Gıda Devrimi 5.0: Geleceğin toplumu için tasarımlar
Azalan kaynakları göz önüne alındığında gelecekte ne yiyeceğiz? Küresel gıda üretiminin, iklim değişikliği üzerine yaptığı etkiler ve nasıl/ne yenileceği hakkında yapacağımız seçimlerin, dünyanın gıda sisteminin üzerine nasıl etkisi olacak? Bu soruların cevapları Berlin’deki sergide verilmiş.
Almanya’nın Berlin kentinde Kunstgewerbe Müzesi, 18 Mayıs’tan bu yana, gıda ve yaşam geleceği için yeni kavramsal ve pratik modellere vitrin olan sanatsal ve bilimsel bir laboratuvar haline geldi. Editörlüğünü Claudia Banz ve Sabine Schulze’nin yaptığı ‘Gıda devrimi 5.0’ sergisi, otuzdan fazla tasarımcıyı yeni bir gıda sistemi önermeleri ve gıda alışkanlıklarımızın dönüşümünü gerçekleştirecek tasarımlarını sunmak üzere davet etmiş. Sergideki projelerin çoğu, geleceği hayal eden tasarımlar için bilimsel araştırmalardan ilham almış. Teori dergisi ve Aydınlık’ta bir süredir devam eden Yapay Zekâ tartışmasına farklı bir boyut getiren bu tasarımlar; insan, hayvan, doğa, teknoloji ve yemekle ilgili ipucu nesneleriyle geleceğin gıda kültürüne estetik önermeler sunuyor. Projeler, besi hayvanları ve endüstriyel evcilleştirme hakkındaki beklentilerimizi elle tutulur tasarımlara dönüştürüyor. Bu yolla, doğa üzerinde kontrolü sağlayan biyoteknolojileri ve girişim teknolojilerini kullanma konusunda nasıl iştahlı olduğumuz vurgulanırken, insanın ne tür bir konuma yerleştirileceği konusunu da düşündürtmektedir.ENDÜSTRİYEL ÇİFTLİKSergideki bir başka tema ise endüstriyel çiftçilik. Bu yöntem, seralardaki gaz emülsiyonundan ve yüzde yetmişe varan su kirlenmesinden ve bio-çeşitliliğin azalmasından sorumlu tutuluyor. Dünya Tarım Raporu’na göre, bio-çeşitliliğin dörtte üçü 1990’larda kaybolmaya başlamış. Bugün, dünya gıdasının %75’ini sadece 5 hayvan ve 12 çeşit bitkisel ürünler oluşturmaktadır. Genetik güdümlü çiftlik hayvanları fabrikası ve yüksek performanslı tahıl üretimi ekolojik sorunlarımızı arttırıyor. Seralarda devam eden gaz salınımı, su ve topraktaki nitrat zehirlenmesi, hayvan etinin artan üretimi, arazi kaynakları ve kullanımı üzerinde ağır bir maliyet oluşturmaktadır.Öte yandan bazı tasarımcılar, gıda konusuyla yakından ilgilenen ve çalışan grupları da sergi konusuna dahil ediyor; Transhümanistler, DIYbio meraklıları ve ‘sentetik biyoloji’ teknolojilerini kullanmak isteyen hayali bir ‘insan sırtlan’ oluşumu. Peki, kimdir bu gruplar? Max More’a göre Transhümanizm; mevcut insan formu ve kısıtlamalarının ötesinde bir yaşamı yücelten ilke ve değerlerle zekice bir yaşamın sürdürülebilmesi ve evrimleşmenin hızlandırılmasının, ancak bilim ve teknoloji ile olacağını savunan felsefeler bütünüdür.Bu bağlamda, Transhümanizm’in öncelikli olarak üç hedefi var: İnsan üstü yaşam süresi, insan üstü zekâ ve insan üstü sağlık kalitesi. Hayatımızın her alanına girmekte olan Yapay Zekâların ileride hayatlarımızdaki rolü ne olacak, sorusunun bir kısmı transhümanizm alanını da kapsıyor. DIYBio ise (do it yourself biyology - kendi biyolojini kendin yap), Biohacking veya tabandan gelen biyoteknoloji olarak da adlandırılan ve kurumsallaşmış biyolojiye de tepki duyan henüz belirsiz bir harekettir. Bu düşünce; kendi arabanı tamir edebildiğin gibi, kendi biyolojini de yaratıp, tamir edebilirsin fikrini teşvik etmektedir.
