Aktif rasyosundan sermaye artırımlarına..
Çok iyi hatırlıyorum, 2008 Krizinde ABD Bankacılık sistemi hem Fed hem de Devletten yardım görmüştü. Ancak, bankacıların kamudan aldıkları kaynağı doğru yere verip vermedikleri konusunda Amerikan Devleti ciddi bir gözetim başlatmıştı.
Tüm Banka Genel Müdürlerine Kongre'de yemin ettirilmiş ve bankaların hareketleri mercek altına alınmıştı. Yani devlet verdiği paranın hesabını sormuştu.Bugünlerde ise ilginç şeyler oluyor: Türkiye'de devlet bankalara para vermedi ama bankalardan hesap soruyor diyebilirim. Aktif rasyosu uygulaması işte böyle bir uygulama. Bankalara deniyor ki "benim hesabıma göre sen daha fazla kredi vermeliydin, bu sebeple sana ceza keseceğim". Garip ama gerçek. Devlet vermediği paranın hesabını soruyor. BDDK aktif rasyosu kuralını getirdikten sonra özel bankaların tepki olarak mevduat faiz oranlarını sert şekilde düşürdüklerini görüyoruz. Çünkü kredi vermek istemiyorlar. Türk Lirası kredilerde Kamu Bankalarının % 50 pay aldığı net olarak görülüyor. Bu oldukça ciddi bir pay. İki yıl önce kamu bankalarının TL kredilerindeki payı sadece % 38 civarındaydı. Ekonomist Arda Tunca ile yaptığımız sohbette, kendisi bana durumu net olarak anlattı: Aslında "Aktif Rasyosu" uygulamasına özel bankaların ilk tepkisi kamu borçlanma araçlarını satın almak yönünde olmuş. Gösterge tahvilin faizindeki sert düşüşün arkasındaki sebep tamamen bu. Ancak özel bankalar, taşıdıkları mevduatı azaltmak ve riskli kredilerden kaçınmak amacıyla TL mevduattaki faiz oranlarını önemli ölçüde düşürdüler. Böylece mevduat-kredi mekanizmasından bozuk sesler gelmeye başladı. Mahfi Eğilmez Hoca'nın aktif rasyosu ile ilgili yazdığı yazıları takip ederseniz, konuyu temelden anlamanız mümkün. "Kamunun parası halkın parasıdır.."Tüm bunlar olup biterken, kamu bankalarının son iki hafta içerisinde TL cinsinden kredi vermede hız açısından özel bankaları 3’e katladığı da görülüyor. Hem bankaların hem de banka harici finans kurumlarının temsilcileri TL kredilerde kamu bankaları ile rekabet edemediklerini sürekli tekrar ediyorlar. Tam bu aşamada kamu bankaları için sermaye artırımı hazırlığının yapıldığı duyulunca, haber gündemin ilk sırasına yerleşti elbette. Şimdi meseleye başka bir pencere açalım: Fed’in bilanço büyüklüğü pandemi krizi öncesindeki 4.5 trilyon Dolar seviyesinden, 6.8 trilyon dolar seviyesine ulaştı. Yıl sonu için yapılan tahminler bilançonun 10 trilyon Dolar düzeyine çıkacacağı yönünde seyrediyor. Bir yandan büyük merkez bankaları tüm dünyaya para salarken, Türkiye'ye de bu paraların bir kısmının geleceğini beklemek mantıksız değil. Ancak henüz bir işaret alamadık bu konuda. Dolayısıyla, kamu bankalarımıza yapılacak sermaye artırımının ülkemizin kaynaklarıyla gerçekleşeceğini söylemem falcılık olmaz. Bu arada, Özel Bankalardan çıkan mevduatın Kamu Bankalarına gitmekte olduğuna dair duyumlar da alıyorum. Yani, kaydi paranın önemli bir kısmı Kamu Bankalarındaki hesaplara doğru yer değiştirmekte. Peki tasarruflar Kamu Bankalarına kayarsa ne olur ? Onu da açıklayayım.Nasıl ki Özel bankalar ellerindeki kaynakla menkul kıymet alıyorsa, kamu bankaları da aynı hakka sahip. Buradan hareketle kamu bankalarının sermaye artırımları için gereken kaynağın bir kısmının Varlık Fonu tarafından arz edilecek sabit getirili ve farklı türdeki menkul kıymetlerin satışıyla sağlanabileceği söylenebilir. Bunların alıcısı yine kamu bankaları olabilir. Yani "öz-finansman" yoluyla gerçekleşecek bir sermaye artırımı yaşayabiliriz. Tabii bu alternatiflerden sadece bir tanesi. Sonuçta kamu bankası kamuya aittir ve vatandaşındır. Bu sebeple kamu bankalarının sermaye artırımlarını vatandaşın tasarruflarıyla gerçekleştirilmesi karar alıcılar için mantıklı bir çözüm olarak görülebilir.
