SİİRT ŞİRVAN MADEN FACİASI DA, AFŞİN-ELBİSTAN, SOMA, ERMENEK GİBİ KAZA DEĞİL, GÖZ GÖRE GÖRE YAŞATILMIŞ BİR KATLİAMDIR
Kahramanmaraş ili Afşin ilçesindeki kömür sahasında, 6 Şubat 2011 ve 10 Şubat 2011 tarihlerinde iki kez şev kayması meydana gelmiş, bir maden mühendisi ve bir jeoloji mühendisi olmak üzere toplam 10 kişi kayan malzemenin altında kalmıştır. Maalesef benzer vahim bir olay da 17.11.2016 günü Siirt Şirvan’daki bakır madeninde yaşanmıştır.
Afşin Elbistan Linyit sahasındakine benzer şekilde Dünyanın en büyük maden facialarından biri de Siirt madeninde yaşandı. İnsan eliyle açılmış bir alanda, şev stabilitesinin mühendisliğin en ince ayrıntıları ile hesaplanıp işlenmesi ve izlenmesinin gerektiği bir işletmede milyonlarca tonluk dev bir kütle kaydı ve maden EMEKÇİLERİ toprak altında kaldı. Biz ülke olarak başka gündemlerle meşgul olurken bu olay gerçekleşti ve ülke gündemindeki diğer haberlerin arasında kaldı, çok da tartışılmadı. Belki de tartışılmayacak. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir olay bu şekilde geçiştirilemez. Göz göre göre gerçekleşmiş bir FACİADIR. Yapılan bir dizi hataların sonucu meydana gelmiş bir kazadır. Bir defa orada bu kütlelerin hareketi, deformasyonu yeterli derecede izlenmemiş, bu kütlenin stabilitesi için gerekli hesaplamalar yapılmamış önlemler alınmamış. Bunların basit bir nivelman ölçümü ile ortaya konacağı bir dönemdeyiz. Kaldı ki çok hassas ölçümler yapan ileri teknoloji ürünleri ile izlenmesi ve kaya sınıflandırma sistemlerine dayalı kayma modellemeleri de yapılması gereken basit mühendislik işlemleridir. Yani gaipten gelen bilinmeyen yada tahmin edilemeyecek bir hareket değildir. Bunlar kullanılarak bu tehlike tespit edilebilirdi. Yirmi birinci yüzyılda, elimizde bütün teknolojik imkanlar var iken, her şeyin göz önünde gerçekleştiği bir yerde, böyle bir olayı meydana getiriyoruz ve bunu da görmezden gelebiliyoruz. Bir şeyler eksik ve yanlış gidiyor demektir.
Bir olaya doğal felaket diyebilmeniz için o olayın sizin bilginiz, kontrolünüz ya da müdahaleniz dışında gelişmesi lazım. Ölçüm yaptınız ve kayma var bunu tespit ettiniz; örneğin 1mm – 2mm ilerlemeler var. O zaman imalat sisteminizde bir hata var demektir, ya kademelerin oluşturulmasında bir hatanız vardır, ya drenaj sisteminde bir hatanız var, ya eğim hesabınızda bir hatanız var, üretim teknolojisinde bir hatanız var, ya da yer altı su seviyenizde bir hatanız var. Tamamen insan hatasından kaynaklanan bir hata var demektir orada. Doğaya olan müdahalemizde, bizim süreci yönetmemiz gerekir. Bu çağda doğanın bizi yönetmesine izin verirsek, bu ancak bilim ve teknolojinin girmediği geri toplumlarda olur.
