Borçlanma ekonomisi ABD’ye imkan tanıyor
Türkiye’nin ucuz döviz kredisi ve sıcak para akımları havucuyla içine çekildiği dış borçlanmaya dayalı ekonomik model güvenlik politikalarımızla uyuşmuyor. Yüksek dış borçluluk ABD tehditlerine imkan tanıyor. TÜSİAD Başkanı da dış borç sorununun çözümüne işaret etti
Suriye’nin kuzeyindeki terör unsurları PKK/PYD-YPG’ye yönelik Tükiye’nin başlattığı Barış Pınarı Harekatı’nın sonlandırılması için Batılı devletler, tehdit ve şantajlarını sürdürüyorlar. Türkiye ise uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanarak, sınırında bir terör koridoru oluşmasını önlemek amacıyla başlattığı harekatı devam ettirmekte kararlı. Ancak Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından alınan tedbirlere rağmen, ülkenin yüksek dış borç yükümlülüğü ve dış ticaretinin Avrupa Birliği odaklı olması Batı’nın ekonomik yaptırım tehditlerine zemin oluşturuyor.KONGRE VE TRUMP SAVAŞIFransa Cumhurbaşkanı Macron’un yaptırım tehdidi savurması sonrası gözler Almanya Şansölyesi Merkel ile Macron’un yapacağı zirveye çevrildi. 17 Ekim’de toplanacak AB Liderler Zirvesi’nde de ülkemize yönelik yaptırımların gündeme getirileceği bildirildi. Cuma gecesi ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin, Başkan Trump’ın ABD’li yetkililere Türkiye’yi hedef alabilecek güçlü yaptırım yetkisi veren kararname imzaladığını açıkladı. Mnuchin “Gerekirse Türkiye ekonomisini işlevsiz hale getirebiliriz” tehdidi savurdu. Amerika’nın Sesi’ne değerlendirmelerde bulunan Washington Enstitüsü Türkiye Araştırmaları Programı Direktörü Soner Çağaptay ise Kongre’de Türkiye’nin Suriye harekatına karşı yükselen bir baskı oluştuğuna dikkati çekerek, Trump cephesinden bu adımın Kongre’deki bu baskıyı kontrol altında tutmak için geldiğini söyledi.AÇIK GELİRİN YÜZDE 48’İ KADARTürkiye ne zaman güvenliği sağlamak için bir adım atsa ekonomik yaptırımlar konusu gündeme geliyor. Bunu daha önceki sınır ötesi operasyonlar, Rahip Brunson krizi ve Rusya’dan S400 alımı sırasında da yaşadık. Tehditler hayata geçmese bile piyasalar ve ülkemize finansman sağlayanlar üzerinde etki yaratarak; döviz kurları üzerinden ekonomide kur şoku ve ardından gelen yüksek maliyet enflasyonu, ödemeler dengesi kriziyle de yatırımların dibe çökmesi sonucunu getirdi. Nitekim Türkiye 2018’in üçüncü çeyreğinde başlayan ve 2019 yılı boyunca süren bir durgunluk dönemine girdi. Batı’nın tehditlerine zemin oluşturan ise Türkiye’nin 2003 sonrası tam anlamıyla dış borca dayalı bir ekonomik modeli inatla sürdürmesi. 2008 öncesi AB üyeliği çıpası ve özelleştirmelerle gelen finansman, 2008 krizi sonrası merkez kapitalist ülkelerin genişlemeci para politikaları sayesinde sıcak para akımları ve borçlanma olarak sürdü. Haziran 2019 itibarıyla brüt dış borç stokunun milli gelire oranı yaklaşık yüzde 62 olarak hesaplandı. Merkez Bankası verilerine göre ülkenin döviz açığını ifade eden (Türkiye’nin yurtdışı varlıkları ile yurtdışına olan yükümlülüklerinin farkı) net uluslararası yatırım pozisyonu Temmuz 2019 itibarıyla 351.5 milyar dolar. Haziran 2019 sonu itibarıyla 722 milyar dolar olan milli gelirin yüzde 48.6’sı kadar döviz açığımız var.KAHVECİ’NİN DEĞERLENDİRMELERİReklamdan sonra devam ediyor
