Döviz açığı kritik seviyede
Döviz kurlarındaki artış, rezervlerdeki azalış, salgın nedeniyle ekonomide daralma derken döviz
açığı yeniden milli gelirin yüzde 50'sini aştı. En son 2017'de yüzde 54 seviyesine çıkan açık
oranının artmasında döviz varlıklarında yedi ayda yüzde 8.4'lük azalış etkili oldu
Recep Erçin
açığı yeniden milli gelirin yüzde 50'sini aştı. En son 2017'de yüzde 54 seviyesine çıkan açık
oranının artmasında döviz varlıklarında yedi ayda yüzde 8.4'lük azalış etkili oldu
Recep Erçin
Ödemeler dengesi tablosu Türkiye'nin dış dünya ile mal, hizmet, sermaye alış verişini kapsar. Her ay Merkez Bankası tarafından açıklanan tablolar, yapısı gereği dışa bağımlı bir ekonomi olan Türkiye ekonomisinin genel gidişatı hakkında da sağlam bir özet sunar. Bir de uluslararası yatırım pozisyonu tablosu vardır ki o da dış dünya ile yaptığımız bu alışverişin finansal tarafa yansımalarının bir özetini oluşturur.
Kısa adı UYP olan uluslararası yatırım pozisyonu 1996'dan beri hep açık verir. Daha önceki yıllara ilişkin Merkez Bankası'nın raporunda bir veri yok. Aranırsa bulunabilir ancak bu yazının konusu olmadığı için 1996'ya kadar gitmeyi yeterli görüyoruz.
ELİN PARASI İLE BÜYÜRKEN...
96 yılında Türkiye'nin milli geliri 177 milyar dolardı. UYP açığı ise (bundan sonra döviz açığı olarak anılacaktır) 54.7 milyar dolar. Milli gelirin yüzde 30.9'u düzeyinde bir orana ulaşıyoruz. 2001 krizinin hemen öncesi 2000 yılında açığın bir önceki yıla göre 23 milyar dolar arttığı ve milli gelirin yüzde 35.9'una ulaştığını görüyoruz. Varlıklarda bir azalış yoktur. Ancak yükümlülüklerde yani döviz borcu tarafında hızlı bir artış vardır. Kriz yılı 2001'de ise açık oranı yüzde 42'ye çıkıyor. 2001'de 85 milyar dolar düzeyinde olan açığın Ak Parti döneminde geçişle birlikte önce 100 milyar doların üzerine, 2006'da 200 milyar dolar üzerine çıktığını ve 2007'de de 300 milyar doları aştığını görüyoruz. 2007 önemlidir. Çünkü 2008 küresel finansal krizi gelmektedir. O yıl Türkiye'nin milli geliri 675 milyar dolardır ve döviz açığı gelirin yüzde 46'sı düzeyindedir. Türkiye krizde değildir, büyüyordur. Hatta 2008'de de büyüyecektir. Ama döviz açığı 2001 krizindeki yüzde 42'lik orandan 4 puan daha fazladır. Türkiye gittikçe daha fazla dış kaynak kullanarak yol almaktadır.
2013'TEN SONRA DEĞİŞEN TABLO
2009 yılında küresel kriz Türkiye'yi de vurunca milli gelirde 120 milyar dolarlık yani yüzde 15'lik bir
küçülme meydana gelir. Döviz açığımız 2008'de 114 milyar dolar azalmıştır. Oysa aynı yıl döviz
varlıklarında 16 milyar dolar artış olmuştur. Demek ki 98 milyar dolarlık bir yükümlülük yani döviz borcu azalışı vardır.
Detaylarına girmiyoruz; küresel risk iştahının azalması yüzünden sıcak para kaçışı ağırlıktadır ve çevre ekonomiler net dış borç itfa etmek zorundadır.
2009 tek bir küçülme yılı olarak kalır. Rekor cari açıkların verileceği yıllar kapıdadır. 2010'da döviz açığı 360 milyar dolara çıkar. Ekonomi hızlı büyümektedir. Ama açığın milli gelire oranı yüzde 46.7 seviyesine ulaşmıştır.
Kısa adı UYP olan uluslararası yatırım pozisyonu 1996'dan beri hep açık verir. Daha önceki yıllara ilişkin Merkez Bankası'nın raporunda bir veri yok. Aranırsa bulunabilir ancak bu yazının konusu olmadığı için 1996'ya kadar gitmeyi yeterli görüyoruz.
ELİN PARASI İLE BÜYÜRKEN...