Bir binanın eğik olduğunu, ekseninde kayma olup olmadığını ya da deformasyonunu çeşitli araçlarla nasıl ölçüyorsak, aynı durum yer altı yapıları ve madenler için de geçerlidir. Sonuç olarak biz doğa ile bir çaba içindeyiz, bir tarafta doğa var diğer tarafta da bizim oraya bir müdahalemiz var. Günümüzde dünyanın en büyük mühendislik çalışmaları yapılıyor, hergün neredeyse bir Everest Dağı kadar kütle yer değiştiriyor. Gerek madencilik gerekse inşaat işleri sonucunda. Sadece Türkiye’de madencilik faaliyetleri sonucunda oluşan, yıllık 10 milyarlarca metreküp ile ifade edilen bir kütle hareketi var. Bir de bu maden alanlarının rehabilite edilmesi gerekli hale geliyor ve bu giderek de artacak. Yeryüzünde yapılan her müdahalenin bir de çevresel maliyeti vardır. Önemli olan toplumların bu maliyetleri göze almaları ve doğayı tahrip ettikten sonra eski haline getirmek, rehabilite etmek için doğacak olan maliyetlere de katlanmalı gerek. Bir birimlik işin belki de 5 birimlik bir çevre maliyeti var bu maliyeti ödemeyi öğrenmemiz gerekiyor.
Madencilik, başlangıcında ölçme ve planlama gerektiren bir sistemdir. Her faaliyetin ölçülmesi ve projelendirilmesi gerekmektedir. Her ölçme işlemi kullanılan teknik ve yöntemlere göre bir hata payı barındırır. Bu hata payının sizin için ne kadar risk taşıdığı önemlidir. Çeşitli mühendislik disiplinlerinin aynı anda işin içine girdiği madenlerle, girmediği yerler arasında kaza istatistikleri açısından çok büyük farklar vardır. Maden sahasında yerin hareketlerinin ölçülmesi lazım, deformasyonların ölçülmesi lazım. Bu hareketin de doğru yorumlanması gerekiyor. Ayrıca kazı eğimlerinin nasıl olacağının iyi hesaplanması ve doğru uygulanması lazım. Aksi taktirde ya aşırı önlem alarak çok yüksek maliyetli kazı işi ortaya çıkar ya da risk artar ve Siirt yada Afşin- Elbistan örneğindeki gibi kazalar meydana gelir. Teknolojideki hızlı gelişmelere, iletişimdeki patlama hızına rağmen dünyadakinin tersine ülkemizde son beş yılda maden kazalarında kitlesel artış söz konusu. Bu konunun da çeşitli boyutları ile mercek altına alınması kaçınılmazdır.
Madenler bir taraftan insanoğlunun ihtiyacı, bir taraftan da elde edilmesi sırasında doğada bir değişiklik meydana getiriyoruz, bir bakıma çevreye de zarar verme söz konusu. Bu günümüzde nasıl dengeleniyor?
Çevre dostu yaklaşımlar kaçınılmazdır, bizim doğa ile barışık çalışmamız gerekir. Doğadan yararlanmamız da şarttır, doğaya verdiğimiz zararı da telafi etmemiz de şarttır. Gerek madenlerin işletilmesinde kullanılacak çevreci yaklaşımlar gerekse çalışması bitmiş olan maden alanlarının geri kazanımında yapılacak rehabilitasyon işlemleri; bunların hepsinin bir maliyeti var. Bu maliyetler de oradan elde edilen ürüne yansır. Toplumlar bu maliyet artışını göz önünde bulundurmalı ve buna katlanmalıdır. Örneğin Almanya’da rehabilite edilmiş, çevre düzenlemesi yapılmış, geri kazanılmış eski maden alanlarını bilmeyen birisi doğa harikası zanneder. Halbuki insan eli ile oluşturulmuş alanlardır buralar. Biz Türkiye olarak bu sürecin henüz çok başlarındayız. Enerji ve tüketim ihtiyaçları arttığına göre, üretimi engelleyici değil, üretim esaslı çevrecilik anlayışının da gelişmesi lazım. Robotik çağda çoban madenciliği yaptırırsanız Elbistan, Soma, Ermenek, SİİRT gibi madencilik faciaları kaçınılmaz olur. Madenleri kapatmak ise ilkelliktir. Öyleyse sektörün daha güvenli yöntemlerle katma değer yaratması için farklı bir yol haritası olmalıdır.