Avrupa Birliği’nin CBAM (Carbon Border Adjustment Mechanism) adıyla duyurduğu Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması, küresel ticaret ile çevre politikalarını entegre eden köklü bir değişimi temsil etmektedir.
AB’ye ithal edilen, karbon yoğunluğu yüksek belirli ürünlerde, üretim sürecinde açığa çıkan sera gazı emisyonları için Türkiye’de veya diğer menşe ülkelerinde uygulanan karbon fiyatı, gerekli sertifikalar aracılığıyla AB eşdeğerine çıkarılacaktır. Böylece, karbon vergisinden kaçınılması nedeniyle üretimin yurtdışına kaymasını önlemek ve AB içi üreticiler ile dışarıdan gelen üreticiler arasında eşit şartlar oluşturmak hedeflenir. Örneğin Clingendael Enstitüsü’ne göre CBAM uygulaması, “ithalata AB eşdeğer karbon fiyatı uygulayarak karbon sızıntısını önlemeye” yönelik bir araç olup, ithalatçı ülkelerde bir karbon ücreti uygulanmamış veya düşükse, o ülke firmalarının ek sertifika almak zorunda kalacağını vurgulamaktadır.
Yeni düzenleme kapsamında Avrupa Parlamentosu ve Komisyonu’nun önerilerine göre beş temel ürün kategorisi başlangıçta CBAM’a dahil edilmiştir: demir-çelik ürünleri, çimento, alüminyum, gübre (azotlu gübreler) ve elektrik üretim. 2026’dan itibaren tam yürürlüğe girecek CBAM’ın geçiş döneminde (2023–2025) ise ithalatçılar, kapsamlı ürünlerdeki gömülü karbon emisyonlarını raporlamakla yükümlü olacaktır. AB Komisyonu gelecek aşamalarda bu çerçeveye petrol ürünleri, diğer enerji hammaddeleri ve bazı kimyasal ürünler gibi ek sektörleri de dâhil etmeyi planlamaktadır.
Avrupa’nın Karbon Duvarı Türkiye’yi Ne Kadar Zorlayacak?
AB, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olduğundan, CBAM’ın Türkiye ekonomisi üzerinde önemli sonuçlar doğurması beklenmektedir. Dünya Bankası analizindeki mevcut taslağa göre Türkiye’nin toplam mal ihracatının yaklaşık %4’ü CBAM kapsamına girecektir. Bu kapsamın büyük kısmı demir-çelik sektörüne aittir: CBAM’a tabi tutulacak demir-çelik ürünlerinin değeri Türkiye’nin toplam ihracatının yaklaşık %3’ünü oluşturur ve Türkiye’nin demir-çelik ihracatının %40’a yakını AB’ye yönelmektedir. CBAM ile ilgili vergilendirme, üretim tesislerinin gerçek emisyon verilerine dayalı gerçekleşecek; böylece elektrik ark ocakları gibi geri dönüştürülmüş hurdalardan çelik üreten tesisler (Türkiye’de yaygın olan bu düşük-karbon yöntemi) daha az yük altına girebilecektir.
Örneğin, OECD analizine göre Türkiye, diğer bazı ülkelerde olduğu gibi, CBAM kaynaklı yükten hafif bir olumlu ekonomik etki görebilir. Türkiye’nin çelik sektöründeki düşük karbon yoğunluğunun, ihracatının değer katma payını artırıcı bir etki yaratabileceği öngörülmüştür. Buna karşılık; Hindistan, Tunus ve Güney Afrika gibi ülkelerin değer katma üzerinde küçük de olsa negatif etkilerle karşılaşması beklenmektedir. Bu sonuçlar, Türkiye’nin CBAM’a hazırlıklı olması halinde avantajlı konumunu koruyabileceğine işaret ederken, adapte olmaması halinde rekabet gücü kayıpları riski de taşımaktadır.
