İKLİM ZİRVESİ VE İKLİM KRİZİ
Gezegenimizin her açıdan nefes almakta zorlandığı bu günlerde, ABD eski başkanı Donald Trump’ın aksine yeni başkan Joe Biden’ın farklı stratejisiyle, iklim krizine ayrı bakış açısı getirmek adına,
Nisan ayının sonunda gerçekleşen İklim Zirvesi’nde dünyanın önde gelen liderleri biraraya gelmiş oldu.
Pınar ŞEN (Enerji Pınarı)
İnşaat Y.Mühendisi
Zirvenin ana ekseninde ABD’nin ocak ayı itibariyle yeniden dahil olduğu BM Paris Anlaşması kapsamında yer alan hedeflere ulaşmak içinçabalarını nasıl artıracaklarını ve küresel ısınmanın mevcut yörüngesini
nasıl değiştirecekleri vardı. Başta ABD olmak üzere birçok ülke lideri, pandemiden dahi önemi çok ötede olan iklim kriz gerçeği üzerinde yeni açılım hedef ve taahhütlerde bulundular. Zirveye 40 ülke katıldı.2016’dan beri yürürlükte olan, 197 ülkenin katılımıyla imzalanan Paris İklim Anlaşması, küresel sıcaklık artışının 2100 yılının sonuna kadar 1,5 °C üstü ile sınırlamayı hedefini taşıyor.
Türkiye, Paris Antlaşmasını imzalayan ülkelerden biri ancak ülkeleri belli bir taahhüt altına sokan, imzasını geçerli kılacak onayı vermemiş bulunuyor. Bunun nedeni, Türkiye’nin sınıflamada, gelişmiş ülkeler arasında dahil edilmesiyle buna paralel sorumlulukların yüklenmiş olması ve bu doğrultuda finansal destekten mahrum bırakılması. Türkiye her ne kadar ikili ve çoklu fon imkanlarından yararlanabiliyor olsa da, ‘Yeşil İklim Fonu’ndan yararlanabiliyor olması taahhüt altına gireceği onayı vermesi açısından kritik bir koşul teşkil etmekte.
Bu fondan yararlanabilmesi durumunda, Türkiye’nin emisyon azaltımı ve yenilenebilir enerji gelişimi için destek sağlayabilecek.Bu zirveyi takip edecek olan, 1-12 Kasım 2021 tarihlerinde, İngiltere’nin Glasgow şehrinde gerçekleşecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’na (COP26) ve COP26’da küresel iklim eylemi üzerinde anlamlı sonuçlar elde etme üzere planlandı.
Peki nedir Pandemiden dahi çok daha önemli olan İklim krizi..Dünyanın önde gelen bilim insanları, 19. yüzyılın sonlarından bu yana meydana gelen 0.85ºC’lik sıcaklık artışındaki, küresel iklim değişikliğinin ana nedeni olan sera gazı emisyonları insan faaliyetleri sonucunda oluştuğunu tespit ettiler.
Diğer tespit ise;atmosferdeki karbondioksit oranının artmasındaki ana sorumlunun fosil yakıtların yakılması olduğudur. Karbondioksit oranının artması bakımından fosil yakıtlar arasında en büyük etken kömür kullanımıdır.Bu doğrultuda da sera gazı etkisinin artmasında fosil yakıt kullanımı dışında, endüstriyel hayvancılık, karbon depolamada çok önemli rolü olan toprağın cansızlaştırılması, ormanların yok edilmesi gibi nedenler bulunmaktadır.
