EKONOMİK KRİZİN PENÇESİNDE TÜRKİYE VE KKTC: KRİZİN, TURİZM ENDÜSTRİSİNE ETKİLERİ
Günümüzde, küresel ekonomide yaşanan uluslararası finansal krizler, uluslararası ticaret dengelerini derinden etkiler hale gelmiştir. Yunanistan, İtalya, İspanya, Fransa, Mısır ve daha birçok ülke gibi, Türkiye ve KKTC’deki ekonomik sistemde, küresel ekonomik krizden büyük ölçüde etkilenmiştir. Yakın geçmişte, ABD’nin Türkiye’ye karşı açtığı, ‘özde siyasi sebeplerden kaynaklanan ve oldukça etik dışı olan’ ekonomik savaş ile aslında siyasi krizlerin, ekonomik krizler üzerinde ne denli büyük rol oynadığı bir kez daha gözler önüne serilmiştir.
Ekonomik krize değinmişken, ülkemizin sık sık karşı karşıya kaldığı döviz kuru krizine değinmekte de fayda görüyorum. Döviz kuru krizlerinde, ülkenin resmi para birimine karşı yapılan spekülatif ataklar neticesinde meydana gelen devalüasyon ve diğer taraftan döviz rezervin aşırı tüketimi, ekonomik krizin daha da derinleşmesine sebep olmaktadır. Bu sebeple, ekonomik krizlere karşı kırılgan olmayan bir ekonomik sisteme kavuşmak istiyorsak, ülkemizde yerel üretimin artırılması ve yaygınlaştırılması, ayrıca ülkemizin para birimi olan ‘TL’ üzerinden uluslararası ticaret yapmamız gerekmektedir. Bu yönde atılacak adımlar, bir taraftan ihracat gelirlerimizi artırırken, diğer taraftan da ülkemizde döviz kullanımını azaltacak ve ekonomimizi güçlendirecektir.
İhracat gelirlerinin önemli bir kısmını oluşturan turizm endüstrimiz de, diğer birçok sektör gibi ekonomik krizden etkilenmiştir. Her ne kadar, TL’nin yabancı para birimi karşısında değer kaybına uğramasının, turizm gelirlerinde ciddi artışa neden olacağı algısı olsa da bu doğru bir yaklaşım değildir. TL’nin değer kaybıyla, ülkemizdeki turizm ürünlerinin bazı yabancı turist pazarı için daha ekonomik hale geleceği doğru olmakla birlikte, uluslararası siyasi ilişkiler, güvenlik ve asayiş, ekonomik krizle birlikte gelen finansal krizler, enflasyon oranlarında dalgalanma, işletmelerin kabiliyetlerinde daralma, mal ve hizmet talepleri karşısında esnekliğin azalması, nitelikli iş gücünde azalma, diğer fiyat artışları ve maliyet artışı, rakip destinasyonların siyasi ve ekonomik durumu ile turizm endüstrilerine yönelik stratejik faaliyetleri, gelen turist profili (sosyo-ekonomik durumu, harcadığı miktar, kalış süresi) vb. çeşitli dinamikler, turizm ürünlerimizin tercih sebebi olması veya olmaması hususunda büyük rol oynamaktadır. İç turizm açısından da durum farklı değildir. Halkın, dövizdeki artış nedeniyle yurt dışından ziyade yurt içinde tatil yapmayı tercih edeceği bilinen bir gerçektir. Fakat mevcut ekonomik krizin boyutu, bugün yerli turist pazarımızı da etkilemiştir. Bilhassa gelişmekte olan ülkelerde ekonomik krizlerin bir getirisi olarak, ‘tatil yapma’ gibi ‘lüks’ olarak değerlendirilen bazı ihtiyaçlardan uzaklaşma, tüketim tercihlerinde değişiklik, mal ve hizmet taleplerinde azalma ve tasarruf eğilimi, ülkemizde de görülmektedir. Diğer taraftan ekonomik krizle birlikte yöresel ve/veya küçük turizm işletmelerinin faaliyetlerini yerine getiremez hale gelmeleri veya iflasları, bölgeye yönelik turizm talebinin azalmasına neden olmaktadır.