Türkiye’nin özellikle demir-çelik, çimento, alüminyum ve elektrik sektörleri yoğun emisyonlu olduğundan bu alanlar CBAM’dan en fazla etkileneceklerdir. SHURA Enerji Dönüşüm Merkezi tarafından yapılan bir çalışmada, Türkiye ekonomisinin CBAM’dan yılda 1,1–1,8 milyar Euro arasında bir maliyet görebileceği ve en riskli sektörlerin sırasıyla çimento, çelik ve elektrik olacağı vurgulanmıştır. Dünya Bankası modellemesine göre de, mevcut taslakta CBAM’ın sadece demir-çelik sektöründeki ihracat, Türkiye’nin toplam ihracatının yaklaşık %3’ünü oluşturacak ve bu sektördeki yaklaşık %40’lık AB payı nedeniyle ihracat düşüşleri yaşanabilecektir. Buna ek olarak, bu dönemde alüminyum üretimi ihracatının da %64’ü AB’ye gittiği için bu sektör de önemli risk altındadır.
Öte yandan, CBAM’ın getirdiği yük, Türkiye’nin kendi içinde karbon fiyatı uygulamasına geçişini hızlandırıcı bir faktör olarak görülmektedir. Gerçekten de, CBAM tehdidi üzerine Türkiye; 2021’de Paris Anlaşması’nı onaylamış ve 2024’e kadar elektrik ve sanayi için pilota dayalı bir ETS (Emisyon Ticaret Sistemi) kurmayı planladığını açıklamıştır. Bu çabalar, CBAM yükünü hafifletmek için yerli karbon piyasası oluşturmaya yöneliktir. Nitekim OECD raporu, karbon fiyatlandırması bulunan ülkelerin (örneğin Şili, Meksika, Kanada, Türkiye) CBAM’da pozitif ya da daha az olumsuz etki gördüğünü göstermektedir. Türkiye’nin örneğin geri dönüşümlü çelik üretimine odaklanması, bu yükü azaltan bir adaptasyon stratejisidir.
Karbonsuz Ticarette Yeni Lig
CBAM yalnızca Türkiye’yi değil, dünyanın diğer karbon yoğun ihracatçılarını da etkilemektedir. OECD verileri, 2022 yılı ticaret akışlarına göre Çin, Türkiye ve Rusya’nın AB’ye yönelik CBAM kapsamlı ihracat payının en yüksek olacağına işaret etmektedir. (Örneğin; CBAM’ın 2022 verilerine göre uygulanması durumunda, Çin’den 20,0 milyar USD, Türkiye’den 13,8 milyar USD ve Rusya’dan 12,9 milyar USD değerinde karbon sertifikası alınacağı tahmin edilmiştir.) CBAM, dünya mallarının yalnızca %0,37’sini etkilerken AB’ye yapılan KARBONlu malların yaklaşık %3’ünü kapsamaktadır.
Gelişmekte olan ülkeler genelde CBAM’a tepkilidir. Clingendael çalışması, bazı Afrika ülkelerinin endişelerini vurgulamış; örneğin Mısır, Nijerya ve Cezayir gibi ekonomilerde CBAM’ın ekonomik kalkınma hakkını kısıtlayabileceği uyarısında bulunmuştur. Özellikle Mozambik’in alüminyum ihracatının %54’ü AB’ye yönelik olup (AB’nin alüminyum ithalatının %5,8’i), CBAM nedeniyle GSYH’sinin yaklaşık %1,6 azalma riskiyle karşı karşıya kalabileceği belirtilmiştir. Öte yandan OECD modeli, Hindistan ve Güney Afrika’nın da değer katmalarında az da olsa negatif etkiler gösterebileceğini öngörürken; düşük emisyon yoğunlukları ve iç karbon piyasaları olan ülkelerin (Türkiye, Şili, Meksika gibi) ise nispeten olumlu etki görebileceğini ortaya koymaktadır.
Ülkeler arası karşılaştırmada öne çıkan diğer bir nokta; CBAM kapsamındaki sektörlerin ekonomik önemidir. Örneğin Rusya, 2022 öncesinde AB’ye en çok demir-çelik, gübre ve alüminyum ihraç eden ülke konumundaydı. Hindistan ise CBAM’ın demir-çelik sektörünü (AB ihracatının ~6,8’i) en çok etkileyeceğini hesaplamış ve tartışmalarda boykot ya da itiraz seçeneklerini gündeme getirmiştir. Öte yandan, gelişmiş ülkeler ABD veya Kanada’nın devreye girmesi halinde (benzer sınır karbon düzenlemeleriyle), üçüncü ülkelerde etki çok daha büyük boyutlara ulaşabilecektir. Dünya Bankası modellerine göre örneğin CBAM yalnızca AB’de değil ABD’de de uygulansaydı, Türkiye’de karbon yoğun sektörlerde ihracat kayıpları çok daha yüksek olacaktı.
