REFERANDUM GÖLGESİNDEKİ TASLAK EĞİTİM MÜFREDATI
Çağdaş, kalkınmış, mutlu, özgür, eşdeğer saygınlıktaki bireylerden oluşan bir Türkiye senaryosunun gerçekleşmesinde en önemli araç eğitimdir. Öğretim programlarının, nitelikli bir eğitim için hayati öneme sahip olduğu da bilinen bir evrensel gerçekliktir. Bu bağlamda hazırlanacak müfredat programlarının kısa orta ve uzun vadeli bir perspektif ve senaryosunun olması gerekmektedir. Yani konunun; teknik ve ekonomik açıdan yapılabilirliğe sahip bir stratejik proje olarak, siyaset üstü bir yaklaşımla ele alınması olmazsa olmazdır. Eğitim, üretim, sanayileşme ve kalkınma ekseninde, hangi müfredatla; 5, 10, 20, 50 şer yıllık peryotların sonunda hangi yatırım maliyetleriyle hangi hedef göstergelere ulaşılmasının tahmin edildiği makul, meşru ve yapılabilir bir modelin ortaya konulması da bilimsel kararlarla yönetilen bir toplum için vazgeçilmezdir. Hazırlanacak eğitim programlarının; bilimsel verilerle, tüm toplumsal kesim ve paydaşların katkıda bulunacağı ayrıntılı arama toplantı ve konferanslarının örgütleneceği bir tartışma sürecinde, bütüncül bir yaklaşımla gerçekleştirilmesi esastır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarında, kısıtlı kaynaklara rağmen eğitim sistemimiz; gerçekçi, gerekirci, halkçı, ulusçu, ülkücü, faydacı, bilimsel, ekonomik ve demokratik ilkelerle üretim hedefine yönelik olarak önemli gelişmeler göstermiştir. Bu süreçte sanayileşme ile birlikte milli gelir de de önemli artışlar sağlanmıştır. Ancak 1950'lerden itibaren üretkenlik, verimlilik ve bütüncüllük ilkeleri ve çalışma biçimleri yerine, keyfilik, seçkinlik ve seçicilik özellikleri önemsenmiştir. Bu yaklaşımlar sonucu, Türk eğitim sistemi üretimden koparılmış, verimlilik, üretkenlik kavramları ise tamamen göz ardı edilmiştir. Dolayısıyla da katma değer yaratacak gerçek üretime özellikle de teknoloji üretimine geçişlerde arzu edilen ölçüler yakalanamamıştır. Halbuki, hem üniversite hem de üniversite öncesi eğitim programlarının, Türk Milli Eğitim Sistemi temel amaçları, iç ve dış evrim ve koşulları çerçevesinde günün ve geleceğin sorunlarını çözmesi, stratejilerini somutlaştırması, gereksinimlerini karşılaması; süreçlerini yönetebilmesi gerekmektedir. Öte yandan, mevcut ürün ve teknolojilerin ekonomik ömürleri; yeni bilgi, ürün ve teknolojilerin cazibesi ve kullanımları ile kısa sürede sona ermekte, hızla gelişen ve dönüşen yeni meslekler ortaya çıkmaktadır. Bu görüşler çerçevesinde eğitim sistemimizin, verimlilik, etkinlik ve kalite ekseninde sektörlerin gerçekleri, kısıtları, olanakları ve amaçları ile eşleşecek tarzda yeniden yapılandırılması aciliyet arz etmektedir.
MEB tarafından ideolojik, hamaset, metafizik odaklı kısır yaklaşımlarla hazırlandığı kanaatini güçlendiren taslak müfredat programının, başarısız da olsa darbe girişiminin, OHAL’in, iç-dış terör tehditlerinin, sistem değişimini esas alan referandum tartışmalarının gölgesindeki bir süreçte gündemlenmiş olması da ayrı bir talihsizlik olmuştur. Önerilen sistemin fizibilitesi yapılmadığından gelecek projeksiyonunda ülkenin ekonomik, kültürel ve sosyolojik gelişimine katkısının ne olacağı da kestirilememektedir.
Sonuç olarak, Ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel seviyesinin oluşmasında belirleyici etkenlerden biri olan temel eğitim konusunun, geniş kesimlerin katılımı ile bir fizibilite ekseninde modellenmesi en akıllı yol olacaktır.