Dünyanın tamamında birincil enerji ihtiyacının son 16 yılın en düşük seviyesi olan %27’si kömür ile giderilirken, sera gazı emisyonlarının %43’üne ise kömür sebep olmaktadır. Kömürle birlikte tüm fosil
yakıtlar ve yukarıda sayılı nedenlerden dolayı her sene milyarlarca ton CO2 atmosfere salınmakta ve bu da dünya çapında aşırı ve beklenmedik iklim olaylarına neden olmaktadır. Küresel iklim değişikliğinin etkileri sonucunda gıda güvenliği, seller, kuraklık, aşırı hava olayları, azalan biyolojik çeşitlilik, deniz su seviyesinin yükselmesi , buzulların erimesi, göçler,gelir dağılımının bozulması,suya erişimde yaşanan sıkıntılar gelir. Küresel iklim değişikliğinin sebeplerini olabildiğince azaltmak için ortalama sıcaklıklardaki yükselmenin maksimum 2°C sıcaklık olması ve bu amacın gerçekleşmesi için de atmosferimizdeki karbondioksit oranının da 450 ppm’i geçmemesi gerekmektedir. Uluslararası anlamda verilen tüm taahhütler, bu sınırın
olabildiğince altında kalmaya dayanmaktadır
Ekolojik ayak izi kavramı nedir.. En genel tanımıyla insan faaliyetleri sonucu bozulan ekosistem dengelerini hesaplama ve ekosistemin geri kazandırılması gereken miktarı belirleyebilmek için geliştirilmiş bir yöntem olarak görülebilir.Tüketicinin ekolojik ayak izi ise, doğal kaynakları sağlayan coğrafyadan bağımsız olarak kişi yada topluluk tarafından tüketilenürünlerinüretimiiçin kullanılan yenilenebilir doğal kaynakları ifade eder. Üretimin ekolojik ayak izi,bir ülkeden yada bir coğrafi bölgeden sağlanan biyolojikkullanımını ifade eder.
WWF Türkiye’nin yayınladığı‘’Türkiye’nin ekolojik ayak izi raporuna’’ gore 2007 yılında Türkiye’de kişi başı düşen tüketim ekolojik ayak izi; 2,7 küresel hektar ile kişi başına küresel biyolojik kapasitenin %50 üzerindeydi. Bir başkaifadeyle dünyadaki herkes ortalama bir Türkiye vatandaşı kadar tüketseydi 1,5 gezegene ihtiyacımız olacaktı.Türkiye iklim krizinden en fazla etkilenen bölgelerden birinde yer aldığı için, etkiyi yüksek seviyelerde tecrübe edeceği düşünülmekte. Ülkemizde 2000’li yılların başından itibaren iklim değişikliğine bağlı ekstrem olaylar önemli oranda artış göstermiş bulunmakta; 2018 yılı 880, 2019 yılı 935 ekstrem olayla bunun en yüksek tecrübe edildiği yıllar olarak öne çıkmakta ve bu sayılar ne yazık ki ortalamada giderek artış göstermektedir. 2100 yılına kadar ortalama 5 °C sıcaklık artış beklentisi, büyüyen bir ekonominin getirdikleriyle, iklim değişikliği nedeniyle yaşanan ve yaşanabilecek kayıpların çok iyi öngörülmesi ve doğru bir yaklaşım çerçevesinde ele alınması yönünde kararlılık sahibi bir planlama ihtiyacı doğuruyor.
Ekolojik ayak izi bileşenleri olan;karbon tutma ayak izi , tarım arazisi ayak izi, orman ayak izi, otlak ayak izi, balıkçılık sahası ayak izi ve en belirleyicisi deyapılaşmış alan ayak izinin azaltılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması, doğal kaynakların dengeli kullanılması,nufusun denetim altında tutulması,geri dönüşümünyaygınlaştırılması,doğanın dönüştürebileceği maddelerin kullanımı veekolojik bilincin geliştirilmesi ile mümkün olacaktır.
Birleşmiş Milletler’in en son yayınladığı rapora göre Paris Antlaşması’nın global ortalama sıcaklık artışını
2°C altında, mümkünse 1.5°C ile sınırlama hedefini gerçekleştirmek için pandemi sonrası toparlanma döneminin bir parçası olarak ivedilikle yatırımlara ihtiyaç bulunmaktadır. Pandemi sonrası alınacak tüm önlemlerin, iklim değişikliğiyle mücadele amaçlarına uyumu gözetildiği takdirde Paris Antlaşması hedefinin tutturulması mümkün olacaktır.
Dolayısıyla, karbon-nötr teknolojileri ve altyapısı desteklenmeli, fosil yakıtlara olan teşvikler düşürülmeli, kaldırılmalı, yeni kömür santralleri yapımı önlenmeli ve ağaçlandırma gibi çalışmalar önceliklendirilmelidir.
Bu önceliklendirmeler Avrupa Birliği’nin 2030’a kadar emisyonlarını 1990’lar seviyesine göre %50-55 oranında azaltılmasını, 2050’ye kadar üye ülkeler kapsamında karbon-nötr olmayı hedefleyen, 2019’da açıklanan yol haritası olan ‘Yeşil Mutabakat’a da uyumludur. Yeşil Mutabakat iklim değişikliğine karşı bir mücadele planının yanı sıra enerji, inşaat, tarım ve ulaşım alanlarında uygulanabilecek döngüsel bir ekonomi konseptini de ortaya koymaktadır.
