Korku, Travma ve Kayıpların Uygulanan Politikalar Üzerindeki Etkileri
Şubat ayında başlayan ve sekiz ayı aşkın süredir devam eden Ukrayna’nın işgal edilme sürecinde, Rusya’nın gerekirse nükleer silah kullanabileceğini belirtmesi, bana yaptırımlara rağmen nükleer silah çalışmalarından taviz vermeyen İran’ı hatırlattı.
Ülkeler Nükleer Silaha Neden Başvuruyor?
İran’a baktığımda, savunmacı politikalarla, batıya karşı Müslümanları korumak zorunda olduğuna inanan bir ülke görüyorum. Müslüman halkın, batının gözünde daha aşağıda konumlandığına ve seslerinin duyulmadığına inanan İran’ın nükleer çalışmalarla; ülkenin geçmişten getirdiği travmaları ve acı deneyimleriyle, savunmacı politikayı birleştirerek kendini ifade etmeye çalıştığını görüyorum. Kısacası dünyaya ‘’Ben de buradayım’’ diyor.
İnsanlar, varlığının kabul edilmesine ve onaylanmaya ihtiyaç duyarlar. Çünkü hayatta var olduğumuzu anlamamızın, sağlıklı ruhsal ve fiziksel gelişim gösterebilmemizin tek yolu temas iletisi almaktan geçer. Sergilediğimiz tüm davranışların temelinde mevcut varlığımızı hissetmek, kabul görmek ve onaylanmak vardır.
Karşımızdaki kişiden küçük, güzel, tatlı bir gülümseme, onaylayıcı, pozitif bir bakış, şefkatli bir dokunuş görmek isteriz. Bu olmadığında ise olumlu olarak alamadığımızda olumsuz almayı tercih ederiz.
Ülkede yaşayan bireyler, toplumun davranışlarının şekillenmesinde oldukça büyük öneme sahiptir. İnsanların geçmişten getirdikleri kaygı, korku, travma ve kültürel kodlar, yaşadıkları ülkede bugünkü davranışların, ülke politikalarındaki gelişmelerin ve atılan adımların temelini oluşturur. Politik psikoloji olarak adlandırılan bu durum, davranış ve tutumların günümüz koşullarıyla değil, toplumların ve liderlerin geçmişten getirdikleri aktarımlarla şekillendiğini bize gösteriyor.
Dünyayı nükleer silah kullanmakla tehdit eden Rusya’ yı ele alacak olursak, SSCB’nin 1991 yılında yıkılması ve ortaya çıkan ülkelerden bir kısmının Avrupa Birliğine girmesi, bağımsızlığını kazanan ülkelerin Rusya denetiminden uzaklaşması, Sovyetler Birliği ruhunu yaşatmak isteyen Putin için aslında ciddi bir sorun olduğunu düşünüyorum.
İlhak Kavramı ve Rusya’nın Varlığının Onaylanmasına Duyduğu İhtiyaç
Rusya’nın, Ukrayna’nın bazı bölgelerinde gerçekleştirmeye çalıştığı ilhak politikasını, ilk olarak 2014 yılında Kırım üzerinde gerçekleştirerek Rusya’ya bağlamıştır. Rusya’nın bu eylemi gerçekleştirmekteki motivasyonuna baktığımızda Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında amacının dünyanın gözünde saygınlığını arttırmak olduğunu görüyoruz.
Temas edilmek, mevcut varlığımızı başkaları vasıtasıyla hissetmek yalnızca insanlar için değil ülkeler ve liderleri için de ciddi ve önemli bir ihtiyaç. Sovyetler Birliği’nin dağılması, bölünme ve tehdit adına güçlü bir travma oluşturmuşken, Putin’in dünyanın gözünde varlığının onaylanmasına ve kendisine saygı gösterilmesine duyduğu ihtiyaç doğrultusunda Ukrayna’nın Avrupa Birliği ile olan yakınlığını göz ardı etmesi söz konusu olamazdı.
Rusya’ya baktığımızda Avrupa için önemli bir enerji ve tarım ihraççısı konumunda olduğunu ve Avrupa Birliği’ne katılmak için hiçbir çaba harcamadığını görüyoruz. Tüm bunlara rağmen Rusya’nın istediği tek şey Avrupa’nın kendisini denk ve eşit bir ülke olarak görmesi. Ukrayna işgalindeki motivasyonun ve nükleer silah kartını ortaya koymasının nedeninin tıpkı İran örneğinde olduğu gibi görünür, denk, sesi duyulan ve gücü onaylanan bir ülke olmak istemesinden ibaret olduğunu düşünüyorum.
2014 Yılından Bugüne Enerji Vizyonunu Yenilemeyen Avrupa
Avrupa Birliğini ele aldığımızda ise birliğin kuruluş nedenlerine baktığımızda, ekonomik ve ticari hedefler doğrultusunda bir araya gelen bir topluluk olduğunu görüyoruz. Birliğin bir araya gelmesinin altında yatan esas nedene baktığımızda askeri çatışmalarda başarı elde edemeyen, güçlü bir tutum sergileyemeyen, bu alanda eksik olan Avrupa’nın ekonomik alanda birlik sağlayarak, çeşitli reform, çalışma ve düzenlemelerle katma değer yaratma çabalarının ön plana çıktığını görüyoruz. Askeri alt yapısı olmayan Avrupa’nın bugün geldiğimiz noktada yanı başında böyle bir işgalin gerçekleşmesi, savunma alanında kendini güçlendirmesi ihtiyacının önemli şekilde ortaya çıktığını gösteriyor.
