ROBOTLAR NE ZAMAN GELECEK?
1779 yılında NedLudd makineleşmeye karşı başkaldırırken kendi adıyla anılacak büyük bir hareketin fitilini ateşlediğini muhtemelen bilmiyordu.
Yıllarca çalışarak kazandıkları el becerileri ve uzmanlıklarının makineleşme sonucunda boşa gideceği ve işsiz kalacakları korkusuyla tetiklenen bu hareket, bugün de teknoloji karşıtlarını tanımlamak için kullanılan ismi de literatüre kazandırdı: “Luddities”. Her ne kadar NedLudd ve arkadaşları makineleşmenin önüne geçememiş ve 1.sanayi devrimine engel olamamış olsalar da NedLudd’u anlatan ve zevkle dinlediğimiz şarkılara ilham oldular.
İnsanların önemli bir kısmı kendi kontrolü dışındaki değişimlere karşı mevcut yapıyı koruma gayreti içindedir. Bir de bu koruma içgüdüsüne, işini kaybetmek gibi önemli bir bileşeni eklediğimiz zaman teknoloji karşıtlığı daha anlaşılır hale geliyor.
Teknoloji karşıtlığı sadece 1.sanayi devrimi ile sınırlı kalmadı. Günümüzde de neredeyse her gün, gelecekte yok olacak işler ve meslekler hakkında yazılara rastlamak, sosyal medyada her geçen gün kabiliyetlerini artıran robotların videolarını seyretmek, 1800’lerde tohumları atılan bu düşmanlığın gelişmesine katkı sağlıyor.
Yok olacak meslekler, gelişen teknoloji nedeniyle gittikçe düşmesi beklenen istihdam yaratma kabiliyeti bir araya geldiğinde gelecek korkularımızın daha da büyümesine neden oluyor. Adım adım anlatabileceğin her işi robotlara devredebilirsin yaklaşımı, bazılarının diğerlerine belli etmeden yaptıkları işlerin adım adım anlatılıp anlatılamadığı sınamalarına neden oluyor.
Aslında ben bu konuda iyimserim. Robotlarla dolu gelecek hayalim, eski filmlerdeki Romalılar dönemini anımsatıyor. Köleler yerine robotların olduğu, ama insanların müzik, sanat, felsefe ile ilgilendiği bir ortam hayal ediyorum.
Asıl sorun, bazılarının robot istilası olarak gördüğü, robotların hayatımızın akışında çok daha hissedilir etkiye sahip olacağı ortamın ne zaman oluşacağı. Bazı yazıları okurken pencereden kafasını uzatınca robotlarla karşı karşıya geleceğini sanıyorinsan ama bu o kadar kolay olmayacak galiba.
The Daily Telegraph’ın ekonomist yazarı RogerBootle’ın “The AI Economy” kitabı bu konuda oldukça farklı bilgi ve fikirleri güzel örnekler eşliğinde veriyor. Bu sürecin sanıldığı kadar kolay ve çabuk olmayacağını anlatmak için verdiği bir örneği size aktarayım. Bilinen Çin oyunu Go’da Google’ın yapay zekası bir insanı yendiği dönemde, Google yapay zekasını youtube’daki kedi görüntülerini algılamak için eğitmeye çalıştığı zaman, tek bir görüntüyü yakalamak için 16000 bilgisayarın gücü gerekmiş.
Bu örneğe dayanarak RogerBootle bazılarının inandığı gibi çok kısa bir zaman dilimi içerisinde yapay zekanın birçok işi üstlenmesinin yakın gelecekte çok olanaklı olmadığı sonucuna varıyor.
Gerçekten, klasik bir tanım vardır. Eğer yapılan bir iş adım adım tanımlanabiliyorsa, bu işi yapay zekaya devretmek mümkün olacaktır.
Genellikle rahatlıkla adım adım tanımlanabilen işler, en alt seviyelerdeki çalışanların yerine getirdiği, tekrar etme özelliği çok olan işlerdir. Bildiğimiz gibi bu tür işlerde çalışan arkadaşlarımız genellikle bulundukları organizasyon içinde en düşük ücretleri alan kesimi oluşturmaktadırlar.
