İş Bankası: Hayvancılıkta acil reform şart!
Tarım ürünlerinde olduğu gibi hayvansal ürünlerde de üretici ve tüketici fiyatları arasındaki makasın genişlediği ve alınan önlemlerin üretici aleyhine işlediği görülmekte.
Tarım bankacılığında uzmanlaşma çalışmalarına uzun süredir ciddiyetle devam eden Türkiye İş Bankası, Eylül 2018 tarihli bir “BÜYÜKBAŞ HAYVANCILIK SEKTÖRÜ” raporu yayınladı.
Artan nüfusla beraber gıda arzı-gıda güvenliği zaten küresel ölçekte insanoğlunu hemen her ülkede tehdit eden bir değişim. Türkiye özelinde ise, tarım sektörü gerçek bir krizin içinde. Bir yandan üretici üretemez hale gelirken, artan maliyetler, stratejik planlı desteklerin eksikliği, ithal ürünler, ithalatla gelen hastalıklar gündemden düşmüyor. Gıda fiyatlarının el yakıcı seviyesi de tabi tüm bunların sonucu olarak karşımızda. Bu nedenle İş Bankası’nın yaptığı çalışmayı çok önemli bularak aşağıda özetini sizlerle paylaşmayı önemsiyoruz.
Nüfusu hızlı artan Türkiye’de gıda ihtiyacının karşılanması ile kırsal kalkınma hedefinde kritik öneme haiz büyükbaş hayvancılığı, sanayiye hammadde sağlanması, bölgesel ve sektörler arası dengeli gelişimin tesis edilmesi ve yeni istihdam olanaklarının yaratılması bakımından büyük bir potansiyel taşımakta.
2000’li yıllardan itibaren kırsaldan kente göçün hız kazanması Türkiye’de tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin geri planda kalmasına ve giderek artan talep karşısında arzın sınırlı ölçüde gelişim kaydetmesine neden oldu. Büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde sürdürülebilirliği etkileyen unsurlardan biri yem maliyetleri. Yetiştiriciler, daha az yem ile et tutma kapasitesi yüksek kültür ırklara yönelerek faaliyetlerini sürdürmekte. Sektörde verimliliği etkileyen başlıca diğer faktörler hayvan yaşı/canlı ağırlığı, mevsim koşulları, barınak, süt verme dönemi ve beslenme şartları.
Hayvancılıkla uğraşan aile tipi işletmeler daha çok geleneksel ve kulaktan dolma bilgiler ışığında üretim yaparken bu üreticilerin sektördeki yenilikleri takip etme ve finansmana erişim konusunda sıkıntı yaşadıkları görülmekte. Elinde sermaye bulunan ve sektöre giriş yapmaya hevesli yeni yatırımcıların ise izledikleri kısa soluklu iş modelleri arzulanan sonuçları vermekten oldukça uzak.
Sürdürülebilirliğin kazancı beraberinde getirdiği büyükbaş hayvancılığında sermaye kadar bilgi birikimi de gerekli.
Türkiye’de büyükbaş hayvan varlığı son yıllarda hızlı artış kaydetmekte. TÜİK verilerine göre 2017 yılında Türkiye’de 15,9 milyon baş hayvan bulunuyor. Randımanın düşük olduğu yerli ırkların oranı son yıllarda gerilerken, yetiştiricilerin genellikle melez ve kültür hayvanları tercih ettikleri görülmekte.
Yerli hayvanlar, düşük ağırlıkları ve yetiştirme maliyetleri nedeniyle daha çok kurbanlık amaçla yerleştiriliyor. Kayıt dışılığın yüksek olduğu yerli ırklar ithalat baskısını hissetmemekte ve hayvan fiyatları düzenli artış kaydetmekte.
Büyük ölçekte üretim yapan endüstriyel tesislerde kültür hayvanları tercih ediliyor. Süt üretiminde Holstein türü inekler ön plana çıkarken, et ve süt üretimini birlikte yapan tesislerde daha çok Simental ve Montofon gibi ırklar bulunuyor. Limosin ve Angus gibi et tutma kapasitesi yüksek hayvan türlerine besiciler rağbet gösteriyor.
Yerleşim yerine yakınlık ve iklim koşulları gibi faktörlerin öne çıktığı süt hayvancılığında faaliyet Ege ve İç Anadolu Bölgesi’nde yoğunlaşmakta.