Karar Gazetesi Yazarı, ekonomist İbrahim Kahveci 21 Mart 2019 tarihli yazısında, 16 yıldır ülkemize gelen 650 milyar doları aşan yabancı sermayenin dağılımına bakıldığında bunların yüzde 80’ni aşan kısmının AB ve ABD merkezli olduğuna dikkat çekti. Kahveci 17 Haziran 2018 tarihli yazısında da 2003-2018 döneminde dış ticaret dengesinin aleyhimize işlemesi nedeniyle oluşan 570 milyar dolarlık cari açığa işaret ederek, “Yaklaşık 15.5 yıllık süre zarfında 570 milyar dolar cari açığımızı kapatan yabancılar, fazladan gönderdikleri sermaye ile de döviz rezervlerimizin 85 milyar dolara yakın artmasını sağlamış oldu” notunu düştü.Dış borçlara yönelik de değerlendirmelerde bulunan İbrahim Kahveci, özel sektörün kredi borçlanmasında da Avrupa ülkeleri yüzde 53.4 pay ile ilk sırada yer alırken, ABD yüzde 11.1 pay ile ikinci sırada olduğunu bildirdi. Doğrudan yatırım ve doğrudan özel sektör kredi borçlanmasına bakıldığında Hollanda, İngiltere ve Almanya’nın başı çektiğini aktaran Kahveci, yine hisse senedi ve devlet iç borçlanma senetlerine geçen 16 yıllık dönemde en çok Batı’dan yatırım geldiğine dikkat çekti. Kahveci, Türkiye’nin borçlanmaya dayalı ekonomik modelini ise şu sözlerle eleştirdi: “İşte gerçek kıyaslama yaptığımızda 655 milyar dolar yabancı sermayenin geldiği ülkemizde 355 milyar dolarlık gelir artışı ne ifade etmektedir? Daha çok borçlanma ama daha az üretim ile ekonomik büyüme modeli ortaya çıkmaktadır.”SORUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN FIRSATAB’nin Türkiye’nin ihracatındaki payı yüzde 55’ler düzeyinde. Her ne kadar son yıllarda Rusya ve Çin dış ticaretimizde üst sıralara yükselmiş olsa da Atlantik ülkeleri Türkiye’nin dış ticaretinde mutlak ağırlığa sahip. İki tarafın kuvvetli ticari bağlarına rağmen güvenlik politikalarındaki uyuşmazlıklar öteden beri süregeliyor. AB’nin, Türkiye’ye yönelik yaptırım uygulaması geçmiş örneklere bakıldığında AB fonlarının kesilmesinden ibaret kalabilir.
ABD ise kontrol ettiği küresel finansal sistem üzerinden Türkiye’nin borçlanmaya dayalı ekonomik modelini çökertecek imkana sahip. Bu nedenle dış borca dayalı büyüme modelinden ivedilikle çıkılması gerekiyor. Ülkenin güvenlik politikalarıyla uyumsuz ekonomik büyüme modeli yerine kırılganlığı azaltacak yeni bir büyüme modelinin konması gerekliliği büyük sermaye çevrelerince de dile getirilir oldu.
Bodrum SİAD İş İnsanları Zirvesi’nde konuşan TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, “Ticaret savaşları nedeniyle dünyada parasal genişlemenin tekrar başlamasıyla kurda nispeten istikrarlı bir gidişat enflasyon trendinin aşağıya dönmesini sağlarken, yıllardır biriktirdiğimiz dış borç sorununun çözümü için de yeni bir fırsat yarattı. Türkiye bu tür sıkıntılar yaşayan tek ülke değil.
