Dijitalleşme ve gıda sektörü
Pandemide kapanmanın başlamasıyla birlikte iki sektörde kamunun sınırlayıcı etkisi görüldü. Sağlık ürünlerinde ithalat ve ihracat konusunda kamu denetimi etkisini gösterirken, gıdada da benzer sınırlayıcı uygulamalar yaşandı. Bazı ülkeler gıda ihracatını tamamen engellerken, pek çok ülke de gıda ihracatına kısıtlamalar koydu.
Zuhal Mansfield
Barışta ve savaşta, hastalıkta ve iyilikte gıda en stratejik ürünlerin başında geliyor. Haliyle kamu yönetimi denetim ve sınırlamalar yaparken, vatandaşlar da marketlere hücum ederek, bazı ürünlerin stok amacıyla alımına koştu.
Türkiye, gıda tedarikinde en başarılı ülkelerden biriydi. Bunun coğrafi konumumuz, güçlü üretim yapımız ve verimli topraklara sahip olmamız ile yakın ilgisi vardır.
Kapanma sürecinde ikinci dalga tüketici alışkanlıklarında göründü. Yani markete, pazara gitmek yerine, internet üzerinden, telefonla sipariş vermek ve bu siparişleri kargo ve kurye ile evlere taşımak hem kolay, hem zorunluluktu. Gıda sektörünün, dijitalleşme sürecini en iyi hissettiren gelişme ise e-ticaret ile yaşandı.
Gıdanın dijitalleşmesinde, birinci adım, e-ticaret yoluyla ürün tedariği oldu. Ancak asıl rekabet yeni başlıyor ve gıda izlenirliğine doğru derinleşme söz konusudur.
Öncelikle tüketici, ürün kıyaslamasına gidiyor, ürün hakkında detaylı bilgi ediniyor ve tohumdan tabağa bütün üretim ve hizmet süreçlerini inceleme imkanı buluyor.
Hayvan refahı, atalık tohumu, organik üretim, yerel ürünler, vegan beslenme, helal sertifikası ve / veya aklımızdaki her sorunu çözümlenmesinin yegane yolu “gıda izlenirliği”dir. İster teknolojinin sonucu deyin, ister dijitalleşme; gıda sektörünün vizyonu ve misyonu gıda izlenirliği sürecini tamamlamaktır. Sürdürülebilir gıda da ancak böyle bir yapı ile mümkündür.
Bununla birlikte, dijitalleşme ile hem gıdada tağşiş ve hilenin tespiti sağlanacak, hem de gıda okuryazarlığı ile yanlış gıda algısı konusunda doğru bir iletişim kurulmuş olacaktır.
Pandeminin bize sunduğu bu olumlu yönü var ama bir de başka yönü de yaşanmaya devam ediyor. Küresel iklim değişikliği, ekonomik buhranlar, siyasi istikrarsızlık, salgın hastalıklar ve çatışmaların dünya çapında beklenen gıda krizini erkene aldı. Şu anda 821 milyon kişi gıdaya ulaşmakta güçlük çekiyor, 35 milyon kişi de açlıktan ölüyor, ölmek üzere. Pandeminin de bunda olumsuz etkisi oldu.
Eğer tarım ve gıdada dijitalleşme süreci küresel olarak yapılandırılırsa, gıda erişimi sağlıklı yapıya kavuşacağı gibi, ihtiyaç sahiplerine ulaşmada da büyük imkanlar ortaya çıkacaktır. Gıdada adil paylaşım da ancak dijitalleşme ile mümkündür.
Haliyle bu paylaşım süreci için gıda bankaları, yeni vergi düzenlemesi ve gıda izlenirliği için gerekli teknolojik yazılımların entegrasyonu için BM, FAO ve Dünya Bankası’nın imkanlarını yönlendirmesi gerekiyor. Dünyada en fazla reklam harcaması yapan sektörün gıda olduğunu ve şirketlerin de bu yaklaşıma uzak kalacağını sanmıyorum. Sürdürülebilirlik kavramının öncü sahipleri gıda şirketleri olduğu gibi, gıda izlenirliğinin de sahiplenmeleri beklenebilir. Uluslararası kuruluşlar, gıda izlenirliği konusunda küçük işletmelere ulaşabilirlerse; kırsal kalkınma alanların, az gelişmiş bölgelerin ve yoksulluk çeken ülkelerin kendilerini ve ürünlerini tanıtmada da önemli bir misyon sağlamış olacaktır.
Herkesin güvenilir ve sürdürülebilir gıdaya erişme hakkı vardır. Huzurun da birinci güvencesi gıdadır….