Süt üretim tesislerinin ilk yatırım ve işletme maliyetleri yüksek. Nakit akışının düzenli gelişim kaydettiği bu tür işletmelerde üreticilerin toprak, atık ve su yönetimi gibi diğer değişkenleri de göz önünde bulunduran profesyonel bir bakış açısını takip etmeleri gerekiyor. Bu işletmelerin toplam gelirlerinin yaklaşık %30’unu buzağı satışları oluşturmakta. Yurt içinde süt üretiminin son yıllarda yükseldiği görülmekle birlikte, sektörde kayıt dışılığın mevcudiyeti yapılan değerlendirmelerin ne ölçüde sağlıklı olduğuna yönelik soru işaretlerini beraberinde getirmekte. Süt piyasası et piyasasıyla geçişken bir yapıya sahip. Geçtiğimiz yıllarda sert yükselen et fiyatlarına karşılık süt fiyatlarının uzun süre yatay kalmasına bağlı olarak süt hayvanları kesime gönderilmiş ve büyükbaş hayvancılığında dengeler bozulmuştu.
Süt piyasası referans fiyat uygulamasıyla düzenleniyor. Uygulama anaç hayvanların korunması bakımından kritik önem taşırken, süt fiyatları maliyetlerde yaşanan gelişmeler paralelinde Temmuz 2017’den bu yana artmakta.
Besi hayvancılığının ülke geneline yayıldığı gözlenmekle birlikte bölgelerin benzer profilde oldukları izleniyor. Süt hayvancılığında ikinci planda kalan Doğu Anadolu illeri mera varlığı bakımından besiciliğe elverişli konumda.
Ette kayıt dışılık süttekine kıyasla daha düşük. Bununla birlikte, et fiyatlarında yaşanan dalgalanmalar ve izlenen politikalar sektörde öngörülebilirliği azaltmakta. Uzun vadeli bir yaklaşım izlenmesinin gerektiği hayvancılık sektöründe yaşanan belirsizlikler, kapsayıcı çözüm önerilerinin hayata geçirilmesini zorlaştırmakta.
Türkiye’de et üretiminde yaşanan sorunlar ithalat aracılığıyla çözülmeye çalışılıyor. Arz yönlü yaşanan sıkıntıların etkisiyle et fiyatlarında dönemsel yükselişler görülürken bu durumun enflasyon üzerindeki yansımasının asgari düzeyde tutulması amacıyla canlı hayvan ve karkas et ithalatına ağırlık verilmesi besiciler üzerindeki baskıyı daha da artırıyor. Son yıllarda artan ithalata rağmen yurt içinde et üretiminin azalış kaydetmesi dikkat çekiyor.
Canlı hayvan ithalatı sektörde yakından takip edilen konulardan birisi. Avrupa ve Güney Amerika ülkelerinden ithal edilen hayvanlar 6-8 ay beslenerek kesime gönderilmekte. Hayvancılıktaki sorunları aşma konusunda atılan kısa soluklu adımlardan geçtiğimiz dönemde olumlu sonuçlar alınsa da, Türk lirasında yaşanan değer kaybı nedeniyle bu üretim modeli mevcut durumda uygulanamaz hale gelmiş durumda. Nitekim, sermaye malının ve girdilerin (hayvanın ve yemin) dolar; nihai ürünün (et) ise Türk lirası üzerinden fiyatlandığı döngüde üreticiler kur riskine maruz kalmakta. Sektörün büyük kısmında kur riskine karşı önlem alınamıyor.
Tarım ürünlerinde olduğu gibi hayvansal ürünlerde de üretici ve tüketici fiyatları arasındaki makasın genişlediği ve alınan önlemlerin üretici aleyhine işlediği görülmekte.
Tarım sektörüyle bütünleşik yapıdaki büyükbaş hayvancılığındaki bir diğer sorun da yem temini. İşletme giderlerinin %50-70’ini yem maliyetleri oluşturuyor. Yemlik tarım ürünlerinin büyük kısmı ithal edilmekte ve dolayısıyla fiyatlar döviz kurlarındaki gelişmelerden etkilenmekte. Son dönemde Türk lirasında yaşanan değer kaybının yanı sıra artan hayvan sayısı paralelinde talep baskısının da belirginleşmesi yem fiyatlarının hızlı yükselmesine neden oldu. Bazı büyük işletmelerin kendi yemini üreterek maliyetleri düşürdükleri görülüyor.
