GÜVEN NAMUS GİBİDİR, BİR KERE GİTTİ Mİ GERİ GELMEZ
Bu aralar yine fena halde dağılmış durumdayım.Bir yandan içimdeki çiftçiyi bastırıp ‘Çiftlikbanka’a para kaptırmamanın mutluluğu diğer yanımda 7 arkadaş bir araya gelip 70 TL’lik geçiş ücreti ve günde 30.000 araç garantili Çanakkale Köprüsü ihalesine katılmamışlığın pişmanlığı bir yanımda padişah torununun özel okula gitmesinin mağduriyeti bir yanımda Kanada’dan gelen mercimeği yemenin memnuniyeti……..
Neyse bu aralar gündem yoğun.Değerli ekonomistler döviz kurlarındaki artışı, FED’in faiz politikasının ne olacağının yazılarını yazarken herkes gider Mersin’e Acemi Finansçı gider tersine diyerek sizlerle başka bir konuyu paylaşmak istiyorum.
Gelelim içimi tırmalayan ekonomi konusuna;
Bütçe açıkları en basit tanımlamaya göre devlet gelirlerinin giderlerinden az olması durumudur Bütçe açıklarının kapatılması için ise devlet iç veya dış borçlanma yoluna gitmesi gerekmektedir. Ekonomik durgunluk zamanlarında ise ekonomik canlanmanın sağlanması için Keynesin ekonomik politikalarına göre bütçe açığı vererek krizden çıkış sağlanması gereklidir.
Bütçe açıkları krizden çıkış için masum bir yöntemmiş gibi dursa da kısa ve uzun vadede bütçe açığı vermenin ciddi maliyetleri sözkonusudur.
Bütçe açıklarının kısa vadeli en önemli etkisi ulusal tasarrufları azaltmasıdır. Bütçe açığı olan devletler kendi tasarruflarından vazgeçmekte ve azaltmaktadır. Bireysel tasarrufların azalmasının sebebiyse vergilerin azaltılması veya harcamaların arttırılması ile gelirlerin artmasıdır. Gelirlerdeki artış tüketimi arttıracağı için harcanabilir gelirden ayırılan tasarruflar azalmasına neden olacaktır. Tasarrufların azalması net yatırımı sermaye kısıtlanmasından dolayı azaltacak ve borçlanma ihtiyacı artacaktır. Borçlanma ihtiyacının artmasıyla faiz oranları yükselecek ve sadece sıcak para girişleri artmasından dolayı tüketim odaklı bir toplum ortaya çıkacaktır.
Bütçe açıklarının uzun vadeli etkisi ise tasarrufların azalmasından nedeniyle düşen yatırımlar daha az üretmeye ve daha fazla tüketmeye neden olacaktır. Böyle bir durumda ise orantısız şekilde dış borçlanma yoluna gidilecek ve dış açıklar kapatılmak yerine ertelenmeye çalışılacaktır. Dış borçlanma yolları ile yabancı hakimiyeti artacaktır. Zaman içinde üretmeden tüketen bir toplum haline gelinecektir. Faiz oranların yükselmesi ile daha pahalıya borçlanan bir ülke konumuna gelinecektir.Ülkeye duyulan güven kaybı kredi notlarının düşürülmesine neden olup, en nihayetinde ise GSMH’da düşüş borçların ödenemez hale gelmesine neden olacaktır..
Şimdi gelelim konunun can alıcı bölümüne;
AB’nin ekonomik bütünleşme sürecinin en son ve en kapsamlı aşaması olarak nitelenen Ekonomik ve Parasal Birlik (EPB) için gerekenler Maastricht Antlaşması ile belirlenmiştir.Üye devletlerin avroya dahil olmak için yerine getirmesi gereken ve Maastricht kriterleri olarak adlandırılan beş adet makro ekonomik yakınlaşma kriteri mevcuttur. Kamu maliyesi ile ilgili kriterler çerçevesinde, üye devletlerin bütçe açıklarının gayrisafi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranının %3’ü aşmaması ve kamu borç stoklarının GSYH’ye oranının %60’I geçmemesi şartları getirilmiştir
Maastricht kriterlerini yerine getirebilmek için, üye devletlerin uzun vadede güçlü mali pozisyonlarını tutarlı bir şekilde sürdürebilmeleri ve sıkı mali politikalar uygulamaları gerekmektedir.
