Lojistik sektörü, küresel ticaretin bel kemiğini oluşturan ve malzeme, bilgi ve finans akışını etkin bir şekilde yönetmeyi amaçlayan kritik bir endüstridir.
Taşımacılık, depolama, envanter yönetimi ve sipariş takibi gibi alanlarda etkinlik sağlamak, sektörün temel hedefleri arasındadır. Türkiye, jeopolitik konumu nedeniyle Avrupa, Asya ve Afrika pazarları arasında stratejik bir köprü görevi görmekte ve lojistik sektöründe büyük bir potansiyele sahiptir.
Bu potansiyel, Türkiye'yi uluslararası ticarette önemli bir lojistik merkezi haline getirmekte ve sektördeki gelişim alanlarını öne çıkarmaktadır. Son yıllarda dijitalleşme, depo otomasyonu ve akıllı lojistik sistemlerinin entegrasyonu gibi yenilikçi uygulamalar, Türkiye lojistik sektöründe verimliliği artırmış ve maliyetleri düşürmüştür.
Bunun yanı sıra, tedarik zinciri ağının daha karmaşık hale gelmesi lojistik firmalarını yeni stratejiler geliştirmeye ve daha etkin yönetim modelleri oluşturmaya itmiştir.
Türkiye'nin artan ihracat hacmi ve göçen üretim merkezleri sayesinde limanlar, kara yolları ve demir yolu altyapılarının geliştirilmesi önem kazanmıştır. Ancak Avrupa Birliği tarafından kabul edilen Yeşil Mutabakat, sektörü yeni kurallar ve standartlarla dönüşümü zorunlu kılmıştır. 2050 yılına kadar karbon-nötr hale gelmeyi amaçlayan bu mutabakat, lojistik faaliyetlerinde karbon salımını azaltmayı öncelikli kılmakta ve çevre dostu teknolojilere yatırımı zorunlu kılmaktadır.
Türkiye'de lojistik firmaları, bu yeni döneme uyum sağlamak amacıyla elektrikli ve hibrit araç filolarına yönelmekte, depo tasarımlarında yenilenebilir enerji kaynaklarını tercih etmekte ve dijitalleşme odaklı stratejiler geliştirmektedir. Yeşil Mutabakat aynı zamanda enerji verimliliği, atık yönetimi ve geri dönüşüm alanlarında da yeni standartlar getirmektedir. Lojistik firmaları, operasyonlarında enerji tasarrufu sağlayacak planlamalar yaparak ve atık miktarını minimize edecek uygulamalar geliştirerek bu dönüşüm sürecine adapte olmaya çalışmaktadır.
Ayrıca, AB'nin Karbon Sınırda Vergi Mekanizması, Türkiye'den AB'ye yapılan ihracatta karbon ayak izi hesaplamalarını zorunlu kılarak lojistik firmalarının daha çevre dostu uygulamalara yönelmesini gerektirmektedir. Bu nedenle, Türkiye lojistik sektörü, karbon salımını azaltan yeni nesil ulaşım yöntemleri, enerji tasarrufu sağlayan depo tasarımları ve çevre dostu ambalajlama gibi uygulamalara yönelik yatırımları artırmak durumundadır. Bu dönüşüm süreci, sektörün sürdürülebilirliğini artıracak ve Türkiye'nin AB pazarına uyumunu kolaylaştıracaktır.
Firmaların bu süreci etkili yönetebilmesi için yenilikçi teknolojilere yatırım yapması, personelini çevre dostu uygulamalar konusunda eğitmesi ve sürekli gelişim odaklı stratejiler benimsemesi kritik bir öneme sahiptir.