Günlük hayatın içinde herkes gibi akşam eve geldiğinde, acıkan bünye pratik yoldan yemek siparişi veriyor ve kurye kapıya teslimatı yaptıktan sonra elimize aldığımız karton poşetten plastik bir kapta gelen yemek, yanında plastik bir poşet içinde plastik çatal bıçak ve plastik bir poşet içinde ıslak mendil derken yemeğin sonunda çıkan atık yığınıyla birlikte bir vicdan azabı da bünyeye işliyor.
Zübeyde AğsakallıKentin temposu içinde her şeyi hazır, pratik ve hap olarak edinme alışkanlığına kendimizi kaptırdıkça dünyayı bir ben mi kurtaracağım derken buluyoruz kendimizi?
Geçtiğimiz günlerde katıldığım bir etkinliğin genel teması
Sıfır Atık ve dönüşüm olmasına rağmen, 3 gün süren etkinlik süresince tüm yeme-içme faaliyetlerinde plastik ve karton atıkların yığılması şahit olduğum en çelişkili tutumlardan biri oldu.
Bunun üzerine çokça zaman düşünmüşümdür.
Bireyler olarak günlük hayat dinamikleri içinde tüketim alışkanlıklarımız gereği ucu bucağı görünmeyen bir atık yığılmasına neden oluyoruz. Kendi adıma olabildiğince az atığa neden olacak şekilde bir günlük yaşam biçimini prensip edinsem de benim kullanmadığım karton bardağı, benim almadığım poşeti, tüketmekten imtina ettiğim metal içecek kapsüllerini bir başkası dikkatsizce ve hunharca doğaya çöp olarak salıyordu.Bu gözlem ne yazık ki benim gibi düşünen insanları negatif etkileyip tek başına benim duyarlılığım ne işe yarar ki diye bir umutsuzluğa sürüklüyor.Bu noktada şu temel soru akla geliyor ve atık yönetimi konusunda gerçek inisiyatifin ve büyük eylemin hangi tarafın sorumluluğu altında olduğu düşünülüyor.Birey olarak benim “sıfır atık” hassasiyetim ne kadar yeterli? Kamu politikaları ve yaptırımları bu sorumluluğu neden sadece bana yüklüyor sorusunu sormaya başlıyorsun ve gerçek karamsarlık burada başlıyor.
Sıfır Atık Yönetimi: Tüketici Perspektifinden İşletme Perspektifine
Döngüsel ekonomi, günümüzde işletmeler için sürdürülebilirlik ve verimlilik açısından önemli bir kavram haline gelmiştir. Bu yaklaşım, doğal kaynakların daha verimli kullanılmasını, atık üretiminin azaltılmasını ve geri dönüşümün teşvik edilmesini amaçlıyor. İşletmeler, bu prensipleri benimseyerek çevresel etkilerini azaltabiliyor ve uzun vadeli rekabet avantajı elde edebiliyorlar.Ancak gelgelelim ki teoride her ne kadar uzun uzadıya
Döngüsel Ekonomi konusunda gündem sıcak tutulmaya çalışılsa da pratikte ve uygulamada gerek işletmeler gerekse de bireyler olarak bu konudaki tutumlar hala yerleşmiş değil.Sürdürülebilir üretim süreçleri, işletmelerin üretim aşamalarında çevresel etkileri minimize etme çabalarını içerir. Bu kapsamda, yenilenebilir enerji kullanımı, atık azaltma ve geri dönüşüm uygulamaları gibi stratejiler ön plana çıkar. Örneğin, bir üretim tesisinin enerji ihtiyacını yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılaması hem çevresel etkileri azaltır hem de enerji maliyetlerini düşürür.
Ancak işte bu noktada da temel çelişkiler baş göstermeye başlıyor.
Üreticilerin plastik ve çevrede dönüşümü zor olan hammaddelerin ve endüstriyel atıkların üretimine dair kısıtlamaya yönelik bir yaptırıma uğramaması, arzın bir sınırı olmaması bu konudaki kamu politikalarının yetersiz kalması sıfır atık konusunda ideal seviyeye gelmenin sorumluluğunun sadece tüketiciye addedilmesi anlamına geliyor.Genelde halihazırda atığın dönüşüme çevrilmesi daha vicdanları rahatlatan bir mekanizma gibi görünse de dönüştürülmüş ürünler de günün sonunda bir gün atık statüsüne dönüyor.Bu bağlamda sıfır atık hedefi doğrultusunda topu üreticilere atmışken; işletme perspektifinde ürün tasarımı aşamasının da sürdürülebilirlikte önemli bir rol oynadığını vurgulamak lazım gelir.Döngüsel ekonomi ilkeleri, ürünlerin tasarımında atıkları azaltacak ve geri dönüşümü kolaylaştıracak yaklaşımların benimsenmesini teşvik ederken, bu sayede, ürünlerin yaşam döngüsü boyunca çevresel etkileri minimize edilir ve kaynakların verimli kullanımı sağlanır.Ayrıca, işletmeler sürdürülebilir üretim süreçlerini tedarik zinciri yönetimiyle de entegre etmelidir.
Yeşil tedarik zinciri yönetimi, tedarikçilerle iş birliği yaparak çevresel standartların uygulanmasını sağlarken, çevresel etkileri azaltmaya yönelik adımların tedarik zinciri boyunca takip edilmesini sağlamak da atılacak önemli önlemlerden biri. Bu da işletmelerin sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmasına yardımcı olurken işletmelerin ürünlerini arz etmelerinde zarara uğramalarını da elimine edecektir.
Döngüsel ekonomi ve sürdürülebilir üretim süreçleri, yasal ve düzenleyici çerçeve tarafından da desteklenmektedir.
Ancak her ne kadar birçok ülke ve bölge, çevresel düzenlemeler ve teşviklerle işletmeleri sürdürülebilirlik konusunda teşvik ediyor olsa da bu uygulamalar işletmelerin döngüsel ekonomi ve sürdürülebilir üretim süreçlerini tam anlamıyla benimsemesine yetmiyor.Özellikle ülkemizde bu konudaki hassasiyete daha samimi ve gerçekçi yaklaşmak, halihazırdaki atıkların dönüşümüne odaklanmaktan çıkıp, ürün arzı aşamasında da atık yaratacak paketleme biçimlerinde kısıtlamaları sağlayacak politikaları uygulamakla mümkün olabilir.Sonuç olarak, işletmelerin döngüsel ekonomi ve sürdürülebilir üretim süreçlerini benimsemesi hem çevresel hem de ekonomik açıdan önemli faydalar sağlar. Bu yaklaşım, doğal kaynakların daha verimli kullanılmasını sağlayarak çevresel etkileri azaltırken, işletmelerin rekabet gücünü artırır ve uzun vadeli sürdürülebilirliklerini sağlayacaktır.