Teknoloji dünyası son yirmi yılda öylesine hızlı bir dönüşüm yaşadı ki, toplumların sosyal ve ekonomik yapıları bile bu gelişmelerden etkilenmeye başladı. Yapay zekâdan biyoteknolojiye, uzay çalışmalarından enerji teknolojilerine kadar birçok alan, artık ülkelerin geleceğini belirleyen stratejik sektörler hâline geldi.
Bu değişim dalgasının ortasında en kritik tartışmalardan biri ise kadınların teknolojideki rolüdür. Uzun yıllar boyunca her ne kadar kadınlar teknoloji ve bilimde erkek meslektaşlarının daha gerisinde bırakılsalar bile bilim ve teknolojinin kadın ve erkek arasında en ciddi eşitleyici olduğunu vurgulamakta fayda var. Bu anlamda tüm dünyada özellikle son zamanlarda bilim, teknoloji ve tıpta kadınların çok ciddi başarılarını duyuyoruz. Türkiye özelinde baktığımızda, hem umut verici adımlar hem de aşılması gereken ciddi engellerle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
Cumhuriyet’ten bugüne kadınların teknoloji yolculuğu
Kadınların teknoloji alanında varlığı aslında yeni bir mesele değil. Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren kadın mühendislerin, öğretim üyelerinin ve araştırmacıların hikâyeleri, Türkiye’nin modernleşme sürecine damgasını vurdu. Ancak ne yazık ki teknoloji sektörünün büyümesine rağmen, kadınların bu alandaki oranı hâlâ olması gereken seviyede değil. Bugün Türkiye’de mühendislik fakültelerindeki kız öğrenci oranı yaklaşık yüzde 30 civarında seyretmektedir. Bilgisayar mühendisliği, yazılım geliştirme veya yapay zekâ araştırmaları gibi alanlarda bu oran daha da düşebiliyor.
Teknoloji şirketlerinin yönetim kadrolarına baktığımızda tablo daha da netleşiyor. Türkiye’de bilişim sektöründeki üst düzey yönetici pozisyonlarının büyük çoğunluğunu erkekler dolduruyor. Oysa uluslararası araştırmalar, cinsiyet çeşitliliğinin şirketlerin inovasyon kabiliyetini ve verimliliğini artırdığını açıkça ortaya koyuyor. Türkiye’nin teknoloji alanında küresel rekabet gücünü artırabilmesi için kadınların daha aktif rol alması bir zorunluluk hâline gelmiş vaziyette.
Elbette Türkiye’de teknoloji dünyasında adını duyuran başarılı kadın bilim insanları ve girişimciler mevcut. Yapay zekâda doktora yapan, NASA projelerinde görev alan, kendi yazılım şirketini kurarak uluslararası pazara açılan genç kadınlar, hem Türkiye’deki kız çocuklarına hem de dünyaya ilham veriyor. Bu örneklerin görünür kılınması, yeni nesil için büyük bir motivasyon kaynağı olacaktır. Türkiye’de teknoloji alanında öncü kadınlara baktığımızda, farklı disiplinlerden ilham verici örnekler görmek mümkün. Örneğin Prof. Dr. Zehra Sayers, Avrupa Moleküler Biyoloji Örgütü üyesi olarak sadece biyoteknoloji değil, aynı zamanda Türkiye’nin bilim diplomasisi alanında da önemli bir figürdür.
Arzu Eryılmaz, Silikon Vadisi’nde yapay zekâ odaklı girişimleriyle öne çıkan başarılı bir Türk kadın girişimcidir. Yapay zekâ ve büyük veri alanında çalışan Dr. Gözde Ünal, hem akademide hem de uluslararası araştırma projelerinde kadınların varlığını temsil etmektedir. Havacılık ve uzay mühendisliği alanında ise Türkiye’nin ilk kadın jet pilotu olan ve aynı zamanda uzun yıllar NATO’nun uzun yıllar ilk kadın savaş jeti pilotu da olan Leman Bozkurt Altınçekiç, gelecek nesillere ilham vermeye devam etmektedir. Ayrıca, e-ticaret devlerinden Trendyol’un kurucusu Demet Mutlu, Türkiye’nin teknoloji girişimciliği sahnesinde kadınların da nasıl oyun kurucu olabileceğini tüm dünyaya göstermiştir.
Kadınların teknolojiye katılımını artırmak için çeşitli girişimler ve sivil toplum projeleri oldukça önem arz etmektedir. Yazılım kampları, kodlama atölyeleri ve STEM (Fen, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik) programları genç kızların bu alanlara yönelmesini teşvik ediyor. Ancak kalıcı bir değişim için eğitim müfredatının küçük yaşlardan itibaren kız öğrencileri teknolojiye teşvik etmesi şart. Ortaokul ve lise düzeyinde STEM’in güçlendirilmesi, üniversiteye gelindiğinde burs ve staj fırsatlarının eşit şekilde sunulması, kadınların bu alanda daha cesur adımlar atmasını sağlayacaktır.
Girişimcilikte Kadınlar ve Toplumsal Kalkınma
Türkiye’nin teknoloji geleceği için kritik alanlardan biri de girişimciliktir. Kadın girişimcilerin teknoloji start-up’larında daha fazla yer alması, ülkenin inovasyon kapasitesini doğrudan etkileyecektir. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi şehirlerde kadınların kurduğu teknoloji girişimlerinin sayısı artsa da hâlâ finansman konusunda erkeklerin gerisinde kalıyorlar. Yatırımcıların bakış açısının değişmesi ve kadın girişimcileri destekleyen fonların artırılması bu dengesizliği giderebilir.
Kadınların teknolojiye katılımı sadece ekonomik büyüme açısından değil, aynı zamanda toplumsal kalkınma ve eşitlik açısından da kritik. Çünkü teknoloji, insan hayatına doğrudan dokunan çözümler üretiyor. Sağlık, eğitim, tarım ve enerji alanlarında kadınların bakış açısı farklı çözümler geliştirebilir. Çeşitlilik, inovasyonun anahtarıdır ve Türkiye’nin bu potansiyeli değerlendirmesi gerekir.
Sonuç olarak, teknolojide kadınların varlığı, Türkiye’nin geleceğini doğrudan etkileyecek stratejik bir mesele olarak karşımızda duruyor. Kadınların eğitimden girişimciliğe, akademiden sanayiye kadar her alanda daha etkin yer alması, sadece bireysel başarı değil, aynı zamanda Türkiye’nin küresel teknoloji yarışındaki başarısı anlamına gelecektir. 21. yüzyılın dijital çağında güçlü bir konum elde etmek isteyen Türkiye için bu katkı artık bir tercih değil, zorunluluktur.






















