İKNA ODASI PATLADI! |
Trakya bölgemizde yapılmaya yeltenilen termik santraller ile ilgili İKNA FAALİYETLERİ kapsamında geçtiğimiz senelerde kent konseyleri ve bazı 'çevrecileri' Çan'daki termik santral projesine götürüp gezdirmişlerdi. Bazı kent konseyi yöneticileri gördüklerini 'beğenip' santral projelerini şirin göstermeye çalışan tüccarlarla el ele vermiş ve çevre mücadelesi verenlerin direncini kırmaya yönelik saçma sapan açıklamalar yapmıştı.
Geçtiğimiz günlerde Çanakkale'nin Çan ilçesindeki termik santralde patlama oldu. Cumhuriyet Gazetesinin basılı nüshasında 19 Eylül 2018 günü Hazal Ocak imzasıyla yayınlanan haber yıllardır çevrecilerin termik santraller ile ilgili dile getirdiği sakıncaları ispatlıyor.
"Avusturya’da 15 yıl çalıştıktan sonra çevrecilerin tüm itirazlarına karşın Çanakkale’nin Çan ilçesine kurulan termik santralde dün patlama meydana geldi. 6 işçi yaralandı.
Bölge sakinlerinin tüm itirazlarına karşın birkaç ay önce devreye alınan Çanakkale’nin Çan ilçesinde bulunan Çan-2 Termik Santrali’nde dün kömürlerin depolandığı bölümde çıkan yangınla birlikte patlama meydana geldi."
İşte, sizin ÖRNEK diye önümüze koyduğunuz termik santralin hali ortada!
O zaman biraz düşünebilseydiniz; şimdi bu patlama haberlerini ağzınıza tıkmak zorunda kalmayacaktık!
Biraz düşünebilseydiniz; şimdi "Ay, biz böyle olacağını bilemezdik ki?" demek zorunda olmayacaktınız!
Üzülmeyin! Size bi bir şey olmaz! Yine, şirin şirin sırıtmaya devam edersiniz.
(Kusura bakmayın size daha fazla satır ayıramayacağım. Daha önemli meseleler var!)
* * *
YIL 1937
Çorlu'da "Kent Belleği" planları yapılıyordu. Kentin ve yörenin tarihsel, kültürel ve sanatsal değerlerini, geçmişinde yaşadığı olayları, gelişiminde öne çıkan olguları, tarımını, sanayisini, doğal varlıklarını ve bunlarla ilgili bilgi, belge, resim, harita, evrak, berat gibi her türlü kaynağı bir arada barındırmayı hedefleyen bir projeydi 'kent belleği'. İşte, gittiğim, gezdiğim her yerde 'kent belleği' için önemli gördüğüm kitaplar, planlar, haritalar, fotoğraflar ve belgeler toplamaya çalışırım. Son olarak elime yine belge niteliğinde bir kitap geçti. Şevket Reşit Hatipoğlu'nun "Türkiye Ziraatında Hububatın Yeri ve Ehemmiyeti". Türkiye tarımının başkentinde bundan 80 yıl önce, Cumhuriyetin ilk yıllarında tarıma verilen önemi gösteren önemli bir eser. Sayfalarında o günün şartlarını ve ruh halini yansıtan çok şey gizli.
T.C. Yüksek Ziraat Enstitüsü 'etüd' adı altında makaleler yayınlıyor. Makaleler hem yabancı, hem de Türk akademisyenlere ait. Her araştırma için ayrı birer yayın çıkartıyor. Yayının içeriği birkaç dilde birden, birlikte yayınlanıyor. Okulun kendi yayınevi var. Adı: Yüksek Ziraat Enstitüsü Basımevi!
Sayfalarını karıştırırken içim cız etti. Dondum kaldım. Bir anda nefretle, kinle doldu yüreğim. Bela okudum içimden...
Gözüm kamaştı, yaşlar süzüldü yanaklarımdan ve nasıl bir çürümüşlüğün içine düştüğümüzü düşünüp utandım acizliğimizden!
YIL 1937:
Cumhuriyetin on dördüncü yılı. Gencecik bir devletin umut dolu, heyecan dolu insanları var sokaklarda. Ovalarda, tarlalarda, nehir boylarında, yaylalarda heyecanlı insanlar var. Fakirler. 14 yıllık bir devletin ziraatçı yetiştirmek için kurduğu enstitüde, kendi basımevinde ürettiği yayınların her sayfasında buram buram umut kokuyor. Öyle bir keskin koku ki bu umut, 81 yıl sonra bile burnumu sızlattı.
YIL 1937:
Genç Türkiye Cumhuriyeti kendi kağıdını üretiyor. Yüksek Ziraat Enstitüsü Basımevi tarafından basılan o yayınlardan anlıyorum bunu. Nasıl mı? Kitabın sayfalarında filigran olarak kağıda işlenmiş ay ve yıldız var. Çevresinde de kitap sayfasına sığacak büyüklükte TÜRKİYE CUMHURİYETİ yazıyor. Sayfaları çevirirken görmüyorsunuz!
YIL 1937:
Yüksek Ziraat Enstitüsü Basımevi tarafından eserlerin sayfaları filigranlı. Hani banktonlardaki gibi. Işığa tutunca görünen Atatürk gibi...
Bu kağıtları, bundan 81 yıl önce, kendi kağıdını kendi üreten ülkenin kağıt fabrikaları yapıyor.
Şimdi bazılarına YERLİ HİNT KINASI tavsiye ediyorum, sürsünler bi'taraflarına...
Hep sevgi ile kalın.
Murat SEVGİ
http://twitter.com/MuratSevgi