Almanya’nın Berlin kentinde Kunstgewerbe Müzesi, 18 Mayıs’tan bu yana, gıda ve yaşam geleceği için yeni kavramsal ve pratik modellere vitrin olan sanatsal ve bilimsel bir laboratuvar haline geldi. Editörlüğünü Claudia Banz ve Sabine Schulze’nin yaptığı ‘Gıda devrimi 5.0’ sergisi, otuzdan fazla tasarımcıyı yeni bir gıda sistemi önermeleri ve gıda alışkanlıklarımızın dönüşümünü gerçekleştirecek tasarımlarını sunmak üzere davet etmiş. Sergideki projelerin çoğu, geleceği hayal eden tasarımlar için bilimsel araştırmalardan ilham almış. Teori dergisi ve Aydınlık’ta bir süredir devam eden Yapay Zekâ tartışmasına farklı bir boyut getiren bu tasarımlar; insan, hayvan, doğa, teknoloji ve yemekle ilgili ipucu nesneleriyle geleceğin gıda kültürüne estetik önermeler sunuyor. Projeler, besi hayvanları ve endüstriyel evcilleştirme hakkındaki beklentilerimizi elle tutulur tasarımlara dönüştürüyor. Bu yolla, doğa üzerinde kontrolü sağlayan biyoteknolojileri ve girişim teknolojilerini kullanma konusunda nasıl iştahlı olduğumuz vurgulanırken, insanın ne tür bir konuma yerleştirileceği konusunu da düşündürtmektedir.ENDÜSTRİYEL ÇİFTLİKSergideki bir başka tema ise endüstriyel çiftçilik. Bu yöntem, seralardaki gaz emülsiyonundan ve yüzde yetmişe varan su kirlenmesinden ve bio-çeşitliliğin azalmasından sorumlu tutuluyor. Dünya Tarım Raporu’na göre, bio-çeşitliliğin dörtte üçü 1990’larda kaybolmaya başlamış. Bugün, dünya gıdasının %75’ini sadece 5 hayvan ve 12 çeşit bitkisel ürünler oluşturmaktadır. Genetik güdümlü çiftlik hayvanları fabrikası ve yüksek performanslı tahıl üretimi ekolojik sorunlarımızı arttırıyor. Seralarda devam eden gaz salınımı, su ve topraktaki nitrat zehirlenmesi, hayvan etinin artan üretimi, arazi kaynakları ve kullanımı üzerinde ağır bir maliyet oluşturmaktadır.Öte yandan bazı tasarımcılar, gıda konusuyla yakından ilgilenen ve çalışan grupları da sergi konusuna dahil ediyor; Transhümanistler, DIYbio meraklıları ve ‘sentetik biyoloji’ teknolojilerini kullanmak isteyen hayali bir ‘insan sırtlan’ oluşumu. Peki, kimdir bu gruplar? Max More’a göre Transhümanizm; mevcut insan formu ve kısıtlamalarının ötesinde bir yaşamı yücelten ilke ve değerlerle zekice bir yaşamın sürdürülebilmesi ve evrimleşmenin hızlandırılmasının, ancak bilim ve teknoloji ile olacağını savunan felsefeler bütünüdür.Bu bağlamda, Transhümanizm’in öncelikli olarak üç hedefi var: İnsan üstü yaşam süresi, insan üstü zekâ ve insan üstü sağlık kalitesi. Hayatımızın her alanına girmekte olan Yapay Zekâların ileride hayatlarımızdaki rolü ne olacak, sorusunun bir kısmı transhümanizm alanını da kapsıyor. DIYBio ise (do it yourself biyology - kendi biyolojini kendin yap), Biohacking veya tabandan gelen biyoteknoloji olarak da adlandırılan ve kurumsallaşmış biyolojiye de tepki duyan henüz belirsiz bir harekettir. Bu düşünce; kendi arabanı tamir edebildiğin gibi, kendi biyolojini de yaratıp, tamir edebilirsin fikrini teşvik etmektedir.