Pandemide kapanmanın başlamasıyla birlikte iki sektörde kamunun sınırlayıcı etkisi görüldü. Sağlık ürünlerinde ithalat ve ihracat konusunda kamu denetimi etkisini gösterirken, gıdada da benzer sınırlayıcı uygulamalar yaşandı. Bazı ülkeler gıda ihracatını tamamen engellerken, pek çok ülke de gıda ihracatına kısıtlamalar koydu.
Zuhal Mansfield
Barışta ve savaşta, hastalıkta ve iyilikte gıda en stratejik ürünlerin başında geliyor. Haliyle kamu yönetimi denetim ve sınırlamalar yaparken, vatandaşlar da marketlere hücum ederek, bazı ürünlerin stok amacıyla alımına koştu.
Türkiye, gıda tedarikinde en başarılı ülkelerden biriydi. Bunun coğrafi konumumuz, güçlü üretim yapımız ve verimli topraklara sahip olmamız ile yakın ilgisi vardır.
Kapanma sürecinde ikinci dalga tüketici alışkanlıklarında göründü. Yani markete, pazara gitmek yerine, internet üzerinden, telefonla sipariş vermek ve bu siparişleri kargo ve kurye ile evlere taşımak hem kolay, hem zorunluluktu. Gıda sektörünün, dijitalleşme sürecini en iyi hissettiren gelişme ise e-ticaret ile yaşandı.
Gıdanın dijitalleşmesinde, birinci adım, e-ticaret yoluyla ürün tedariği oldu. Ancak asıl rekabet yeni başlıyor ve gıda izlenirliğine doğru derinleşme söz konusudur.
Öncelikle tüketici, ürün kıyaslamasına gidiyor, ürün hakkında detaylı bilgi ediniyor ve tohumdan tabağa bütün üretim ve hizmet süreçlerini inceleme imkanı buluyor.
Hayvan refahı, atalık tohumu, organik üretim, yerel ürünler, vegan beslenme, helal sertifikası ve / veya aklımızdaki her sorunu çözümlenmesinin yegane yolu “gıda izlenirliği”dir. İster teknolojinin sonucu deyin, ister dijitalleşme; gıda sektörünün vizyonu ve misyonu gıda izlenirliği sürecini tamamlamaktır. Sürdürülebilir gıda da ancak böyle bir yapı ile mümkündür.
Bununla birlikte, dijitalleşme ile hem gıdada tağşiş ve hilenin tespiti sağlanacak, hem de gıda okuryazarlığı ile yanlış gıda algısı konusunda doğru bir iletişim kurulmuş olacaktır.
Pandeminin bize sunduğu bu olumlu yönü var ama bir de başka yönü de yaşanmaya devam ediyor. Küresel iklim değişikliği, ekonomik buhranlar, siyasi istikrarsızlık, salgın hastalıklar ve çatışmaların dünya çapında beklenen gıda krizini erkene aldı. Şu anda 821 milyon kişi gıdaya ulaşmakta güçlük çekiyor, 35 milyon kişi de açlıktan ölüyor, ölmek üzere. Pandeminin de bunda olumsuz etkisi oldu.
Eğer tarım ve gıdada dijitalleşme süreci küresel olarak yapılandırılırsa, gıda erişimi sağlıklı yapıya kavuşacağı gibi, ihtiyaç sahiplerine ulaşmada da büyük imkanlar ortaya çıkacaktır. Gıdada adil paylaşım da ancak dijitalleşme ile mümkündür.
Haliyle bu paylaşım süreci için gıda bankaları, yeni vergi düzenlemesi ve gıda izlenirliği için gerekli teknolojik yazılımların entegrasyonu için BM, FAO ve Dünya Bankası’nın imkanlarını yönlendirmesi gerekiyor. Dünyada en fazla reklam harcaması yapan sektörün gıda olduğunu ve şirketlerin de bu yaklaşıma uzak kalacağını sanmıyorum. Sürdürülebilirlik kavramının öncü sahipleri gıda şirketleri olduğu gibi, gıda izlenirliğinin de sahiplenmeleri beklenebilir. Uluslararası kuruluşlar, gıda izlenirliği konusunda küçük işletmelere ulaşabilirlerse; kırsal kalkınma alanların, az gelişmiş bölgelerin ve yoksulluk çeken ülkelerin kendilerini ve ürünlerini tanıtmada da önemli bir misyon sağlamış olacaktır.
Herkesin güvenilir ve sürdürülebilir gıdaya erişme hakkı vardır. Huzurun da birinci güvencesi gıdadır….