96 yılında Türkiye'nin milli geliri 177 milyar dolardı. UYP açığı ise (bundan sonra döviz açığı olarak anılacaktır) 54.7 milyar dolar. Milli gelirin yüzde 30.9'u düzeyinde bir orana ulaşıyoruz. 2001 krizinin hemen öncesi 2000 yılında açığın bir önceki yıla göre 23 milyar dolar arttığı ve milli gelirin yüzde 35.9'una ulaştığını görüyoruz. Varlıklarda bir azalış yoktur. Ancak yükümlülüklerde yani döviz borcu tarafında hızlı bir artış vardır. Kriz yılı 2001'de ise açık oranı yüzde 42'ye çıkıyor. 2001'de 85 milyar dolar düzeyinde olan açığın Ak Parti döneminde geçişle birlikte önce 100 milyar doların üzerine, 2006'da 200 milyar dolar üzerine çıktığını ve 2007'de de 300 milyar doları aştığını görüyoruz. 2007 önemlidir. Çünkü 2008 küresel finansal krizi gelmektedir. O yıl Türkiye'nin milli geliri 675 milyar dolardır ve döviz açığı gelirin yüzde 46'sı düzeyindedir. Türkiye krizde değildir, büyüyordur. Hatta 2008'de de büyüyecektir. Ama döviz açığı 2001 krizindeki yüzde 42'lik orandan 4 puan daha fazladır. Türkiye gittikçe daha fazla dış kaynak kullanarak yol almaktadır.
2013'TEN SONRA DEĞİŞEN TABLO
2009 yılında küresel kriz Türkiye'yi de vurunca milli gelirde 120 milyar dolarlık yani yüzde 15'lik bir
küçülme meydana gelir. Döviz açığımız 2008'de 114 milyar dolar azalmıştır. Oysa aynı yıl döviz
varlıklarında 16 milyar dolar artış olmuştur. Demek ki 98 milyar dolarlık bir yükümlülük yani döviz borcu azalışı vardır.
Detaylarına girmiyoruz; küresel risk iştahının azalması yüzünden sıcak para kaçışı ağırlıktadır ve çevre ekonomiler net dış borç itfa etmek zorundadır.
2009 tek bir küçülme yılı olarak kalır. Rekor cari açıkların verileceği yıllar kapıdadır. 2010'da döviz açığı 360 milyar dolara çıkar. Ekonomi hızlı büyümektedir. Ama açığın milli gelire oranı yüzde 46.7 seviyesine ulaşmıştır.
2010-2013 dönemi dolar bazlı milli gelir büyümesi sürer ve 950.5 milyar dolara ulaşılır. Artık Türkiye trilyon dolarlık lig hayaline çok yakındır. Fakat 2013'te ABD Merkez Bankası'nın değişen para politikası bütün dünyada doların değer kazanmasına Türkiye gibi dış finansmana aşırı bağımlı ülkelerin para birimlerinin de değer kaybetmesine yol açar ki yedinci yılında halen bu eğilim sürmektedir.
2013'te döviz açığı gelirin yüzde 41.9'suna gerilemiştir. Oysa 2014'te birden oran yüzde 47.7'ye fırlar.
2015'te yüzde 44, 2016'da yüzde 42'ye inen açık 2017'de yüzde 54'e kadar çıkıyor ve tarihinde
ilk defa milli gelirin yüzde 50'ini aşıyor.
Kriz dönemlerinde bile yaşanmamış bir hadise. Üstelik ülkenin döviz varlıkları da kabaca 18 milyar dolar artmıştır.
ÜÇ KRİZ DÖNEMİNDEN FARKLI
2018'e geldiğimizde Türkiye bir şoku yaşayacaktır ve 2018'in son çeyreğini, 2019'un da ilk iki çeyreğini kapsayan üç daralma dönemi görülecektir. Yani ekonomide durgunluk. 2018'de döviz açığı 2017'deki
461.8 milyar dolarlık seviyesinden 368.5 milyar dolara inmiştir.
Yüz milyar dolara yaklaşan bir düşüş. 2008'deki 114 milyar dolarlık azalışı akla getirmektedir. On yıl sonra Türkiye yeniden bir ödemeler dengesi krizi ile karşı karşıyadır. Döviz açığı milli gelirin yüzde 54.2'si seviyesinden 46.2'ye inmiştir. 2009 krizinde yüzde 42'ye çekilen açık 2018'de yüzde 46.2'de ve 2019'da da yüzde 45.2'de kalmıştır.
En nihayetinde 2020'nin yedinci ayı sonunda yeniden yüzde 50'nin üzerine yüzde 51'e ulaştı.
Ardından ağustos ayında hızlı kur artışı yaşandı. UYP tablosunda yedi aylık süreçte Türkiye’nin yurt dışı varlıklarının yüzde 8.4 oranında azaldığı, yükümlülüklerinin ise yüzde 2.2 oranında arttığı görülüyor.