Gelişmiş ve gelişmekte olan pek çok ülke benzer sorunları çeşitli piyasa mekanizmaları ile çözebildiler. Bizim de bu konuda gerekli adımları atmamız gerekiyor. Böylece ekonomiye sağlıklı ve sürdürülebilir bir kredi akışını sağlayabiliriz” uyarısı yaptı.ASYA KAPISI ARALANIYORBugüne kadar Atlantik’ten gelen finansmanla ekonomisini döndüren Türkiye için yükselen Asya’nın kapısı da son dönemde aralanmış durumda.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) verilerinden derlediği bilgilere göre, Asyalı yerleşiklerin Türkiye’deki yatırımları yüzde 91.3 arttı. Sekiz aylık dönemde en fazla yatırım 2 milyar 252 milyon dolarla Avrupa’dan gelirken, Türkiye Asya’dan 1 milyar 693 milyon dolar, Amerika’dan 306 milyon dolar ve Afrika’dan 31 milyon dolarlık doğrudan yatırım çekti. Türkiye, geçen yılın ocak-ağustos döneminde Avrupa’dan 2.7 milyar, Asya’dan 885 milyon, Amerika’dan 227 milyon ve Afrika’dan 1 milyon dolarlık yatırım çekmişti.
Veriler, Asyalı yatırımcıların ağustos sonundaki Türkiye’ye doğrudan yatırımlarının geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 91’lik artış kaydettiğini, aynı dönemde Avrupa’dan gelen yatırımların ise yüzde 16.8’lik azalış yaşandığını ortaya koydu. Bu sonuçlarla Asya, Türkiye’ye doğrudan yatırımlarda yıllardır lider konumda bulunan Avrupa ile aradaki makası oldukça kapatmış oldu.Kredi anlamında da özellikle Çinli bankaların Türkiye’ye finansman aktarımı son dönemde hızlandı. Kuşak Yol kapsamında yapılacak yatırımlar bu finansman akışının ana hattını oluşturuyor. Türk sermaye piyasalarına Çin’den henüz kayda değer bir akış sağlanmış değil. Bunun en önemli nedeni ise iki ülke piyasalarının birbirine yabancı olması. Çin’de faaliyet gösteren iş insanları bu alanda ivedilikte adım atılmasının faydalı olacağı görüşündeler.
Recep Erçin
Suriye’nin kuzeyindeki terör unsurları PKK/PYD-YPG’ye yönelik Tükiye’nin başlattığı Barış Pınarı Harekatı’nın sonlandırılması için Batılı devletler, tehdit ve şantajlarını sürdürüyorlar. Türkiye ise uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanarak, sınırında bir terör koridoru oluşmasını önlemek amacıyla başlattığı harekatı devam ettirmekte kararlı. Ancak Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından alınan tedbirlere rağmen, ülkenin yüksek dış borç yükümlülüğü ve dış ticaretinin Avrupa Birliği odaklı olması Batı’nın ekonomik yaptırım tehditlerine zemin oluşturuyor.KONGRE VE TRUMP SAVAŞIFransa Cumhurbaşkanı Macron’un yaptırım tehdidi savurması sonrası gözler Almanya Şansölyesi Merkel ile Macron’un yapacağı zirveye çevrildi. 17 Ekim’de toplanacak AB Liderler Zirvesi’nde de ülkemize yönelik yaptırımların gündeme getirileceği bildirildi. Cuma gecesi ABD Hazine Bakanı Steven Mnuchin, Başkan Trump’ın ABD’li yetkililere Türkiye’yi hedef alabilecek güçlü yaptırım yetkisi veren kararname imzaladığını açıkladı. Mnuchin “Gerekirse Türkiye ekonomisini işlevsiz hale getirebiliriz” tehdidi savurdu. Amerika’nın Sesi’ne değerlendirmelerde bulunan Washington Enstitüsü Türkiye Araştırmaları Programı Direktörü Soner Çağaptay ise Kongre’de Türkiye’nin Suriye harekatına karşı yükselen bir baskı oluştuğuna dikkati çekerek, Trump cephesinden bu adımın Kongre’deki bu baskıyı kontrol altında tutmak için geldiğini söyledi.AÇIK GELİRİN YÜZDE 48’İ KADARTürkiye ne zaman güvenliği sağlamak