Asıl adı Marko Apostolidis… 1824 yılında doğdu. Rum asıllı bir Osmanlı hekimiydi. İkinci Mahmut tarafından açılan Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane’yi bitirdi. […]Asıl adı Marko Apostolidis… 1824 yılında doğdu. Rum asıllı bir Osmanlı hekimiydi. İkinci Mahmut tarafından açılan Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane’yi bitirdi.Kısa sürede Osmanlı devrinin en ünlü hekimleri arasına girmeyi başardı. 1861’de Sultan Abdülaziz’in hekimbaşılığına getirildi. 1870 yılında da Tıbbiye-i Şahane Nazırlığı’na (Tıp Fakültesi Dekanı) atandı.Önü açılmıştı bir kere. İkinci Abdülhamit döneminde Meclis-i Ayan üyeliğine kadar yükseldi. Namı diğer Marko Paşa, 1868 yılında Hilal-i Ahmer’in (Kızılay) kuruluşunda ön ayak oldu. Hatta ilk başkanlığını da yaptı.Paşa ünvanına sahip ilk hekim oldu, böylesine önemli rütbelere tırmandı ama mütevazılığı hep baki kaldıMarko Paşa’nın namı yaşadığı dönemi aştı. Hem yaptıklarıyla hem de yapmadıklarıyla.Halk dilinde meşhur “Derdini Marko Paşa’ya Anlat” deyişi vardır, membaı işte bu paşadır, Marko Apostolidis paşa.Kendisine başvuran öğrencilerini ve hastalarını hiçbir zaman geri çevirmez, dertlerini büyük bir dikkat ve sabırla dinlermiş. Tüm hastalarıyla hemhal olur, adeta bir psikolog gibi onları zihinsel olarak rahatlatırmış. Lakin gerçek sorunlarını çözmezmiş. İyi dinleyen fakat sorun çözmeyen Marko Paşa, halk arasında yaygın kullanılan “derdini Marko Paşa’ya anlat” deyiminin ilham kaynağı olmuştur.Merkez Bankası geçen haftaki olağan toplantısında 1,25 puan daha faiz attırdı. Böylelikle son dönemdeki faiz artırımı 5 puana ulaştı. Türk Lirası’nın hal-i pür melalini ve ekonominin akıbetini haftalardır yazıp çizerken kendimizi Marko Paşa’ya dert anlatır gibi hissediyorduk. Neden mi? Çünkü geç tedbir, güç tedbir doğuracaktı. Çünkü “gecikmeli yapılan” 5 puan faiz artırımı “önden yüklemeli” 5 puan faiz artırımına kıyasla daha az etkili olacaktı. Çünkü piyasalarda zemberek boşaldıktan sonra alınacak önlemler çok daha maliyetli olacaktı.Çünkü geç verilen ilacın yan etkisi şifa etkisini gölgeleyecekti.Nitekim de öyle oldu. Artık elimizdeki tam da aşağıdaki gibi.“Yüksek faiz-düşük kur” mu yoksa “düşük faiz-yüksek kur” mu diye tartıştığımız dünyadan “yüksek faiz-yüksek kur” dünyasına hızlı bir geçiş yaptığımızı üzülerek gözlemliyoruz (sol eksende Merkez’in fonlama faizi-kırmızı sağ eksende de döviz sepeti-mavi bulunuyor).Son artırım ile Merkez Bankası politika faizini (bileşik %19,42) az bir marjla da olsa piyasa faizinin (bileşik %18,65) üzerine çıkardı. Ne var ki, bu bile dolar kurunun kalıcı bir şekilde 4,50 bölgesinin altına yerleşmesine yetmedi.Ekonomik aktörlerdeki güven bunalımının ne menem bir hal aldığına gelin birlikte bakalım.Birinci grafikte reel sektör ve bireylerin bankacılık sektöründe tuttuğu döviz mevduat stoku bulunuyor. Buna göre, 1 Haziran ile biten haftada yerliler toplam 1 milyar dolar büyüklüğünde döviz satışı yapmış. İyi bir haber gibi geliyor kulağa zarfa bakınca.Ama mazruf sevincimizi kursağımızda bırakıyor. Satışın tamamını nette döviz borcu olan tüzel kişiler yapmış. Nette döviz fazlası olan bireyler ise ellerindeki dövizi satmamış dolar kuru ortalamasının 4,56 olarak gerçekleştiği bir haftada bile.Merkez Bankası’nın gecikmiş hamleleri nedeniyle tuhaf bir ekosistem oluştu. 4,56 ortalamalı bir haftada bireylerin döviz satmaması ekonomiye olan güvenlerinin ciddi şekilde bozulduğuna işarettir. Bloomberg HT tarafından hazırlanan Tüketici Güven Endeksi’ndeki “trendsel” düşüş de bu durumu desteklemektedir. Bu veriler iyi okunmalıdır.Gerçekleşmiş Ekonomik BüyümeAz önce birinci çeyrek milli gelir verileri açıklandı. Böylesine taze bilgiyi rapora koymasak olmaz. “Hocam şeamet tellalı gibisin, endişen boşuna, bak Türkiye ilk çeyrekte yüzde 7,4 büyüdü” dediğinizi duyar gibiyim.
EKONOMİ
12 Haziran 2018 - 21:08
Erkin Şahinöz yazdı: Marko Paşa Ekonomisi
EKONOMİ
12 Haziran 2018 - 21:08