CBAM Darbesi En Çok Kimi Vuracak? Çelik ve Çimento Alarmda!
CBAM’dan en fazla etkilenecek sektörler şunlardır: Demir çelik, çimento, alüminyum, gübre ve elektrik. Türkiye açısından bakıldığında, Çimento ve Demir-Çelik sektörü özellikle yüksek risk taşımaktadır. CBAM uygulaması bu sektörlerde ihraç fiyatlarını yükseltecek ve AB pazarında talebi azaltacaktır. OECD ve Dünya Bankası analizleri, demir-çelikte yüzde kırklara varan ihracat düşüşü öngörmüştür. Örneğin Dünya Bankası modellemesi, mevcut kapsam altında Türkiye’de demir-çelik sektöründen gelecek dış gelirin %40’dan fazlasının AB’ye bağlı olması nedeniyle bu sektörde ihracat kayıplarının kritik olabileceğini hesaplamıştır.
Bu duruma yanıt olarak Türkiye, sektörlerinde karbon verimliliğini artırmaya ve kademeli olarak kendi karbon piyasasını hayata geçirmeye çalışmaktadır. Şu anda aralarında İstanbul Borsası’nın pilot uygulamaları da vardır ve kapsamlı bir ETS (Emisyon Ticaret Sistemi) devreye alınacaktır. Bu sayede Türkiye, CBAM sertifikalarına ödeyeceği miktarı azaltmayı ve aynı zamanda bir karbon geliri elde etmeyi hedeflemektedir. OECD de benzer şekilde, yüksek karbon verimliliğine sahip ülkelerin (elektrik ark ocağı çeliği gibi) CBAM’dan nispeten avantajlı çıkabileceğini kaydetmektedir.
Sınırda Karbon Sonrası Yeni Türkiye: Uyum, İnovasyon ve Sürdürülebilir Kalkınma
Sonuç olarak, CBAM’ın tam uygulamaya geçmesi (2026 sonrası) Türkiye ve diğer üçüncü ülkeler üzerinde önemli ekonomik yansımalar doğuracaktır. Türkiye gibi ticaret hacmi büyük ülkeler, ihracatlarının önemli bir kısmını oluşturan karbon yoğun sektörlerde ciddi yüklerle karşılaşabilir. Bu nedenle, anılan ülkelerin ‘karbonsuzlaştırma’ stratejileri benimseyerek uyum sağlamaları gerekmektedir. Teknik olarak emisyon ölçüm, raporlama ve sertifika süreçlerini kurarken, diplomatik düzeyde AB ile diyalog kurarak kendi koşullarına uygun kolaylaştırıcı önlemler talep etmelidirler. Uzun vadede ise sanayi ve ticaret stratejilerini, karbon maliyetleri ve yeşil teknolojilere geçişi destekleyecek biçimde yeniden şekillendirmeleri önemlidir.
Bu bağlamda, Türkiye’de ve diğer ülkelerde hızlı karbon fiyatlandırma mekanizmalarının geliştirilmesi kritik bir adımdır. Böylece CBAM’a bağlı vergi yükleri iç piyasada uygulanabilir hale gelecek ve ülke ekonomilerine doğrudan fayda sağlayacaktır. Aynı zamanda, CBAM gelirlerinin bir kısmının gelişmekte olan ülkelere iklim finansmanı ve teknoloji transferi desteği olarak yönlendirilmesi önerilmektedir. Zira AB de CBAM düzenlemesinin gerekçesi olarak “düşük-orta gelirli üçüncü ülkeleri üretimde karbon azaltımını teşvik etme” hedefini benimsemiştir.
Özetle, Türkiye ve diğer üçüncü ülkeler için CBAM, bir tehdit olmakla birlikte aynı zamanda bir yeşil dönüşüm fırsatı sunmaktadır. Türkiye’nin görevi, bu uluslararası düzenlemeyi kendi enerji ve iklim politikası hedefleriyle uyumlu hâle getirerek, üretimde rekabet gücünü koruyacak ve sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak önlemler almaktır. Bu sürecin başarılı olabilmesi için hem iç piyasada karbon fiyatı mekanizmaları oluşturulmalı hem de uluslararası işbirliği araçları etkin biçimde kullanılmalıdır.