Tablo yılın kalan beş ayında ne yönde değişir veya değişir mi bilinmez ama ilk yedi ay itibarıyla önceki üç kriz döneminden farklı bir durum var karşımızda. Açığın azaldığı 2001'de de, 2008'de de, 2019'da da Türkiye'nin ekseriyet yükümlülükleri azalmıştır.
Bu dönemde ise varlıklarında bir düşüş göze çarpmaktadır. Bu varlık azalışı 21.2 milyar doları bulmuştur. Oysa 2001'de varlıklar sadece 1.1 milyar dolar azalmış bir sonraki yıl 10 milyar dolar artmıştır. 2008'de
ise varlıklar bir önceki yıla göre 16 milyar dolar artmış 2009'da 5.6 milyar dolar azalmıştır.
2018'de varlıklar yine sadece 2.5 milyar dolar azalacak 2019'da 22.8 milyar dolar birden artacaktır.
2020'nin ilk yedi ayında bankalar ve reel sektör net dış borç ödemiş.
Ülkeden ciddi bir portföy/sıcak para çıkışı da olmuş. Ancak yabancılar döviz mevduatlarını aynı tutarda
TL'ye kaydırmışlar. Döviz açığını artıran ve varlıkları azaltan unsur ise rezervlerdeki yüzde 14.6'lık yani
15.4 milyar dolarlık erimedir.
2013'te döviz açığı gelirin yüzde 41.9'suna gerilemiştir. Oysa 2014'te birden oran yüzde 47.7'ye fırlar.
2015'te yüzde 44, 2016'da yüzde 42'ye inen açık 2017'de yüzde 54'e kadar çıkıyor ve tarihinde
ilk defa milli gelirin yüzde 50'ini aşıyor.
Kriz dönemlerinde bile yaşanmamış bir hadise. Üstelik ülkenin döviz varlıkları da kabaca 18 milyar dolar artmıştır.
ÜÇ KRİZ DÖNEMİNDEN FARKLI
2018'e geldiğimizde Türkiye bir şoku yaşayacaktır ve 2018'in son çeyreğini, 2019'un da ilk iki çeyreğini kapsayan üç daralma dönemi görülecektir. Yani ekonomide durgunluk. 2018'de döviz açığı 2017'deki
461.8 milyar dolarlık seviyesinden 368.5 milyar dolara inmiştir.
Yüz milyar dolara yaklaşan bir düşüş. 2008'deki 114 milyar dolarlık azalışı akla getirmektedir. On yıl sonra Türkiye yeniden bir ödemeler dengesi krizi ile karşı karşıyadır. Döviz açığı milli gelirin yüzde 54.2'si seviyesinden 46.2'ye inmiştir. 2009 krizinde yüzde 42'ye çekilen açık 2018'de yüzde 46.2'de ve 2019'da da yüzde 45.2'de kalmıştır.
En nihayetinde 2020'nin yedinci ayı sonunda yeniden yüzde 50'nin üzerine yüzde 51'e ulaştı.
Ardından ağustos ayında hızlı kur artışı yaşandı. UYP tablosunda yedi aylık süreçte Türkiye’nin yurt dışı varlıklarının yüzde 8.4 oranında azaldığı, yükümlülüklerinin ise yüzde 2.2 oranında arttığı görülüyor.
Tablo yılın kalan beş ayında ne yönde değişir veya değişir mi bilinmez ama ilk yedi ay itibarıyla önceki üç kriz döneminden farklı bir durum var karşımızda. Açığın azaldığı 2001'de de, 2008'de de, 2019'da da Türkiye'nin ekseriyet yükümlülükleri azalmıştır.
Bu dönemde ise varlıklarında bir düşüş göze çarpmaktadır. Bu varlık azalışı 21.2 milyar doları bulmuştur. Oysa 2001'de varlıklar sadece 1.1 milyar dolar azalmış bir sonraki yıl 10 milyar dolar artmıştır. 2008'de
ise varlıklar bir önceki yıla göre 16 milyar dolar artmış 2009'da 5.6 milyar dolar azalmıştır.
2018'de varlıklar yine sadece 2.5 milyar dolar azalacak 2019'da 22.8 milyar dolar birden artacaktır.
2020'nin ilk yedi ayında bankalar ve reel sektör net dış borç ödemiş.
Ülkeden ciddi bir portföy/sıcak para çıkışı da olmuş. Ancak yabancılar döviz mevduatlarını aynı tutarda
TL'ye kaydırmışlar. Döviz açığını artıran ve varlıkları azaltan unsur ise rezervlerdeki yüzde 14.6'lık yani
15.4 milyar dolarlık erimedir.