Nisan ayının sonunda gerçekleşen İklim Zirvesi’nde dünyanın önde gelen liderleri biraraya gelmiş oldu.
Pınar ŞEN (Enerji Pınarı)
İnşaat Y.Mühendisi
Zirvenin ana ekseninde ABD’nin ocak ayı itibariyle yeniden dahil olduğu BM Paris Anlaşması kapsamında yer alan hedeflere ulaşmak içinçabalarını nasıl artıracaklarını ve küresel ısınmanın mevcut yörüngesini
nasıl değiştirecekleri vardı. Başta ABD olmak üzere birçok ülke lideri, pandemiden dahi önemi çok ötede olan iklim kriz gerçeği üzerinde yeni açılım hedef ve taahhütlerde bulundular. Zirveye 40 ülke katıldı.2016’dan beri yürürlükte olan, 197 ülkenin katılımıyla imzalanan Paris İklim Anlaşması, küresel sıcaklık artışının 2100 yılının sonuna kadar 1,5 °C üstü ile sınırlamayı hedefini taşıyor.
Türkiye, Paris Antlaşmasını imzalayan ülkelerden biri ancak ülkeleri belli bir taahhüt altına sokan, imzasını geçerli kılacak onayı vermemiş bulunuyor. Bunun nedeni, Türkiye’nin sınıflamada, gelişmiş ülkeler arasında dahil edilmesiyle buna paralel sorumlulukların yüklenmiş olması ve bu doğrultuda finansal destekten mahrum bırakılması. Türkiye her ne kadar ikili ve çoklu fon imkanlarından yararlanabiliyor olsa da, ‘Yeşil İklim Fonu’ndan yararlanabiliyor olması taahhüt altına gireceği onayı vermesi açısından kritik bir koşul teşkil etmekte.
Bu fondan yararlanabilmesi durumunda, Türkiye’nin emisyon azaltımı ve yenilenebilir enerji gelişimi için destek sağlayabilecek.Bu zirveyi takip edecek olan, 1-12 Kasım 2021 tarihlerinde, İngiltere’nin Glasgow şehrinde gerçekleşecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’na (COP26) ve COP26’da küresel iklim eylemi üzerinde anlamlı sonuçlar elde etme üzere planlandı.
Peki nedir Pandemiden dahi çok daha önemli olan İklim krizi..Dünyanın önde gelen bilim insanları, 19. yüzyılın sonlarından bu yana meydana gelen 0.85ºC’lik sıcaklık artışındaki, küresel iklim değişikliğinin ana nedeni olan sera gazı emisyonları insan faaliyetleri sonucunda oluştuğunu tespit ettiler.
Diğer tespit ise;atmosferdeki karbondioksit oranının artmasındaki ana sorumlunun fosil yakıtların yakılması olduğudur. Karbondioksit oranının artması bakımından fosil yakıtlar arasında en büyük etken kömür kullanımıdır.Bu doğrultuda da sera gazı etkisinin artmasında fosil yakıt kullanımı dışında, endüstriyel hayvancılık, karbon depolamada çok önemli rolü olan toprağın cansızlaştırılması, ormanların yok edilmesi gibi nedenler bulunmaktadır.
Dünyanın tamamında birincil enerji ihtiyacının son 16 yılın en düşük seviyesi olan %27’si kömür ile giderilirken, sera gazı emisyonlarının %43’üne ise kömür sebep olmaktadır. Kömürle birlikte tüm fosil
yakıtlar ve yukarıda sayılı nedenlerden dolayı her sene milyarlarca ton CO2 atmosfere salınmakta ve bu da dünya çapında aşırı ve beklenmedik iklim olaylarına neden olmaktadır. Küresel iklim değişikliğinin etkileri sonucunda gıda güvenliği, seller, kuraklık, aşırı hava olayları, azalan biyolojik çeşitlilik, deniz su seviyesinin yükselmesi , buzulların erimesi, göçler,gelir dağılımının bozulması,suya erişimde yaşanan sıkıntılar gelir. Küresel iklim değişikliğinin sebeplerini olabildiğince azaltmak için ortalama sıcaklıklardaki yükselmenin maksimum 2°C sıcaklık olması ve bu amacın gerçekleşmesi için de atmosferimizdeki karbondioksit oranının da 450 ppm’i geçmemesi gerekmektedir. Uluslararası anlamda verilen tüm taahhütler, bu sınırın
olabildiğince altında kalmaya dayanmaktadır
Ekolojik ayak izi kavramı nedir.. En genel tanımıyla insan faaliyetleri sonucu bozulan ekosistem dengelerini hesaplama ve ekosistemin geri kazandırılması gereken miktarı belirleyebilmek için geliştirilmiş bir yöntem olarak görülebilir.Tüketicinin ekolojik ayak izi ise, doğal kaynakları sağlayan coğrafyadan bağımsız olarak kişi yada topluluk tarafından tüketilenürünlerinüretimiiçin kullanılan yenilenebilir doğal kaynakları ifade eder. Üretimin ekolojik ayak izi,bir ülkeden yada bir coğrafi bölgeden sağlanan biyolojikkullanımını ifade eder.