Türkiye’de büyükbaş hayvancılığına ciddi anlamda destekler verilmekte. Öte yandan, verilen desteklerin daha çok hibe ve teşvikler gibi salt fiyat/maliyet yardımlarını içerdiği; kırsal kalkınmayı gözeten bütüncül yaklaşımlardan uzak olduğu dikkat çekici.
Aile işletmelerinin giderek azaldığı ve gençlerin hayvancılıktan uzaklaştığı günümüz Türkiye’sinde sektörü yaşlı üreticiler ayakta tutmakta. Kronikleşen sorunların ortadan kaldırılması için büyükbaş hayvancılığında yapısal reformların bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu perspektifte, sektörde uzun vadeli hedeflere odaklanarak kendi hayvanını ve yemini üreten büyük ölçekli işletmelerin ağırlığını artıracağı; orta boy işletmelerin ise, özellikle süt üretiminde, kooperatifleşme ve mandıracılık gibi farklı modellerle ayakta kalacağı düşünülmekte.
Artan nüfusla beraber gıda arzı-gıda güvenliği zaten küresel ölçekte insanoğlunu hemen her ülkede tehdit eden bir değişim. Türkiye özelinde ise, tarım sektörü gerçek bir krizin içinde. Bir yandan üretici üretemez hale gelirken, artan maliyetler, stratejik planlı desteklerin eksikliği, ithal ürünler, ithalatla gelen hastalıklar gündemden düşmüyor. Gıda fiyatlarının el yakıcı seviyesi de tabi tüm bunların sonucu olarak karşımızda. Bu nedenle İş Bankası’nın yaptığı çalışmayı çok önemli bularak aşağıda özetini sizlerle paylaşmayı önemsiyoruz.
Nüfusu hızlı artan Türkiye’de gıda ihtiyacının karşılanması ile kırsal kalkınma hedefinde kritik öneme haiz büyükbaş hayvancılığı, sanayiye hammadde sağlanması, bölgesel ve sektörler arası dengeli gelişimin tesis edilmesi ve yeni istihdam olanaklarının yaratılması bakımından büyük bir potansiyel taşımakta.
2000’li yıllardan itibaren kırsaldan kente göçün hız kazanması Türkiye’de tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin geri planda kalmasına ve giderek artan talep karşısında arzın sınırlı ölçüde gelişim kaydetmesine neden oldu.
Hayvancılıkla uğraşan aile tipi işletmeler daha çok geleneksel ve kulaktan dolma bilgiler ışığında üretim yaparken bu üreticilerin sektördeki yenilikleri takip etme ve finansmana erişim konusunda sıkıntı yaşadıkları görülmekte. Elinde sermaye bulunan ve sektöre giriş yapmaya hevesli yeni yatırımcıların ise izledikleri kısa soluklu iş modelleri arzulanan sonuçları vermekten oldukça uzak.
Sürdürülebilirliğin kazancı beraberinde getirdiği büyükbaş hayvancılığında sermaye kadar bilgi birikimi de gerekli.
Türkiye’de büyükbaş hayvan varlığı son yıllarda hızlı artış kaydetmekte. TÜİK verilerine göre 2017 yılında Türkiye’de 15,9 milyon baş hayvan bulunuyor. Randımanın düşük olduğu yerli ırkların oranı son yıllarda gerilerken, yetiştiricilerin genellikle melez ve kültür hayvanları tercih ettikleri görülmekte.
Yerli hayvanlar, düşük ağırlıkları ve yetiştirme maliyetleri nedeniyle daha çok kurbanlık amaçla yerleştiriliyor. Kayıt dışılığın yüksek olduğu yerli ırklar ithalat baskısını hissetmemekte ve hayvan fiyatları düzenli artış kaydetmekte.
Büyük ölçekte üretim yapan endüstriyel tesislerde kültür hayvanları tercih ediliyor. Süt üretiminde Holstein türü inekler ön plana çıkarken, et ve süt üretimini birlikte yapan tesislerde daha çok Simental ve Montofon gibi ırklar bulunuyor. Limosin ve Angus gibi et tutma kapasitesi yüksek hayvan türlerine besiciler rağbet gösteriyor.
