Enflasyon'la Mücadele Programı Kalıcı Bir Fayda Sağlayacakmı ?
Enflasyonla mücadele programı açıklandı, iş insanlarının da katılımıyla birlikte sayın Berat ALBAYRAK sunumunu yaptı.
Programın içeriğinde temel gıda harcamalarına ve yüksek kredilere yüzde on indirim yapılacağından bahsedildi.
Temel tüketim ürünlerinde yüzde onluk bir indirim kesinlikle ekonominin likiditeye kavuşmasında, piyasanın canlanmasında kısa süreli olumlu bir etki yaratacaktır. Yüksek faizli kredilerinin faiz tutarında yüzde on indirim yapılması bankaların bilançolarına zarar veremeyecektir. Zaten yüksek faizle krediye çok alıcı bulamadıkları da aşikar.
Tüm bu olumlu girişimlere rağmen kalıcı bir fayda sağlamayacağı inancında değilim. Enflasyonla mücade etmek için bu gelişmeler sadece zaman kazandırabilir. Neden kalıcı bir etki yaratmaz? Çünkü biz ithal girdi üzerinden üretim yapan bir ülkeyiz.
Dolayısıyla bizim enflasyonumuzun kaynağı talep değil maliyettir. Yüksek maliyetlerle başa çıkmak için de döviz kurunu kontrol altında tutabilmek gerekir. Döviz üzerinde kalıcı bir etki yaratmak için de cari açığın düşmesi lazım. Cari açığın düşmesi için de işgücüne katılımın artması lazım. Yıllardır hayali bir işsizlik sorunuyla savaşıyoruz.
Oysa işsizlik gibi bir sorunumuz yok, sorunumuz insanların işgücüne katılmak istememesiyle alakalı. Son yllarda bu sroun giderek azalmakta ama hala ciddi boyutlarda ekonomiye zarar vermekte. Türkiye'de erkeklerin 2018 nisan rakamlarına göre işgücüne katılım yüzde 53 erkeklerde yüzde 72 kadınlarda yüzde 34 yani ülkemizin ihtiyacı olan üretimi yüzde 53 lük bir kesim kendileri ve geriye kalan yüzde 47'lik kesim için yapmaya çalışıyor.
Genç nüfusun Dünya ortalamasından fazla olduğu bir ülkede bu rakamlar normal değil. İşgücüne katılım artarsa enflasyonla savaşmak için hazır olabiliriz. Temel tüketim ürünlerindeki yüzde 10'luk bir indirimle bu başarılamaz zaten kriz dönemlerinde bile temel tüketim malzemeleri talebin en az azaldığı ürünlerdir. Dolayısıyla enflasyonla mücadele, cari açığı katma değeri yüksek ürünler ihraç ederek düşürmek ile mümkündür. 1980'li yıllarda Türkiye en kötü dönemlerde bile domates ihraç eden bir ülkeydi. İtalyanlar Türkler ile rekabet edemiyorlardı, pazarın çoğu Türklere aitti ama ekonomiz hızlı bir şekilde şahlanmadı. Çünkü salça makinesini de İtalyanlardan ihraç ediyorduk. Dolayısıyla bugün aynı hataya düşmememiz lazım. Bizim enflasyonumuzun kaynağı maliyettir. Bununla da mücadele, geçmişte domates satılarak değil sanayi makineleri ihraç edilerek yapılmalıydı. Bugün de yüzde on indirim yapmak yerine teknolojik ürünler ve yazılım ihraç etmemiz lazım, bunları yapabilecek kalifiye insanlar yetiştirecek eğitim sistemine ihtiyacımız var. Enflasyonla, cari açıkla ve kurla bunları eksiksiz yapmadan enflasyon konusuna kalıcı bir başarı sağlamak zor gözüküyor.
Programın içeriğinde temel gıda harcamalarına ve yüksek kredilere yüzde on indirim yapılacağından bahsedildi.
Temel tüketim ürünlerinde yüzde onluk bir indirim kesinlikle ekonominin likiditeye kavuşmasında, piyasanın canlanmasında kısa süreli olumlu bir etki yaratacaktır. Yüksek faizli kredilerinin faiz tutarında yüzde on indirim yapılması bankaların bilançolarına zarar veremeyecektir. Zaten yüksek faizle krediye çok alıcı bulamadıkları da aşikar.
Tüm bu olumlu girişimlere rağmen kalıcı bir fayda sağlamayacağı inancında değilim. Enflasyonla mücade etmek için bu gelişmeler sadece zaman kazandırabilir. Neden kalıcı bir etki yaratmaz? Çünkü biz ithal girdi üzerinden üretim yapan bir ülkeyiz.
Dolayısıyla bizim enflasyonumuzun kaynağı talep değil maliyettir. Yüksek maliyetlerle başa çıkmak için de döviz kurunu kontrol altında tutabilmek gerekir. Döviz üzerinde kalıcı bir etki yaratmak için de cari açığın düşmesi lazım. Cari açığın düşmesi için de işgücüne katılımın artması lazım. Yıllardır hayali bir işsizlik sorunuyla savaşıyoruz.
Oysa işsizlik gibi bir sorunumuz yok, sorunumuz insanların işgücüne katılmak istememesiyle alakalı. Son yllarda bu sroun giderek azalmakta ama hala ciddi boyutlarda ekonomiye zarar vermekte. Türkiye'de erkeklerin 2018 nisan rakamlarına göre işgücüne katılım yüzde 53 erkeklerde yüzde 72 kadınlarda yüzde 34 yani ülkemizin ihtiyacı olan üretimi yüzde 53 lük bir kesim kendileri ve geriye kalan yüzde 47'lik kesim için yapmaya çalışıyor.
Genç nüfusun Dünya ortalamasından fazla olduğu bir ülkede bu rakamlar normal değil. İşgücüne katılım artarsa enflasyonla savaşmak için hazır olabiliriz. Temel tüketim ürünlerindeki yüzde 10'luk bir indirimle bu başarılamaz zaten kriz dönemlerinde bile temel tüketim malzemeleri talebin en az azaldığı ürünlerdir. Dolayısıyla enflasyonla mücadele, cari açığı katma değeri yüksek ürünler ihraç ederek düşürmek ile mümkündür. 1980'li yıllarda Türkiye en kötü dönemlerde bile domates ihraç eden bir ülkeydi. İtalyanlar Türkler ile rekabet edemiyorlardı, pazarın çoğu Türklere aitti ama ekonomiz hızlı bir şekilde şahlanmadı. Çünkü salça makinesini de İtalyanlardan ihraç ediyorduk. Dolayısıyla bugün aynı hataya düşmememiz lazım. Bizim enflasyonumuzun kaynağı maliyettir. Bununla da mücadele, geçmişte domates satılarak değil sanayi makineleri ihraç edilerek yapılmalıydı. Bugün de yüzde on indirim yapmak yerine teknolojik ürünler ve yazılım ihraç etmemiz lazım, bunları yapabilecek kalifiye insanlar yetiştirecek eğitim sistemine ihtiyacımız var. Enflasyonla, cari açıkla ve kurla bunları eksiksiz yapmadan enflasyon konusuna kalıcı bir başarı sağlamak zor gözüküyor.
Ekonomist Sinan ÖZBEY