İNSAN SIRTLAN
Bir de, tasarımcı Paul Gang’ın hayali ‘İnsan Sırtlan’ grubu var. Gang’ın projesi, Transhümanizm ve DIYbio gruplarının bir araya gelmesini ve bioteknolojiyi kullanarak sırtlanların sindirim sisteminin insana uyarlanması sonucu yeni bir gıda sisteminin yaratılmasını savunuyor. Projenin esası, çürümüş yiyeceklerin biyoteknoloji ürünü bakteriler vasıtasıyla yenebilir hale gelmesi fikrinden çıkmış. Çürük et yiyebilen sırtlanların sindirim sistemindeki bakteriyle, insan sistemindekinin birleşiminden oluşturulan genetiği değiştirilmiş bakterinin bir alet yoluyla insan sindirim sistemine eklenmesi ilkesine dayanıyor. Bu sayede, insanın hasta olmadan çürümüş yiyecekleri yiyebileceği var sayılıyor. Fikri bile itici gelen bu tasarımda, kötü koku ve tat için de çözüm var. İçinde genetiği değiştirilmiş ‘Mucize Meyve’ (synsepalum dulcificum) enzimi olan tat ve koku dönüştürücüleri tasarlamış. Yapay Zekâ’ya bir atıf yaparak, bir soru geliyor aklımıza; sürekli çöp üreten insanların bu sorununu, sırtlan sindirim sistemine sahip Yapay Zekâlı ‘Sırtlan insanlar’ çözebilecek mi acaba? Ya da proje çözüm üretirken bir başka sektöre bağlılığı mı getirecek? Getirdiği önerilere karşılık bu tarz sistem önerilerinin olumsuzlukları var; alışılmış etik kuralları ve hukuka saygının eksikliği.GELECEKTE NE YİYECEĞİZ?Gelecekte nasıl yiyeceğiz? Büyüme odaklı toplumun azalan kaynakları göz önüne alındığında ne yiyeceğiz? Küresel gıda üretiminin, iklim değişikliği üzerine yaptığı etkiler ve nasıl/ne yenileceği hakkında yapacağımız seçimlerin, dünyanın gıda sisteminin üzerine nasıl etkisi olacak? Bu sorular doğrultusunda, ‘Gıda’ çok özel bir konu olması nedeniyle, son derece önemli bir siyasi hareket olarak da karşımıza çıkmaktadır. Serginin teması olarak geleceğimizi etkileyen ‘gıda’ devrim yaratabilecek küresel bir konudur ve tasarlanmak için de büyük bir potansiyele sahiptir. Projeler, tasarımcıların şimdi ve gelecekteki gıda politikalarına bakışına göre şekillenmiş. Tasarımların bir kısmı mevcut kapitalist sistemin gıda politikasının devamlılığı durumunda ortaya çıkacak olumsuzlukları kapatmaya çalışırken, bir kısım tasarımcı da alternatif projeler üreterek şimdiye kadar bu sistemin dayattığı gıda alışkanlıklarımızdan vazgeçmemizi öneriyor.Doğrudan günlük hayatımızın içinde olan gıdanın, sadece formuna, hacmine, tadına bakmıyoruz, ona dokunuyoruz da. Ancak, şimdiki ve gelecekteki koşullar, yiyeceklerin sosyal, kültürel, politik, etik ve hatta estetik etkilerine daha çok odaklanmamızı gerektirmektedir. Estetik deyince, sergideki projeler yeni gıda sistemleri sunarken, onların kabulünü kolaylaştıracak yolun estetikten geçtiğini izleyiciye hissettiriyor. Örnek olarak; Chen Hsiang Chao’nun ‘BioVazo’su, Caroline Schulze’nin ‘Tavşancık’ ı, Paul Gong’ın ‘İnsan Sırtlan’daki dönüştürme takımı estetik kaygılar taşıyor.‘Gıda Devrimi’ sergisindeki projeler ve çalışmalar özellikle bu kavramlar üzerine odaklanarak yeni beslenme deneyimleri öneriyor ve yeni tarz gıda sistemine uyum sağlamamız için bize ilginç kapılar açıyor. Sergi 30 Eylül’e kadar Berlin Kunstgewerbemuseum’da devam edecek.Tasarım görselleri hakkında bilgilendirme....