2004 yılında Çek Cumhuriyeti, Estonya, Güney Kıbrıs, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta, Polonya, Slovakya, Slovenya’ nın Avrupa Birliğine dahil olması ve Ukrayna ile yakınlığın daha da artması neticesinde Ukrayna’nın, AB ile ilişkilerinin gelişmesi, geçmiş travmaları tetiklenen Rusya tarafından, ulusal güvenliğine doğrudan bir tehdit olarak algılanarak yıkıcı yaptırımları da beraberinde getirdi.
2014 yılında Avrupa Birliği’nin enerji alanında oluşturduğu strateji planında, gaz depolama tesislerinin sayısını arttırmak, alt yapıları iyileştirilmek, enerji çeşitliliğini ve yenilenebilir enerji teknolojisinin geliştirilmesini sağlamak ve Rusya’nın dışında yeni pazarlar bulmanın hedeflendiğini biliyoruz. Ancak aynı sorunla karşı karşıya kalan Avrupa’nın bu alanda çıkarlarına uygun bir vizyon oluşturmakta geç kaldığını, 2022 yılında olmamıza rağmen bu stratejileri gerçekleştiremediğini görüyoruz.
Ukrayna’nın Kimlik Oluşturmaması ve Dış Politikada Yaşadığı Sıkışıklık
Avrupa Birliğinin, hammadde, sanayi, maden, tahıl, enerji imkanlarından yararlanmak istediği Ukrayna aynı zamanda Avrupa’nın Rusya ile arasında tampon bölge oluşturması açısından oldukça önemli bir alana sahip. Rusya’nın Sovyetler Birliği’nden ayrılan ülkelerle ilgili hassasiyetini bilen Avrupa, Ukrayna’nın kimlik oluşturamamasından da yararlanarak komşuluk ve ortaklık alanında imkanlar sunmuş ama gerçek anlamda birliğe üye olmasını hiçbir zaman gündeme getirmemiştir.
Ukrayna, dünya genelinde bir çok ülkenin aksine, bağımsızlığını mücadele veya direnişler sonucunda değil, Sovyetler birliğinin dağılmasıyla elde ettiği için çok uzun bir süre millet olmanın önemini anlayamadı. Rusya ve Avrupa Birliği arasında uzun yıllan boyunca sıkışarak iç ve dış politika geliştirmekte yetersiz kaldı.
Rusya’nın Saldırgan Tutumu, Varlığının Görülme İsteğinden Kaynaklanıyor
İnsanlarda olduğu gibi ülkelerin de travmaları ve geçmişten getirdikleri kollektif yükleri mevcut. Bu açıdan baktığımızda Ukrayna’nın AB ilişkilerine önem vermesi Rusya açısından büyük bir tehdit olarak algılanmaktaydı. Ukrayna’ nın Avrupa ile kurduğu yakınlık Rusya’nın korumacı benliğine etki ederek geçmiş yıllarda yaşadığı jeopolitik müdahaleye uğrama korkusunu tetiklemesiyle; Ukrayna’dan, Kırım’ın ilhakini tanımasını, NATO’ya katılmayacağına dair garanti vermesini, silahsızlaşmasını ve Donbas bölgesindeki soruna somut çözüm bulmasını talep ederek, işgal ettiğini görüyoruz. Kırım ilhaki ile Ukrayna’ya göz dağı veren var olduğunu göstermeye çalışan Rusya, yine varlığını göstermeye ihtiyacı nedeniyle Ukrayna’yı işgal ediyor.
Avrupa’nın enerji alanında Rusya’ya olan bağımlılığının uzun yıllar devam etmesi nedeniyle Kırım’ın ilhak edilmesinde çok geç ve zayıf tepkiler verdiğini görüyoruz. Nitekim bugüne baktığımızda, Ukrayna’nın talep etmesine rağmen Nato’ya alınmadığını, yalnızca ticari yaptırımlar, tavan fiyat uygulaması ve ABD’den sağlanan silah yardımı ile destek olmaya çalışıldığını görüyoruz.
İnsanlar için Hayati Öneme Sahip Temas İletisi, Ülkeler İçin de Önemli Bir İhtiyaç
Olayları, durumları değerlendirirken görünen nedenlerin yanı sıra ülkelerin; korkularının, geçmiş dönemlerden getirdikleri yaşanmışlıkların, travmalarının, kayıpların, yok sayılmaların bugünkü davranışları üzerinde büyük etkisi olduğunu unutmamak gerekir. Liderler ve ülkeler var olduklarını kanıtlama isteği ile güçlü temas iletisine ihtiyaç duyarlar. Günümüzde atılan adımların büyük çoğunluğu ekonomik, siyasi, ticari risklerle doludur. Bu sebeple olayları değerlendirirken politik psikoloji açısından bakmanın ve yorumlamanın oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.
Siz çocuğunuza, eşinize, çalışanınıza temas iletisi vermediğinizde, varlığını kabul etmediğinizde, onu göz ardı ettiğinizde karşınızdaki kişi var olmanın gereği olan bu ihtiyacı, kavgayla, çatışmayla, tartışmayla sizden almak zorunda kalacaktır. Görülmeyen, duyulmayan, eşit kabul edilmeyen ülkeler de geçmişin tetiklediği acı ve kayıpların motivasyonuyla, saldırarak, savunma stratejileri geliştirerek, nükleer silahlara baş vurarak ne yazık ki var olduklarını göstermeye devam edecekler.