için bir adım atsa ekonomik yaptırımlar konusu gündeme geliyor. Bunu daha önceki sınır ötesi operasyonlar, Rahip Brunson krizi ve Rusya’dan S400 alımı sırasında da yaşadık. Tehditler hayata geçmese bile piyasalar ve ülkemize finansman sağlayanlar üzerinde etki yaratarak; döviz kurları üzerinden ekonomide kur şoku ve ardından gelen yüksek maliyet enflasyonu, ödemeler dengesi kriziyle de yatırımların dibe çökmesi sonucunu getirdi. Nitekim Türkiye 2018’in üçüncü çeyreğinde başlayan ve 2019 yılı boyunca süren bir durgunluk dönemine girdi. Batı’nın tehditlerine zemin oluşturan ise Türkiye’nin 2003 sonrası tam anlamıyla dış borca dayalı bir ekonomik modeli inatla sürdürmesi. 2008 öncesi AB üyeliği çıpası ve özelleştirmelerle gelen finansman, 2008 krizi sonrası merkez kapitalist ülkelerin genişlemeci para politikaları sayesinde sıcak para akımları ve borçlanma olarak sürdü. Haziran 2019 itibarıyla brüt dış borç stokunun milli gelire oranı yaklaşık yüzde 62 olarak hesaplandı. Merkez Bankası verilerine göre ülkenin döviz açığını ifade eden (Türkiye’nin yurtdışı varlıkları ile yurtdışına olan yükümlülüklerinin farkı) net uluslararası yatırım pozisyonu Temmuz 2019 itibarıyla 351.5 milyar dolar. Haziran 2019 sonu itibarıyla 722 milyar dolar olan milli gelirin yüzde 48.6’sı kadar döviz açığımız var.KAHVECİ’NİN DEĞERLENDİRMELERİReklamdan sonra devam ediyor
Karar Gazetesi Yazarı, ekonomist İbrahim Kahveci 21 Mart 2019 tarihli yazısında, 16 yıldır ülkemize gelen 650 milyar doları aşan yabancı sermayenin dağılımına bakıldığında bunların yüzde 80’ni aşan kısmının AB ve ABD merkezli olduğuna dikkat çekti. Kahveci 17 Haziran 2018 tarihli yazısında da 2003-2018 döneminde dış ticaret dengesinin aleyhimize işlemesi nedeniyle oluşan 570 milyar dolarlık cari açığa işaret ederek, “Yaklaşık 15.5 yıllık süre zarfında 570 milyar dolar cari açığımızı kapatan yabancılar, fazladan gönderdikleri sermaye ile de döviz rezervlerimizin 85 milyar dolara yakın artmasını sağlamış oldu” notunu düştü.Dış borçlara yönelik de değerlendirmelerde bulunan İbrahim Kahveci, özel sektörün kredi borçlanmasında da Avrupa ülkeleri yüzde 53.4 pay ile ilk sırada yer alırken, ABD yüzde 11.1 pay ile ikinci sırada olduğunu bildirdi. Doğrudan yatırım ve doğrudan özel sektör kredi borçlanmasına bakıldığında Hollanda, İngiltere ve Almanya’nın başı çektiğini aktaran Kahveci, yine hisse senedi ve devlet iç borçlanma senetlerine geçen 16 yıllık dönemde en çok Batı’dan yatırım geldiğine dikkat çekti. Kahveci, Türkiye’nin borçlanmaya dayalı ekonomik modelini ise şu sözlerle eleştirdi: “İşte gerçek kıyaslama yaptığımızda 655 milyar dolar yabancı sermayenin geldiği ülkemizde 355 milyar dolarlık gelir artışı ne ifade etmektedir? Daha çok borçlanma ama daha az üretim ile ekonomik büyüme modeli ortaya çıkmaktadır.”SORUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN FIRSATAB’nin Türkiye’nin ihracatındaki payı yüzde 55’ler düzeyinde. Her ne kadar son yıllarda Rusya ve Çin dış ticaretimizde üst sıralara yükselmiş olsa da Atlantik ülkeleri Türkiye’nin dış ticaretinde mutlak ağırlığa sahip. İki tarafın kuvvetli ticari bağlarına rağmen güvenlik politikalarındaki uyuşmazlıklar öteden beri süregeliyor. AB’nin, Türkiye’ye yönelik yaptırım uygulaması geçmiş örneklere bakıldığında AB fonlarının kesilmesinden ibaret kalabilir.