Prof. Dr. Emre Alkin
Çok iyi hatırlıyorum, 2008 Krizinde ABD Bankacılık sistemi hem Fed hem de Devletten yardım görmüştü. Ancak, bankacıların kamudan aldıkları kaynağı doğru yere verip vermedikleri konusunda Amerikan Devleti ciddi bir gözetim başlatmıştı.
Tüm Banka Genel Müdürlerine Kongre'de yemin ettirilmiş ve bankaların hareketleri mercek altına alınmıştı. Yani devlet verdiği paranın hesabını sormuştu.Bugünlerde ise ilginç şeyler oluyor: Türkiye'de devlet bankalara para vermedi ama bankalardan hesap soruyor diyebilirim. Aktif rasyosu uygulaması işte böyle bir uygulama. Bankalara deniyor ki "benim hesabıma göre sen daha fazla kredi vermeliydin, bu sebeple sana ceza keseceğim". Garip ama gerçek. Devlet vermediği paranın hesabını soruyor. BDDK aktif rasyosu kuralını getirdikten sonra özel bankaların tepki olarak mevduat faiz oranlarını sert şekilde düşürdüklerini görüyoruz. Çünkü kredi vermek istemiyorlar. Türk Lirası kredilerde Kamu Bankalarının % 50 pay aldığı net olarak görülüyor. Bu oldukça ciddi bir pay. İki yıl önce kamu bankalarının TL kredilerindeki payı sadece % 38 civarındaydı. Ekonomist Arda Tunca ile yaptığımız sohbette, kendisi bana durumu net olarak anlattı: Aslında "Aktif Rasyosu" uygulamasına özel bankaların ilk tepkisi kamu borçlanma araçlarını satın almak yönünde olmuş. Gösterge tahvilin faizindeki sert düşüşün arkasındaki sebep tamamen bu. Ancak özel bankalar, taşıdıkları mevduatı azaltmak ve riskli kredilerden kaçınmak amacıyla TL mevduattaki faiz oranlarını önemli ölçüde düşürdüler. Böylece mevduat-kredi mekanizmasından bozuk sesler gelmeye başladı. Mahfi Eğilmez Hoca'nın aktif rasyosu ile ilgili yazdığı yazıları takip ederseniz, konuyu temelden anlamanız mümkün. "Kamunun parası halkın parasıdır.."Tüm bunlar olup biterken, kamu bankalarının son iki hafta içerisinde TL cinsinden kredi vermede hız açısından özel bankaları 3’e katladığı da görülüyor. Hem bankaların hem de banka harici finans kurumlarının temsilcileri TL kredilerde kamu bankaları ile rekabet edemediklerini sürekli tekrar ediyorlar. Tam bu aşamada kamu bankaları için sermaye artırımı hazırlığının yapıldığı duyulunca, haber gündemin ilk sırasına yerleşti elbette. Şimdi meseleye başka bir pencere açalım: Fed’in bilanço büyüklüğü pandemi krizi öncesindeki 4.5 trilyon Dolar seviyesinden, 6.8 trilyon dolar seviyesine ulaştı. Yıl sonu için yapılan tahminler bilançonun 10 trilyon Dolar düzeyine çıkacacağı yönünde seyrediyor. Bir yandan büyük merkez bankaları tüm dünyaya para salarken, Türkiye'ye de bu paraların bir kısmının geleceğini beklemek mantıksız değil. Ancak henüz bir işaret alamadık bu konuda. Dolayısıyla, kamu bankalarımıza yapılacak sermaye artırımının ülkemizin kaynaklarıyla gerçekleşeceğini söylemem falcılık olmaz. Bu arada, Özel Bankalardan çıkan mevduatın Kamu Bankalarına gitmekte olduğuna dair duyumlar da alıyorum. Yani, kaydi paranın önemli bir kısmı Kamu Bankalarındaki hesaplara doğru yer değiştirmekte. Peki tasarruflar Kamu Bankalarına kayarsa ne olur ? Onu da açıklayayım.Nasıl ki Özel bankalar ellerindeki kaynakla menkul kıymet alıyorsa, kamu bankaları da aynı hakka sahip. Buradan hareketle kamu bankalarının sermaye artırımları için gereken kaynağın bir kısmının Varlık Fonu tarafından arz edilecek sabit getirili ve farklı türdeki menkul kıymetlerin satışıyla sağlanabileceği söylenebilir. Bunların alıcısı yine kamu bankaları olabilir. Yani "öz-finansman" yoluyla gerçekleşecek bir sermaye artırımı yaşayabiliriz. Tabii bu alternatiflerden sadece bir tanesi. Sonuçta kamu bankası kamuya aittir ve vatandaşındır. Bu sebeple kamu bankalarının sermaye artırımlarını vatandaşın tasarruflarıyla gerçekleştirilmesi karar alıcılar için mantıklı bir çözüm olarak görülebilir.
Prof. Dr. Emre Alkin