DEVASA BİR İKTİSADİ İŞLETME OLAN TÜRKİYE’DE İKTİDARA SUSAMIŞ CHP’ NİN BAŞARI İÇİN STRATEJİSİ NE OLMALIDIR?
Ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi süreçler, belirli ölçüde statik boyutları olsa da esasen üretim ve eğitimin fonksiyonu olarak sürekli değişen dönüşen dinamik süreçlerdir. DEVASA BİR İŞLETME niteliğindeki Türkiye gibi mülkiyet ve ekonomideki kamu ağırlığı çok fazla olan ülkelerde, iktidar olma ve yönetme iddiası olan bir siyasi parti, bu süreçlerin tarihsel misyonu, akıl, deneyim ve bilim yolu paradigmaları ile ilerlemesini sağlayacak bir örgüt olmak zorundadır. Öte yandan; yurttaşların oyunun, iktidarı belirlediği parlamenter sistemde, sonuç alınabilmesi için seçmen algısı ve davranışını da bu süreçleri dikkate alarak yönlendirebilmek önem taşımaktadır. Bu bağlamda kuruluş dönemi hariç ülke yönetiminde doğrudan söz sahibi olamamış CHP yöneticileri başta olmak üzere, üyelerinin, sempatizanlarının, kamuoyu oluşumunu sağlayan medya mensupları ile destek vermek isteyen aydınların, şu hususlar üzerinde kafa yormaları gerekmektedir.
Bireyler ve toplumlar neden aynı ve/veya farklı yönlerde siyasi tercihlerde bulunabiliyorlar? Temel politikalarının eksikleri nelerdir? Eğitim, bilim, felsefe, teori ve araştırma çalışmaları ile birlikte, üretim ile ilişkili temel bilim, siyaset bilimi, üretim ve siyaset felsefesi, siyaset teorileri ve paradigmalarındaki kopukluklar nasıl giderilecektir? Türkiye’nin genel siyasetindeki, özel olarak da CHP’deki politika oluşturan aktörlerin çoğunun, belirli geleneksel ideolojileri yerine üretim ekonomisi temelli birikimlerden oluşumuna evrimi nasıl sağlanacaktır? Örgüt kültürü ve örgütsel davranış bazında dile getirilmese de Parti tarafından dile getirilen “Realizm, pragmatizm, idealizm, romantizm” temelli “doğruluk, ilkelilik, açıklık, dürüstlük” eksenli; “halkçılık, devrimcilik, yenilikçilik, milliyetçilik, cumhuriyetçilik, devletçilik, dindarlık, dincilik, demokratiklik, özgürlük, laiklik, liberallik, eşitlik, sosyal demokratlık, aidiyetlik” açılımlı Temel politika argümanlarının daralmış sınırlarına nasıl esneklik kazandırılacaktır. Demokratik siyasal sistemin vazgeçilmezi olan halkın oyunun partiye yönelmesini sağlayacak söylem, coşku ve istenç nasıl yaratılacaktır? Bilgili, mutlu, üretken, zengin bir ülke ve yönetim için, insan odaklı kalkınma esaslı, üretim ve adil paylaşım modelleri nasıl geliştirilecektir? Sosyal dışlanmışlığın bulunmadığı, karşılıklı güven ve sadakate dayalı EŞDEĞER SAYGINLIKTAKİ bireylerden oluşan YAŞANABİLİR BİR TÜRKİYE nasıl yaratılacaktır? Asıl önemlisi, toplumsal kesimlerin birlikte mutluluk ve güven içinde yaşayabilecekleri, gelecek beklentilerini karşılayacak; “ideoloji”, “adalet“, “özgürlük”,“üretim-paylaşım”, “siyaset”, “iktisat-kalkınma”, “dış politika”, “enerji”, ve “iç-dış güvenlik” alanlarında, kapsamlı analizlere dayalı bir “sosyal demokrat Türkiye Senaryosu, Türkiye Hayali ve de Projesi” nasıl olmalıdır?
Koalisyon görüşmeleri sırasında yazdığım “İKTİDARA SUSAMIŞ CHP’ YE KOALİSYON KISKACI” başlıklı makalede değindiğim hususlara ek olarak, ülke yönetimine aday bir kitle partisi olarak CHP’ nin aktivite ya da olaylara eklenmek değil, paradigma değişimi yaparak tüm boyut ve sonuçları tahmin edilen olayları hedefleri doğrultusunda yönetebilmesi, yurttaşlarla organik ilişkiler geliştirmesi en önemlisi de yukarda değindiğim konularda politika üretecek yaklaşımları benimsemesi gerekmektedir. Öte yandan verimlilik odaklı örgüt yapıları ile başarıya ulaşabildiği gerçeğinden hareketle, eş zamanlı olarak; örgütün tüm unsurlarını kapsayan, objektif ölçütlere dayalı yöntemlerle yeniden yapılanması, parti üyelerine hakim, ataletsizliğe neden olan klasik eşitlik kavramının fonksiyonlarda eşitlik anlayışına evriminin sağlanması da kaçınılmazdır. Gerek ülke sorunlarına çözüm üretecek politikalar geliştirecek, gerekse bu politikaları halkla buluşturacak, en önemlisi de uygulamada yönetebilecek; parti ve ülke yönetim kadrolarının belirlenmesinde de popülist yaklaşımlardan uzak, halka güven veren bilgiye dayalı bir hiyerarşik yapı oluşturacak tarzda tercihlerin geliştirilmesi de başarı için olmazsa olmazdır.
Esasen gerek 7 Haziran seçimleri sürecinde gerekse de yaşanan erken seçim süreci kapsamında, seçim bildirgesini açıklayan CHP, bir yandan, ekonomi ve halkın günlük yaşam sıkıntılarına odaklanan, diğer yandan da “ÖZGÜRLÜK, DEMOKRASİ İNSAN HAKLARI” gibi evrensel değerleri dillendiren stratejisiyle geniş seçmen kitleleri ile iletişim kurulabileceğini görmüştür. Dolayısı ile Ülkemizde yaşanmakta olan yapay kaos ortamının konjonktürel etkisi ile de seçmen davranışlarını yönlendirme fırsatını yakalamıştır. Bu fırsatın, başarıya dönüşebilmesi, seçmene, inandırıcı bir öykü olarak sunulabilmesine bağlıdır. Orta ve uzun vadeli olarak da bu tür stratejilerin; sistematik bir yaklaşımla parti örgütsel yapısında oluşturulacak, tüm toplumsal kesimlerin temsil edildiği “ULUSAL EKONOMİK-SOSYAL-SİYASAL POLİTİKALAR FORUMU”, “ÖZGÜRLÜK, ADALET, DEMOKRASİ VE SOSYAL DAYANIŞMA PLATFORMU” benzeri araçlarla geliştirilmesi çok daha verimli sonuçlar üreteceği de açıktır.
Yazımızın başlığına, bu özetlenen konular çerçevesinde yaklaşırsak, erken seçimin tehdit mi yoksa fırsat mı olduğu konusu da açıklığa kavuşmuş olacaktır. Ancak, hem örgütsel yapı ve yönetim anlayışı, hem de vizyon, strateji ve söylemleriyle yenilenmiş, donanımlı bir CHP’nin; her halükarda bu eksende hazırlıklar yaparak er ya da geç halkın beklentilerine yanıt vererek arzu edilen sonuca ulaşacağı muhakkaktır.