Bootle bu konuya da değiniyor ve sanıldığı gibi robotlar ile işgücünün ikamesinin maliyetsiz bir operasyon olamayacağını hatırlatıyor bizlere. Robot maliyetleri konusunda verilen bilgilere baktığımız zaman, orta-büyük ölçekteki bir işletmenin genel müdür veya benzeri düzeyde üst yönetiminden birisinin görevleri robot ile ikame edilebilirse, finansal açıdan rasyonel bir karar olacağını ancak daha alt düzeye indikçe kararın akılcılığının azalacağını görebiliyoruz.
Tüm bunların yanında teknolojideki gelişimin NedLutt’tan bu yana zaman zaman insanları, özellikle de çalışanları korkutmuş olmasına karşılık zaman içinde gelişen teknoloji ile birlikte toplumların refah seviyelerinin sürekli arttığı da açıktır. Bu durumun günümüzde de geçerli olduğu ve bundan sonra da geçerli olacağının aksine bir düşünceye neden olacak bir durumun olmadığı da ortadadır.
Son Not: Popular Science dergisinin Şubat sayısında “Bilimin Hikayesi” adıyla güzel bir dizi başladı. Bu sayıda GilesSparrow tarafından yazılan “Bilgisayarların Şafağı” isimli makalede ilginç bir bilgi yer alıyor. 1801 yılında Paris Endüstri fuarında, bir Fransız dokumacı ve amatör mucit olan Joseph Marie, istenen deseni delikli kartlardan okuyarak dokuma yapan bir dokuma tezgahı sergiliyor.
Makalede, bu dokuma tezgahlarının “farklı işler yapmak üzere davranışı değiştirilebilen makineler” olarak bilgisayarların atası olarak bilindikleri belirtilmiş. Eğer NedLutt isyanında başarılı olabilse ve hatta bu isyanı kıta Avrupasına yayabilseydi, belki bugün yaşadığımızdan çok daha farklı bir dünya ile karşı karşıya kalacaktık diye düşünmeden edemiyor insan.
Prof.Dr. Ali Argun Karacabey
1779 yılında NedLudd makineleşmeye karşı başkaldırırken kendi adıyla anılacak büyük bir hareketin fitilini ateşlediğini muhtemelen bilmiyordu.
Yıllarca çalışarak kazandıkları el becerileri ve uzmanlıklarının makineleşme sonucunda boşa gideceği ve işsiz kalacakları korkusuyla tetiklenen bu hareket, bugün de teknoloji karşıtlarını tanımlamak için kullanılan ismi de literatüre kazandırdı: “Luddities”. Her ne kadar NedLudd ve arkadaşları makineleşmenin önüne geçememiş ve 1.sanayi devrimine engel olamamış olsalar da NedLudd’u anlatan ve zevkle dinlediğimiz şarkılara ilham oldular.
İnsanların önemli bir kısmı kendi kontrolü dışındaki değişimlere karşı mevcut yapıyı koruma gayreti içindedir. Bir de bu koruma içgüdüsüne, işini kaybetmek gibi önemli bir bileşeni eklediğimiz zaman teknoloji karşıtlığı daha anlaşılır hale geliyor.
Teknoloji karşıtlığı sadece 1.sanayi devrimi ile sınırlı kalmadı. Günümüzde de neredeyse her gün, gelecekte yok olacak işler ve meslekler hakkında yazılara rastlamak, sosyal medyada her geçen gün kabiliyetlerini artıran robotların videolarını seyretmek, 1800’lerde tohumları atılan bu düşmanlığın gelişmesine katkı sağlıyor.
Yok olacak meslekler, gelişen teknoloji nedeniyle gittikçe düşmesi beklenen istihdam yaratma kabiliyeti bir araya geldiğinde gelecek korkularımızın daha da büyümesine neden oluyor. Adım adım anlatabileceğin her işi robotlara devredebilirsin yaklaşımı, bazılarının diğerlerine belli etmeden yaptıkları işlerin adım adım anlatılıp anlatılamadığı sınamalarına neden oluyor.