ABD ise kontrol ettiği küresel finansal sistem üzerinden Türkiye’nin borçlanmaya dayalı ekonomik modelini çökertecek imkana sahip. Bu nedenle dış borca dayalı büyüme modelinden ivedilikle çıkılması gerekiyor. Ülkenin güvenlik politikalarıyla uyumsuz ekonomik büyüme modeli yerine kırılganlığı azaltacak yeni bir büyüme modelinin konması gerekliliği büyük sermaye çevrelerince de dile getirilir oldu.
Bodrum SİAD İş İnsanları Zirvesi’nde konuşan TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, “Ticaret savaşları nedeniyle dünyada parasal genişlemenin tekrar başlamasıyla kurda nispeten istikrarlı bir gidişat enflasyon trendinin aşağıya dönmesini sağlarken, yıllardır biriktirdiğimiz dış borç sorununun çözümü için de yeni bir fırsat yarattı. Türkiye bu tür sıkıntılar yaşayan tek ülke değil.
Gelişmiş ve gelişmekte olan pek çok ülke benzer sorunları çeşitli piyasa mekanizmaları ile çözebildiler. Bizim de bu konuda gerekli adımları atmamız gerekiyor. Böylece ekonomiye sağlıklı ve sürdürülebilir bir kredi akışını sağlayabiliriz” uyarısı yaptı.ASYA KAPISI ARALANIYORBugüne kadar Atlantik’ten gelen finansmanla ekonomisini döndüren Türkiye için yükselen Asya’nın kapısı da son dönemde aralanmış durumda.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) verilerinden derlediği bilgilere göre, Asyalı yerleşiklerin Türkiye’deki yatırımları yüzde 91.3 arttı. Sekiz aylık dönemde en fazla yatırım 2 milyar 252 milyon dolarla Avrupa’dan gelirken, Türkiye Asya’dan 1 milyar 693 milyon dolar, Amerika’dan 306 milyon dolar ve Afrika’dan 31 milyon dolarlık doğrudan yatırım çekti. Türkiye, geçen yılın ocak-ağustos döneminde Avrupa’dan 2.7 milyar, Asya’dan 885 milyon, Amerika’dan 227 milyon ve Afrika’dan 1 milyon dolarlık yatırım çekmişti.
Veriler, Asyalı yatırımcıların ağustos sonundaki Türkiye’ye doğrudan yatırımlarının geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 91’lik artış kaydettiğini, aynı dönemde Avrupa’dan gelen yatırımların ise yüzde 16.8’lik azalış yaşandığını ortaya koydu. Bu sonuçlarla Asya, Türkiye’ye doğrudan yatırımlarda yıllardır lider konumda bulunan Avrupa ile aradaki makası oldukça kapatmış oldu.Kredi anlamında da özellikle Çinli bankaların Türkiye’ye finansman aktarımı son dönemde hızlandı. Kuşak Yol kapsamında yapılacak yatırımlar bu finansman akışının ana hattını oluşturuyor. Türk sermaye piyasalarına Çin’den henüz kayda değer bir akış sağlanmış değil. Bunun en önemli nedeni ise iki ülke piyasalarının birbirine yabancı olması. Çin’de faaliyet gösteren iş insanları bu alanda ivedilikte adım atılmasının faydalı olacağı görüşündeler.
Recep Erçin