Ancak ne olursa olsun, doğru stratejilerle, iyi bir planlama, işbirliği ve koordinasyonla dezavantajların avantaja çevrilebileceği unutulmamalıdır. Her şeyden önce ülkeye fazla sayıda turist getirmenin, ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacağı anlamına gelmediğinin bilincinde olunması gerekmektedir. Bu sebeple nitelikli gelir elde edilmesini sağlayacak turist pazarına yönelmek, buna göre planlama yapmak ve politika belirlemek çok önemlidir. Özellikle ekonomik krizin yaşandığı dönemlerde gıda, konaklama ve ulaşım masrafları göz önünde bulundurularak, turizm ürünlerinde çeşitli alternatiflerin cezbedici tekliflerle sunulabilmesi gerekmektedir. Ancak ne var ki kriz zamanında kredi imkânlarının sınırlanması, finansman maliyetinin yükselmesi gibi faktörler, turizm işletmelerinin turizm ürünlerinde çeşitliliğe gitmesine engel olabilir, ayrıca mevcut işletmelere renovasyon ve/veya ekleme yapılması gibi faaliyetlerin icrasına engel olabilir. Tüm bunlar ışığında iyi bir kriz yönetimi yapılabilmeli ve yönetimde aksaklıklara mahal verilmemelidir. Turizm de pazar payının artırılması için, rakip destinasyonlar, bu destinasyonların turizm stratejileri ve politikaları incelenmeli, ülkemizdeki turizm ürünlerinin tanıtımına ve pazarlanmasına katkı koyacak tanıtım kampanyaları ve pazarlama stratejileri geliştirilmeli, iç turizm pazarını güçlendirecek kampanya ile teşvikler sunmalı ve özellikle medyanın bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Son olarak ekonomik krizin, ülke imajını olumsuz yönde etkilediği ve ülke imajının da turizm endüstrisi üzerinde etkili olduğu unutulmamalıdır.
Sevgi ve Saygılarımla,
Elif MOHUL ABİÇ / Gazi Magusa / Kuzey Kıbrıs
Günümüzde, küresel ekonomide yaşanan uluslararası finansal krizler, uluslararası ticaret dengelerini derinden etkiler hale gelmiştir. Yunanistan, İtalya, İspanya, Fransa, Mısır ve daha birçok ülke gibi, Türkiye ve KKTC’deki ekonomik sistemde, küresel ekonomik krizden büyük ölçüde etkilenmiştir. Yakın geçmişte, ABD’nin Türkiye’ye karşı açtığı, ‘özde siyasi sebeplerden kaynaklanan ve oldukça etik dışı olan’ ekonomik savaş ile aslında siyasi krizlerin, ekonomik krizler üzerinde ne denli büyük rol oynadığı bir kez daha gözler önüne serilmiştir.
Ekonomik krize değinmişken, ülkemizin sık sık karşı karşıya kaldığı döviz kuru krizine değinmekte de fayda görüyorum. Döviz kuru krizlerinde, ülkenin resmi para birimine karşı yapılan spekülatif ataklar neticesinde meydana gelen devalüasyon ve diğer taraftan döviz rezervin aşırı tüketimi, ekonomik krizin daha da derinleşmesine sebep olmaktadır. Bu sebeple, ekonomik krizlere karşı kırılgan olmayan bir ekonomik sisteme kavuşmak istiyorsak, ülkemizde yerel üretimin artırılması ve yaygınlaştırılması, ayrıca ülkemizin para birimi olan ‘TL’ üzerinden uluslararası ticaret yapmamız gerekmektedir. Bu yönde atılacak adımlar, bir taraftan ihracat gelirlerimizi artırırken, diğer taraftan da ülkemizde döviz kullanımını azaltacak ve ekonomimizi güçlendirecektir.