Yerleşim yerine yakınlık ve iklim koşulları gibi faktörlerin öne çıktığı süt hayvancılığında faaliyet Ege ve İç Anadolu Bölgesi’nde yoğunlaşmakta.
Süt üretim tesislerinin ilk yatırım ve işletme maliyetleri yüksek. Nakit akışının düzenli gelişim kaydettiği bu tür işletmelerde üreticilerin toprak, atık ve su yönetimi gibi diğer değişkenleri de göz önünde bulunduran profesyonel bir bakış açısını takip etmeleri gerekiyor. Bu işletmelerin toplam gelirlerinin yaklaşık %30’unu buzağı satışları oluşturmakta. Yurt içinde süt üretiminin son yıllarda yükseldiği görülmekle birlikte, sektörde kayıt dışılığın mevcudiyeti yapılan değerlendirmelerin ne ölçüde sağlıklı olduğuna yönelik soru işaretlerini beraberinde getirmekte.
Süt piyasası referans fiyat uygulamasıyla düzenleniyor. Uygulama anaç hayvanların korunması bakımından kritik önem taşırken, süt fiyatları maliyetlerde yaşanan gelişmeler paralelinde Temmuz 2017’den bu yana artmakta.
Besi hayvancılığının ülke geneline yayıldığı gözlenmekle birlikte bölgelerin benzer profilde oldukları izleniyor. Süt hayvancılığında ikinci planda kalan Doğu Anadolu illeri mera varlığı bakımından besiciliğe elverişli konumda.
Ette kayıt dışılık süttekine kıyasla daha düşük. Bununla birlikte, et fiyatlarında yaşanan dalgalanmalar ve izlenen politikalar sektörde öngörülebilirliği azaltmakta. Uzun vadeli bir yaklaşım izlenmesinin gerektiği hayvancılık sektöründe yaşanan belirsizlikler, kapsayıcı çözüm önerilerinin hayata geçirilmesini zorlaştırmakta.
Türkiye’de et üretiminde yaşanan sorunlar ithalat aracılığıyla çözülmeye çalışılıyor. Arz yönlü yaşanan sıkıntıların etkisiyle et fiyatlarında dönemsel yükselişler görülürken bu durumun enflasyon üzerindeki yansımasının asgari düzeyde tutulması amacıyla canlı hayvan ve karkas et ithalatına ağırlık verilmesi besiciler üzerindeki baskıyı daha da artırıyor. Son yıllarda artan ithalata rağmen yurt içinde et üretiminin azalış kaydetmesi dikkat çekiyor.
Canlı hayvan ithalatı sektörde yakından takip edilen konulardan birisi. Avrupa ve Güney Amerika ülkelerinden ithal edilen hayvanlar 6-8 ay beslenerek kesime gönderilmekte.
Tarım ürünlerinde olduğu gibi hayvansal ürünlerde de üretici ve tüketici fiyatları arasındaki makasın genişlediği ve alınan önlemlerin üretici aleyhine işlediği görülmekte.
Tarım sektörüyle bütünleşik yapıdaki büyükbaş hayvancılığındaki bir diğer sorun da yem temini. İşletme giderlerinin %50-70’ini yem maliyetleri oluşturuyor. Yemlik tarım ürünlerinin büyük kısmı ithal edilmekte ve dolayısıyla fiyatlar döviz kurlarındaki gelişmelerden etkilenmekte. Son dönemde Türk lirasında yaşanan değer kaybının yanı sıra artan hayvan sayısı paralelinde talep baskısının da belirginleşmesi yem fiyatlarının hızlı yükselmesine neden oldu. Bazı büyük işletmelerin kendi yemini üreterek maliyetleri düşürdükleri görülüyor.
Türkiye’de büyükbaş hayvancılığına ciddi anlamda destekler verilmekte. Öte yandan, verilen desteklerin daha çok hibe ve teşvikler gibi salt fiyat/maliyet yardımlarını içerdiği; kırsal kalkınmayı gözeten bütüncül yaklaşımlardan uzak olduğu dikkat çekici.
Aile işletmelerinin giderek azaldığı ve gençlerin hayvancılıktan uzaklaştığı günümüz Türkiye’sinde sektörü yaşlı üreticiler ayakta tutmakta. Kronikleşen sorunların ortadan kaldırılması için büyükbaş hayvancılığında yapısal reformların bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor.