kaynak sağlanıyor. Yeşil tahvilin, bildiğimiz tahvillerden farkı, elde edilen fonların sadece belirli bir alanda kullanım zorunluluğudur. Atık yönetimi, yenilenebilir enerji, kirliliğin önlenmesi, karada ve denizde çeşitliliğin korunması, atık su, sera gazlarının kontrolü gibi yeşil projelerin finansmanında yeşil tahviller ön plana çıkıyor. Ayrıca; diğer tahvillere göre daha karmaşık yapıya sahip olan yeşil tahvillerin sürekli izlenmesi, denetlenmesi ve raporlanması gerekiyor.
Bu ise yeşil tahvil piyasasında şeffaflığı ön plana çıkartıyor.
İlk yeşil tahvil “İklim Farkındalık Tahvili” adıyla ile 2007 yılında ihraç edilerek, yenilenen enerji projesine kaynak olmuştur. 2013 yılına kadar durgunluk yaşanan yeşil tahvil piyasasında, son on yılda ciddi hareketlilik başlamıştır.
Hareketlilik özellikle Birleşmiş Milletler’in “Kalkınma hedeflerinin 2030 yılına kadar gerçekleşmesi için 90 trilyon USD yatırım gerekiyor.” açıklamasından sonra artmıştır.
Türkiye “iklim dönüşümü konusunda, gelişen ve gelişmiş tüm ülkeleri ortak noktada ilk kez birleştiren” Paris İklim Anlaşması’nı 2021 yılında imzalamıştır. 2053 yılına kadar karbon emisyonunda net sıfır taahhüdü vermiştir.
Dolayısıyla sera gazı salınımını azaltacağını taahhüt etmiştir. Türkiye’de ilk yeşil tahvil ihracı 2016 yılında yapıldı. Sonraki dönemlerde artarak devam etti, ama hiçbir şekilde beklenen, istenen düzeyde olmadı.
Ülkemizin mevcut ekonomik altyapısını ilerletebilmesi için ciddi bir yeşil yatırım hamlesi gerekiyor.
Özellikle cari açığımızın büyük bölümünün enerji bağımlılığından kaynaklandığını düşündüğümüzde, yeşil tahvil ihracı yenilenebilir enerjiye kaynak sağlanıp, cari açığımızın azaltılmasında etkili olacaktır.
Sürdürülebilir finans ve ekosistemin geliştirilmesi için yeşil tahvil piyasasının desteklenmesi, teşvik edilmesi ve yeşil tahvil kullanımının yaygınlaştırılması gerekiyor.
Ezcümle, sıcaklık artışının sanayileşme öncesi döneme göre 2° C’nin altında tutulması ve sıcaklık artışının 1.5° C ile sınırlandırılması için; uzun vadeli, yoğun finansmana ihtiyaç duyuluyor.
Yaşadığımız atmosferin, çevreyi korumanın ve nesiller arası denge kurmanın bir bedeli var.
Yeşil yolda, çevresel ayak izi bırakmadan, yeşil düşüncelerle yürüyelim.