İhracat gelirlerinin önemli bir kısmını oluşturan turizm endüstrimiz de, diğer birçok sektör gibi ekonomik krizden etkilenmiştir. Her ne kadar, TL’nin yabancı para birimi karşısında değer kaybına uğramasının, turizm gelirlerinde ciddi artışa neden olacağı algısı olsa da bu doğru bir yaklaşım değildir. TL’nin değer kaybıyla, ülkemizdeki turizm ürünlerinin bazı yabancı turist pazarı için daha ekonomik hale geleceği doğru olmakla birlikte, uluslararası siyasi ilişkiler, güvenlik ve asayiş, ekonomik krizle birlikte gelen finansal krizler, enflasyon oranlarında dalgalanma, işletmelerin kabiliyetlerinde daralma, mal ve hizmet talepleri karşısında esnekliğin azalması, nitelikli iş gücünde azalma, diğer fiyat artışları ve maliyet artışı, rakip destinasyonların siyasi ve ekonomik durumu ile turizm endüstrilerine yönelik stratejik faaliyetleri, gelen turist profili (sosyo-ekonomik durumu, harcadığı miktar, kalış süresi) vb. çeşitli dinamikler, turizm ürünlerimizin tercih sebebi olması veya olmaması hususunda büyük rol oynamaktadır. İç turizm açısından da durum farklı değildir. Halkın, dövizdeki artış nedeniyle yurt dışından ziyade yurt içinde tatil yapmayı tercih edeceği bilinen bir gerçektir. Fakat mevcut ekonomik krizin boyutu, bugün yerli turist pazarımızı da etkilemiştir. Bilhassa gelişmekte olan ülkelerde ekonomik krizlerin bir getirisi olarak, ‘tatil yapma’ gibi ‘lüks’ olarak değerlendirilen bazı ihtiyaçlardan uzaklaşma, tüketim tercihlerinde değişiklik, mal ve hizmet taleplerinde azalma ve tasarruf eğilimi, ülkemizde de görülmektedir. Diğer taraftan ekonomik krizle birlikte yöresel ve/veya küçük turizm işletmelerinin faaliyetlerini yerine getiremez hale gelmeleri veya iflasları, bölgeye yönelik turizm talebinin azalmasına neden olmaktadır.
Ancak ne olursa olsun, doğru stratejilerle, iyi bir planlama, işbirliği ve koordinasyonla dezavantajların avantaja çevrilebileceği unutulmamalıdır. Her şeyden önce ülkeye fazla sayıda turist getirmenin, ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacağı anlamına gelmediğinin bilincinde olunması gerekmektedir. Bu sebeple nitelikli gelir elde edilmesini sağlayacak turist pazarına yönelmek, buna göre planlama yapmak ve politika belirlemek çok önemlidir. Özellikle ekonomik krizin yaşandığı dönemlerde gıda, konaklama ve ulaşım masrafları göz önünde bulundurularak, turizm ürünlerinde çeşitli alternatiflerin cezbedici tekliflerle sunulabilmesi gerekmektedir. Ancak ne var ki kriz zamanında kredi imkânlarının sınırlanması, finansman maliyetinin yükselmesi gibi faktörler, turizm işletmelerinin turizm ürünlerinde çeşitliliğe gitmesine engel olabilir, ayrıca mevcut işletmelere renovasyon ve/veya ekleme yapılması gibi faaliyetlerin icrasına engel olabilir. Tüm bunlar ışığında iyi bir kriz yönetimi yapılabilmeli ve yönetimde aksaklıklara mahal verilmemelidir. Turizm de pazar payının artırılması için, rakip destinasyonlar, bu destinasyonların turizm stratejileri ve politikaları incelenmeli, ülkemizdeki turizm ürünlerinin tanıtımına ve pazarlanmasına katkı koyacak tanıtım kampanyaları ve pazarlama stratejileri geliştirilmeli, iç turizm pazarını güçlendirecek kampanya ile teşvikler sunmalı ve özellikle medyanın bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Son olarak ekonomik krizin, ülke imajını olumsuz yönde etkilediği ve ülke imajının da turizm endüstrisi üzerinde etkili olduğu unutulmamalıdır.
Sevgi ve Saygılarımla,
Elif MOHUL ABİÇ / Gazi Magusa / Kuzey Kıbrıs