Aslında ben bu konuda iyimserim. Robotlarla dolu gelecek hayalim, eski filmlerdeki Romalılar dönemini anımsatıyor. Köleler yerine robotların olduğu, ama insanların müzik, sanat, felsefe ile ilgilendiği bir ortam hayal ediyorum.
Asıl sorun, bazılarının robot istilası olarak gördüğü, robotların hayatımızın akışında çok daha hissedilir etkiye sahip olacağı ortamın ne zaman oluşacağı. Bazı yazıları okurken pencereden kafasını uzatınca robotlarla karşı karşıya geleceğini sanıyorinsan ama bu o kadar kolay olmayacak galiba.
The Daily Telegraph’ın ekonomist yazarı RogerBootle’ın “The AI Economy” kitabı bu konuda oldukça farklı bilgi ve fikirleri güzel örnekler eşliğinde veriyor. Bu sürecin sanıldığı kadar kolay ve çabuk olmayacağını anlatmak için verdiği bir örneği size aktarayım. Bilinen Çin oyunu Go’da Google’ın yapay zekası bir insanı yendiği dönemde, Google yapay zekasını youtube’daki kedi görüntülerini algılamak için eğitmeye çalıştığı zaman, tek bir görüntüyü yakalamak için 16000 bilgisayarın gücü gerekmiş.
Bu örneğe dayanarak RogerBootle bazılarının inandığı gibi çok kısa bir zaman dilimi içerisinde yapay zekanın birçok işi üstlenmesinin yakın gelecekte çok olanaklı olmadığı sonucuna varıyor.
Gerçekten, klasik bir tanım vardır. Eğer yapılan bir iş adım adım tanımlanabiliyorsa, bu işi yapay zekaya devretmek mümkün olacaktır.
Genellikle rahatlıkla adım adım tanımlanabilen işler, en alt seviyelerdeki çalışanların yerine getirdiği, tekrar etme özelliği çok olan işlerdir. Bildiğimiz gibi bu tür işlerde çalışan arkadaşlarımız genellikle bulundukları organizasyon içinde en düşük ücretleri alan kesimi oluşturmaktadırlar.
Bootle bu konuya da değiniyor ve sanıldığı gibi robotlar ile işgücünün ikamesinin maliyetsiz bir operasyon olamayacağını hatırlatıyor bizlere. Robot maliyetleri konusunda verilen bilgilere baktığımız zaman, orta-büyük ölçekteki bir işletmenin genel müdür veya benzeri düzeyde üst yönetiminden birisinin görevleri robot ile ikame edilebilirse, finansal açıdan rasyonel bir karar olacağını ancak daha alt düzeye indikçe kararın akılcılığının azalacağını görebiliyoruz.
Tüm bunların yanında teknolojideki gelişimin NedLutt’tan bu yana zaman zaman insanları, özellikle de çalışanları korkutmuş olmasına karşılık zaman içinde gelişen teknoloji ile birlikte toplumların refah seviyelerinin sürekli arttığı da açıktır. Bu durumun günümüzde de geçerli olduğu ve bundan sonra da geçerli olacağının aksine bir düşünceye neden olacak bir durumun olmadığı da ortadadır.
Son Not: Popular Science dergisinin Şubat sayısında “Bilimin Hikayesi” adıyla güzel bir dizi başladı. Bu sayıda GilesSparrow tarafından yazılan “Bilgisayarların Şafağı” isimli makalede ilginç bir bilgi yer alıyor. 1801 yılında Paris Endüstri fuarında, bir Fransız dokumacı ve amatör mucit olan Joseph Marie, istenen deseni delikli kartlardan okuyarak dokuma yapan bir dokuma tezgahı sergiliyor.
Makalede, bu dokuma tezgahlarının “farklı işler yapmak üzere davranışı değiştirilebilen makineler” olarak bilgisayarların atası olarak bilindikleri belirtilmiş. Eğer NedLutt isyanında başarılı olabilse ve hatta bu isyanı kıta Avrupasına yayabilseydi, belki bugün yaşadığımızdan çok daha farklı bir dünya ile karşı karşıya kalacaktık diye düşünmeden edemiyor insan.
Prof.Dr. Ali Argun Karacabey