WWF Türkiye’nin yayınladığı‘’Türkiye’nin ekolojik ayak izi raporuna’’ gore 2007 yılında Türkiye’de kişi başı düşen tüketim ekolojik ayak izi; 2,7 küresel hektar ile kişi başına küresel biyolojik kapasitenin %50 üzerindeydi. Bir başkaifadeyle dünyadaki herkes ortalama bir Türkiye vatandaşı kadar tüketseydi 1,5 gezegene ihtiyacımız olacaktı.Türkiye iklim krizinden en fazla etkilenen bölgelerden birinde yer aldığı için, etkiyi yüksek seviyelerde tecrübe edeceği düşünülmekte. Ülkemizde 2000’li yılların başından itibaren iklim değişikliğine bağlı ekstrem olaylar önemli oranda artış göstermiş bulunmakta; 2018 yılı 880, 2019 yılı 935 ekstrem olayla bunun en yüksek tecrübe edildiği yıllar olarak öne çıkmakta ve bu sayılar ne yazık ki ortalamada giderek artış göstermektedir. 2100 yılına kadar ortalama 5 °C sıcaklık artış beklentisi, büyüyen bir ekonominin getirdikleriyle, iklim değişikliği nedeniyle yaşanan ve yaşanabilecek kayıpların çok iyi öngörülmesi ve doğru bir yaklaşım çerçevesinde ele alınması yönünde kararlılık sahibi bir planlama ihtiyacı doğuruyor.
Ekolojik ayak izi bileşenleri olan;karbon tutma ayak izi , tarım arazisi ayak izi, orman ayak izi, otlak ayak izi, balıkçılık sahası ayak izi ve en belirleyicisi deyapılaşmış alan ayak izinin azaltılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması, doğal kaynakların dengeli kullanılması,nufusun denetim altında tutulması,geri dönüşümünyaygınlaştırılması,doğanın dönüştürebileceği maddelerin kullanımı veekolojik bilincin geliştirilmesi ile mümkün olacaktır.
Birleşmiş Milletler’in en son yayınladığı rapora göre Paris Antlaşması’nın global ortalama sıcaklık artışını
2°C altında, mümkünse 1.5°C ile sınırlama hedefini gerçekleştirmek için pandemi sonrası toparlanma döneminin bir parçası olarak ivedilikle yatırımlara ihtiyaç bulunmaktadır. Pandemi sonrası alınacak tüm önlemlerin, iklim değişikliğiyle mücadele amaçlarına uyumu gözetildiği takdirde Paris Antlaşması hedefinin tutturulması mümkün olacaktır.
Dolayısıyla, karbon-nötr teknolojileri ve altyapısı desteklenmeli, fosil yakıtlara olan teşvikler düşürülmeli, kaldırılmalı, yeni kömür santralleri yapımı önlenmeli ve ağaçlandırma gibi çalışmalar önceliklendirilmelidir.
Bu önceliklendirmeler Avrupa Birliği’nin 2030’a kadar emisyonlarını 1990’lar seviyesine göre %50-55 oranında azaltılmasını, 2050’ye kadar üye ülkeler kapsamında karbon-nötr olmayı hedefleyen, 2019’da açıklanan yol haritası olan ‘Yeşil Mutabakat’a da uyumludur. Yeşil Mutabakat iklim değişikliğine karşı bir mücadele planının yanı sıra enerji, inşaat, tarım ve ulaşım alanlarında uygulanabilecek döngüsel bir ekonomi konseptini de ortaya koymaktadır.