‘İKİNCİ TÜR HAYVAN ÇİFTLİĞİ’Tavuk dünyası için bir simülasyon tasarımı. Bugünkü hayvan çiftliklerinde tavuklar artık hareket edememektedir. Bu proje sayesinde gözlerine simülasyon cihazı takılan tavuklar görsel olarak özgürlüklerine kavuşuyor. Kendilerini bu cihaz sayesinde çiftlikte özgürce geziyor farz edecekler. Bu proje biraz da, ‘çok gezen mi, çok okuyan mı daha iyi bilir?’ ikilemini çağrıştırıyor bize: Gezen tavuk mu, simülasyonlu tavuk mu daha organiktir? (Austin Steward, Bilgisayar ve video tasarımı)TAVŞANCIK3D yazıcı çıktısı, morfolojik çalışma, porselen tabak, bıçak, çatal, sebze kurtlarından yapılma tavşan formu, dondurulmuş ve kurutulmuş sebze kurtçukları, kavanoz.Birçok Avrupa toplumunu böcekleri yeme düşüncesi bile tiksindirir. Bu ön yargı nasıl yıkılır? Belki, böcekleri daha tanıdık bir et formuna dönüştürerek olabilir; çözüm bir et somunundan elde edilen tavşan formu. Et somunu, böcek etinin bir 3D yazıcı kullanılarak böcek etinden oluşturulur ve böcek etinin sıra dışı bir üretimiyle bize olumlu bir deneyim kazandırır. Projenin mesajı, bizim mutfak yaşamımızla ilgili alışkanlıklarımızı değiştirmek için artık karar vermemiz gerektiğidir. (Caroline Schulze)İNSAN SIRTLANProje, leş yiyen sırtlanların sindirim sistemlerinden etkilenerek tasarlanan üç mutfak aletinden oluşuyor. Tasarımda, yiyecek çöplüğünün büyüyen sorunlarını zapt etmek için sentetik biyolojinin yeni geliştirilen teknolojisini kullanılıyor. Yeni bakteri sistemi, insanın çürümüş gıdayı hasta olmaksızın kabul edebileceği şekilde sindirim sistemi içine yerleştiriliyor. (Paul Gong, 3D yazıcı, çatal bıçak takımı.)CAM TÜPTEKİ BENEt ürünlerinin sınırlı olduğu dünyamızda, et tüketicilerinin et yemeye devam etme arzuları daha ne kadar sürecek? In vitro me, insanların göğsüne takılan bir bio reaktör takıdır. İnsan kas dokusunu geliştirir. İnsan vücudu ve bioreaktör arasında doğrudan bağlantı ile insanın et tüketimi sonrasında vücudunun aldığı maddeleri, oksijeni, besini ve ısı değişimini belirtir. (Chloe RutzerveltPlastik, metal, çamur, boya.)‘BİOVAZO’Küçük bir tasarım olan Biovazo, mutfak artıkları için tasarlandı ve doğadan esinlenerek ev içi eko sisteme uyarlandı. Bu sistem bir hafta içerisinde bir kiloluk çöpü solucan ve diğer mikro organizmalar sayesinde eko sisteme dönüştürecek ve zengin içerikli solucan gübresi elde edilecektir. Bu süreçte kötü koku gerçekleşmeyecektir. (Chen Hsiang Chao Polietilen, ahşap, CNC, lazer kesim, hava basınçlı kalıp.)GÖK KOVANKırsal alandaki tarım alanlarının ve ilaçlamaların neden olduğu azalan bio-çeşitlilik ve zehirli maddeler arı türünü ve arıcılığı tehlikeye sokmaktadır. Artık, arılar için kırsala göre daha güvenli olan ve daha çok bio-çeşitliliğe sahip kent ortamı arıcılığın yapılabilmesini de mümkün kılmaktadır. Bu fikir üzerine geliştirilmiş olan tasarım, aşağı yukarı hareket edebilen asansörlü ve internete bağlı 7 metre yükseklikteki bir Gök Kovan’dan oluşuyor. Bu yükseklik sayesinde kentte arılar hem kendilerinden korkanlardan, hem de vandallardan uzakta güven içinde ballarını yapabiliyorlar. Kovanın bir özelliği de, internet bağlantısıyla kovanla ilgili bilgilerin arıcılar arasında paylaşılmasının sağlanması. (Janicke Kerland, Daniel Meier, R. Von Hontem Maket kovan, 3D baskı)Prof. Dr. Caner KARAVİT / Berlin /Aydınlık