Yunanistan ise Avrupa Birliği içinde yer alabilmek adına bu kriteri sağlamak için uzun süre devam eden bütçe açıklarının kamufle edilmesini GSMH yükselmeleri ile kapatmıştır. Yunanistan’ın AB’ye kabulü öncesi ve sonrasındaki süreçte büyüyen bütçe açıkları ile aynı orantıda veya daha hızlı büyüyen bir GSMH borç oranını düşük göstermekle, olası güven krizine önlemiş ve varolan olumsuzlukları gizlemiştir.
On yıldan fazla süre Yunanistan ekonomisi GSYH’de yüksek büyüme oranlarına sahip olmuştur, IMF (2010:8)’ye göre, bu hızlı büyümenin iki önemli özelliği bulunmaktadır. 1) önemli oranda talepteki artışlara dayanan, avronun da benimsenmesiyle beraber işletmelere ve hanehalkına sağlanan düşük faizli kolay erişilebilen kredilerle desteklenmiştir. 2) ikiz açık denilen, bütçe açığı ve cari işlemler açığının birlikte ortaya çıkmasıyla var olmuştur. Üstelik yapısal olarak da mali disiplini sürdürme isteği sözkonusudur.
15 Eylül 2008’de 150 yıllık dev finans kuruşu Lehman Brothers’ın iflası ile başlayan ekonomik kriz GSMHlarda oluşan büyük oranlı düşüşlerle borcun oransal büyüklüğü Yunanistan’ın gerçeklerinin su yüzüne çıkmasına neden olmuştur.
Uzun yıllar süren bütçe açıkları Yunanistan’da tasarrufları azaltmış ve ticaret dengesini olumsuz etkilemiştir. Ülkenin ithalatının artmasına ihracatı azalmasına neden olmuştur. Ülke üretmeden tüketir hale gelmiştir.2009 yılında Yunanistan’ı lüks merakıyla iflasa sürüklendiği haberleri gazetelerde yer almıştır.Açıklanan yüksek büyüme oranlarının sanal bir büyüme olduğu 2008’de başlayan krizde Yunanistan’ın iflası haberleriyle konuşulur olmuştur.
Ekonomik verilerde yapılan oynamalar ise ülkenin iflasa sürüklenmesinden daha çok ses getirmiştir.’Gerçeklerin er geç ortaya çıkma gibi huyu var’ sözündeki gibi Yunanistan verilerde oynamalar yaparak günü kurtarmış olsa da gerçekler geçte olsa ortaya çıkmıştır.Ekonomik verilere güvenin önemi acı gerçeklerle bir kere daha ortaya çıkmıştır.Yunanistan maddi açmazlarının yanında uluslararası alanda en önemli iki şeyini yitirmişti ‘itibar ve güven’
Son günlerde her yazıda, her konuşmada yer alan ‘o ekonomiste güvenmiyorum, o veriye güvenmiyorum, o ekonomik rapora güvenmiyorum’ yorumları Yunanistan kriziyle gündeme gelen ‘güven’ unsurunun bana tekrar hatırlattı.
Değerli ekonomistler gibi döviz kuru yazmak istesem de kalemimden ‘güven’ konusu döküldü.
Yunanistan krizinden, yazıdan sizin payınıza ne düştü bilemem ama Acemi Finansçı olarak Yunanistan krizinden bana kalan şey son söz olsun:
‘Güven namus gibidir.Bir kere gitti mi bir daha geri gelmez’
Ponçik: Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde fizyolojik en temel ihtiyaçlardan(yeme-içme-barınma) sonra en önemli ikinci ihtiyacı güven duygusu sıralanmıştır.İnsani en önemli ihtiyaç olan güven unsuru, para ve sermaye piyasalarında ise en temel gereklilik durumundadır.Para ve sermaye piyasalarındaki her aktörün karar almasını sağlayan şey güvendir.Bu nedenle yaşanan pek çok krizin de ortaya çıkmasındaki etkenin de ‘güven kaybı’ olduğu belirtilmektedir.Her ne kadar çok fazla ifade edilmese de para ve sermaye piyasalarında ‘güven’ en önemli gerekliliktir.
Gülümseten finans kitabı ‘Acemi Finansçının Günlüğü’ D&R’da tükendi.İlginize çok teşekkür ederiz.